Yaşadığımız coğrafyanın ve geçmişten bugüne paylaştığımız alanların değerlerini hissetmek için çok doğru bir zamandayız. İzmir’in merkezi Kemeraltı’dır. Karnımız tok yatağa girmek istiyorsak geçmişten bugüne İzmir ekonomisinin can damarı olan Kemeraltı’nı düşünmemiz gerek. Bayram öncesinde yine dolup taştı, tüm mağazalarda turizmin çöküşüne rağmen hareket vardı. Kemeraltı ekonomisi turizmden etkilenir ancak bazı alışkanlıkların sürdürülüyor olması, alanın diri kalmasına yardımcı olur. Sıra sıra dükkânların müşterileri bellidir.

Çocuk olduğum yaşlardan hatırlıyorum, oyuncakçımız belliydi, ayakkabılar aynı esnaftan alınırdı. Üst baş alınacaksa da yine türlü modelleri getirten esnafları ziyaret ederdik annemle.

İzmirlilerin, hatta Ege Bölgesi’nde yaşayan vatandaşların tercih ettiği alışveriş alanıdır Kemeraltı. Kemeraltı’na indiğimiz vakit, alınacaklara ve onların niteliğine odaklanırız, sağlam olsun, hemen eskimesin ve fiyatı uygun olsun deriz. Ekonomik işbirliğinin böylesi ön planda olduğu alanda cinsiyet, ırk, din, mezhep, renk vb. konular aklımıza gelmez, ayrımcılığın önüne geçmek için bunların aklımıza dahi gelmemesi gereklidir. Geldiği vakit de ise ne mutlu bize böylesine farklılıklarımız, çeşitliliklerimizle birlikteyiz; birbirimizden, kültürlerimizden öğreniyoruz diye düşünebiliriz.

Kemeraltı, hoşgörünün mekânıdır. İzmir’in ekonomik hareketliliği yüksek bu alanında, en somut haliyle birbirimize ihtiyacımız olduğunu biliriz, hissederiz. Kemeraltı’ndan uzaklaştıkça hoşgörü azalıyor, adeta birbirimize yabancılaşabiliyoruz. Geldiğimiz durumda, son günlerin ülke genelini saran gündemi Suriyeli kardeşlerimiz. Nedense, tüm olumsuz olayların sorumlusu haline gelmekteler ve sanki Suriye topraklarında doğdukları için bir suç makinesi özelliğine sahipler gibi yaklaşımlar yükselmeye başladı. Böylesine pervasız yorumları yapan ve tepkisel yaklaşan Türkiye Cumhuriyet vatandaşları, kendilerini evrende bir üst mertebede görür hale gelmiş hissetmekteler adeta.

Kardeşim, dünya üzerinde nefes alıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde daha fazla oksijen bulunmuyor. Yanı başımızda bir nefesin fazla alınıyor olması da bizim nefesimizi sınırlandırmıyor ki! Dersen, hükümet kontrolsüz ve yanlış politikalar sonucunda, ülke ekonomisini adeta çöküşe sürükleyen bir dış ilişkiler politikası yürütüyor ve bunun sonucu olarak da Suriyelilerle birlikte topyekun bir çöküşe doğru gidiyoruz, önlem alınmalı ve etkin politikalar üretilmeli, o zaman tartışabiliriz.

İzmir’in çeperini de saran ırkçı söylem, ülke genelinde yürütülen yanlış politikaların sonucu olarak dalga dalga yayılıyor. Kendimizden uzaklaştığımız bu günlerde, içimizde biriken tüm öfkeyi oradan buradan duyma bilgilerle Suriyelilere yöneltme eğilimine geçtik.

Birbirimizden etkilenmemeliyiz. İnsana dair bir konu olduğunda, olumsuz duyguları ön planda hissetmek yerine, durumu anlamayı tercih etmeliyiz. Hiçbir vatan evladı, keyfi olarak kendi öz vatanını terk edip dilini bilmediği, iklimini, kültürünü bilmediği yerde yaşamayı tercih etmez. Ya çok  ciddi ekonomik sebepleri vardır, Almanya’ya giden kardeşlerimizin yaşamları bize örnektir, ya işkenceden, baskı ve zulümden kaçarlar, mübadeleye maruz kalan ve muhacir kardeşlerimiz bize yıllardır anlatmaktalar ya da Suriye’deki ve hatta Orta Doğu’yu saran savaştan yani ölümden kaçmaktalar.

İzmir’de Kemeraltı’nı daha fazla düşünmeye, ülke genelini gün geçtikçe saran bu kaos ortamını içimizdeki hoşgörüyle yok etmeye davet...

En kolay eylem zarar vermektir, en zoru ise iyilikleri inşa etmek, güzellikleri çoğaltmaktır. Öldürmek ya da ölmek ne kadar kolaysa, yaşamak ya da yaşatmak o kadar zordur; bir haftadır saksısını değiştirdiğim çiçeciğin gözünün içine bakıyorum, yaşamaya devam etsin diye. Hoşgörümüz eksik olmasın.

-