AKP iktidarı devleti kendi aparatı haline getirerek toplumsal ihtiyaçlardan kopardıkça, Türkiye’nin sorunları derinleşerek krize sürükleniyor. Merkezi olarak strateji ve politikalar üretilerek yönetilmesi gereken başlıklar, hiçbir geçerli düzenleme bile olmaksızın, başta kleptokrasinin paydaşları olmak üzere sermaye birikiminin devamlılığı uğruna şekillendiriliyor, yönetiliyor.

Tarım, gıda, kentleşme, eğitim ve sağlık gibi hayati pek çok başlıkta derin sorunlar yaşanıyor; kriz üzerine kriz yaşanıyor. Toplum için strateji geliştirme ve planlama ihtiyacının arttığı krizler döneminde, merkezi devlet iktidarının bir çıkar çevresi ya da başka bir deyişle Kleptokrasi tarafından ele geçirilmiş olması, telafisi mümkün olmayan veya çok zor ve yüksek maliyetli olan toplumsal zararlara yol açmak üzere. Elbette tüm ülkeyi ilgilendiren ve merkezi devlet olanaklarını gerektiren stratejilerin oluşturulması ve planlamaların gerçekleştirilmesi, herkesi devlet iradesi ve halkın katılımı ile gerçekleştirilmeli. Fakat bekleyecek zaman yok.

Mademki merkezi devlet iktidarı, toplumsal sorunlardan kopmuş, kleptokrasinin esiri olmuş, o zaman halkın yerel iktidarlarının strateji oluşturma ve planlama faaliyetleri çok ama çok önemli.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), bu konuda örnek bir çalışmayı başlatmış bile. İBB tarafından hazırlanan İstanbul Gıda Strateji Belgesi (İGSB) taslağı İstanbulluların görüş ve yorumlarına açılmış. İstanbul’un tarım ve gıda stratejisini İstanbul halkıyla birlikte geliştirmeyi hedefleyen İBB’nin İstanbul Gıda Strateji Belgesi’ni Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclis Üyesi Doç. Dr. Gökhan Günaydın eşgüdümünde, uzman akademisyenler Prof. Dr. Hilal Elver, Prof. Dr. Mustafa Koç ve Dr. Bülent Şık hazırlamış.

16 milyon İstanbullunun görüş ve önerilerinin alınması amacıyla İstanbul Planlama Ajansı (İPA) web sitesinde yoruma açılan İstanbul Gıda Strateji Belgesi taslağı, küresel tarım ve gıda sistemine dair kapsamlı değerlendirmeler, güncel tartışma ve trendleri aktardıktan sonra İstanbul’un iaşe tarihi eşliğinde aşağıda belirtilen sekiz temel odak alanına yoğunlaşıyor.

  • İstanbul’un kırsal bölgelerini ve üreticilerini korumak,
  • Açlıkla mücadele, gıdaya erişim, sosyal güvence ve adalet
  • Sağlıklı gıda ve beslenme politikaları
  • Gıda güvenliğini sağlamak
  • Su güvenliğini sağlamak
  • İklim krizi ve doğa dostu-istikrarlı tarım
  • da atık, israf ve kayıplarının önlenmesi
  • İstanbul’u afetlere dirençli kılmak ve krizleri yönetmek.

İstanbul Gıda Strateji Belgesi adil, güvenli, dirençli, onarıcı, döngüsel ve doğa dostu” olmak üzere beş temel ilke üzerinde şekilleniyor. Belgede ayrıca beş temel ilke çerçevesinden yola çıkılarak temel hedeflere ulaşılması için kısa, orta ve uzun vadede uygulanması önerilen somut projeler de yer alıyor.

Elbette İstanbul’un ölçeği ve olanakları gerçekten büyük. Başkan Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının şimdiye kadarki performansı da bu büyük makineyi saat gibi işletmeyi başardıklarının işaretleriyle dolu. Fakat mesele kentin olanaklarının büyük olması veya kent yönetiminin başarısından ibaret değil. Tüm bunları değerli kılan bir anahtar var; stratejik planlama.

En küçük yerel ölçekten tüm Türkiye’ye kadar, eğer 19 yıllık AKP iktidarının yaratığı yıkımın üstesinden geleceksek ve derinleşen krizler yumağını çözeceksek, katılımcı stratejik planlama yaparak ilerlememiz gerekiyor. Katılımcı strateji planlama, 35 bin nüfuslu bir kenti kendi yağında kavrulan bir kasaba halinden kurtararak parlayan bir örnek kent haline getirebilir. Aksi de mümkün; olanaklarının genişliği ve nüfusunun enerjik yoğunluğuna rağmen, koskoca bir kent, katılımcı strateji planlama olmadığı için başı dertten kurtulmayan, tüm çabalara rağmen gerileyen bir kent haline gelebilir. Katılımcı stratejik planlama, bir kentin kaderini değiştirebilir ve tam da buna ihtiyacımız var; kentlerimizin ve toplumun kaderini değiştirecek bir yönetim tarzına.

Henüz sürecin çok başında olsalar da İstanbul’un küçüklü büyüklü diğer tüm kentlerimize örnek olması dileğiyle…