Türkiye’nin dört bir yanından ekolojik felaket haberleri gelmeye devam ediyor. Marmara Denizi musilaj kusuyor, akarsular zift akıyor, tarım arazileri çölleşiyor…

Kimi zaman yükselen kimi zamansa gerileyen dalgalı seyriyle Türkiye çevre/ekoloji hareketinin on yıllardır sürdürdüğü mücadeleye rağmen, devletli iktidarın olurunu ve tam desteğini alan şirketlerin doğa talanı durdurulamıyor.

Uzun yıllardır farklı yerelliklerde gerçekleştirilen doğa talanı artık o yerelliklerle sınırlı kalmayan ve tüm ülkeye yayılan bir felaket salgını eşiğine dayanmış durumda.

Farklı kentlerde yerel ölçekli tahribatların ötesinde tüm ülkeyi saran doğa talanının ortaya çıkardığı tahribatlar, birbirlerini de tetikleyen bir ekolojik kriz sarmalı artık.

Kısacası; artık durum başkadır…

Ketlere ve doğaya karşı işlenen suçların çok parçalı olması bir şeyi değiştirmiyor.

Devletli iktidarın desteğiyle sürdürülen bir organize suç şebekesinden bahsediyoruz: Yasal bir suç şebekesi.

Artık kentleri ve doğayı savunmak, bireysel çevre duyarlılığına dayanan bir etik duruş değil. Yani “çevreciler” ve “doğa düşmanları” arasındaki mücadelenin ötesine geçtik. Yaşamak ve yaşamı savunmak zorunda olan bir halk ve kar için yaşamı yok eden bir suç şebekesi arasındaki yaşam mücadelesinden bahsediyoruz.

Peki bu yasal ve güçlü suç şebekesine karşı kentleri ve doğayı kim savunacak?

Eğer devlet olanaklarını ve tek bir kişinin işlevsizleştirerek kendine bağladığı yasama organını arkasına alan bir suç şebekesine karşı direneceksek yüzümüzü halka dönmek zorundayız.

Elimizde kalan tek şey devletli iktidardan bağımsız kalabilen yerel iktidarlar ve onun sorumlu olduğu tek güç; halk!

Bu noktada kent ve doğaya karşı işlenen suçlara yönelik yaşam mücadelesinin bir örneğini hatırlatmak anlamlı olacaktır.

“RE Enerji Yatırım Üretim A.Ş. Aydın Valiliği’nden aldığı izinle komşusu İzmir’in Selçuk İlçesi'nde jeotermal ve güneş enerjisi santrali kurmak için harekete geçti. Şirket, tarım cenneti Selçuk'ta 4’ü üretim, 3’ü enjeksiyon olmak üzere 7 derin jeotermal sondaj kuyusu açmayı, ayrıca güneş enerjisi santraliyle de sera tesisi işletmeyi planlıyor.”

Bu doğa talanının duyulmasının ardından Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel’in yaptığı "Doğa talanına karşı Efes Selçuk yaşama sahip çıkacak" açıklaması, tüm Türkiye’de sürdürülen yaşam mücadelesinin nasıl verilmesi gerektiğine dair örnek olacak bir hız ve kararlılıktaydı.

Geçtiğimiz hafta Yarımada Çalıştayı’ndan aktardığımız, İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “Belediye başkanının görevi kenti korumaktır” hatırlatmasının ve yine aynı toplantıdan aktardığımız Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel’in “halk” vurgusunun ardından geldiğimiz nokta hem İzmir hem de tüm Türkiye için gerçekten umutlandırıcı. Salonda konuşan başkanlar sokakta halkla birlikte yaşamı savunacağını kararlılıkla dile getiriyorsa, artık durum bizim için de başkadır.

Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel’in açıklamasının başta köylüler olmak üzere tüm halkta yarattığı güven ve umuda şahit olan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki aşağıda kısaca alıntıladığım ifadeler sadece kent ve doğa talanına karşı bir direnişi temsil etmiyor. Aynı zamanda devletli iktidarına rağmen dağılan Tek Adam Rejiminin ardından ülkemizde kuracağımız yeni yaşamın da ilk filizini temsil ediyor:

“Tüm dünyanın ekolojik kriz ve felaketlerle boğulduğu bir dönemde, doğal yaşama verdiği telafisiz zararları bilimsel olarak da açık olan endüstriyel enerji ve tarım projelerine izin vermemiz mümkün değildir.

Başta köylü yurttaşlarımız ve belediyemiz olmak üzere tüm Efes Selçuk, daha önce defalarca yaptığı üzere hep birlikte doğa talanına karşı direnmeye hazırdır.

Tüm yasal ve toplumsal koşulları değerlendirerek toprağımızı, doğamızı ve geleceğimizi koruyacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.

Efes Selçuk’taki doğal yaşam, şirketlerin kârlarından çok daha değerli ve büyüktür!”