Biliyorsunuz Kemeraltı’nda 15 Temmuz itibariyle İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni bir uygulama başlatıldı. Tarihi çarşıya araç girişi artık kısıtlanacak. İZUM tarafından kontrol edilen ve plaka tanıma özelliğine sahip iner kalkar bariyerler tarafından araç girişi kontrol edilecek. Araç girişine tamamen kapalı olan saatlerde çarşı içinde lojistik ihtiyaçlar el arabaları, kargo bisikletler ve elektrikli araçlar ile yapılacak.

Resmî açıklama şu şekilde; "Yayalaştırma Projesi" çerçevesinde Kemeraltı, gün içinde 10.30 ve 17.30 saatleri arasında sadece yaya dolaşımına açık tutuluyor. Tarihi çarşı sınırlarında yayalaştırma bölgesine taşıtların girişi, bariyerlerle kontrol altına alındı. Yönetimi İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan İzmir Ulaşım Merkezi'nce (İZUM) gerçekleştirilen 'hareketli ve plaka okuyabilen bariyer sistemi' sayesinde, gün içinde Kemeraltı sokakları tamamen alışverişe çıkan yayalara bırakıldı. İnterkom ve kamera sistemi sayesinde, itfaiye ve ambulans gibi acil müdahale araçlarının ihtiyaç anında rahatça giriş-çıkış yapabileceği bildirildi.”

Haberleri okuyunca bir yandan kendime şunu sordum “Kemeraltı zaten bir yaya alanı değil miydi?”

Pek çok sene çarşıdaki arkadaşlarıma, üniversite yıllarımda, hafta sonları özellikle, okulların açılması öncesinde çanta satışlarının yoğun olduğu dönemde yardımcı oldum. Bir nevi esnaflık yaptım. O yüzden Kemeraltı’nın gündüzünü de gecesini de iyi bilirim. O dönemden de bildiğim kadarıyla zaten Kemeraltı esnafı çarşının ana aksına ve yan sokaklarına aracını alışverişin yoğun olduğu saatlerde sokmaz. Ancak akşamüstü müşteri elini ayağını çekmeye başladıktan sonra çok da yoğun olmayacak şekilde araçlar çarşı içine girerdi. Peki ne değişti?

Öte yandan Kemeraltı Esnaf Derneği Başkanı Ümit Kaya’nın açıklaması da bana biraz garip geldi. Başkan diyor ki; "Alışverişe gelenler artık rahat edecek ve daha güvenli dolaşabilecekler". Bunu okuyunca Kemeraltı’nı bilmeyenler zanneder ki Kemeraltı eskiden bulvardı, araçlar süratle geçiyordu ve alışveriş yapanların güvenlik sorunu vardı.

Oysa yaya güvenliği sadece araç trafiği ile alakalı değildir. Zaten yaya alanı olan Kemeraltı için yaya güvenliğinden bahsedeceksek Kemeraltı’nın gecesine bakmamız lazım. Bugün bir kadın İzmir’in göbeğindeki Kemeraltı’na Konak girişinden girip İkiçeşmelik'e tek başına çıkma cesaretini gösteremiyorsa o zaman o alanın yaya güvenliğinden bahsetmemiz mümkün değildir. Herkes bilir ki Kemeraltı gece hava karardıktan sonra bir dehlize dönüşür. Bir erkek bile tek başına girmek için bir süre düşünür. “Yürünebilirlik” kavramı, içinde aynı zamanda bu anlamdaki güvenliği de taşır.

Oysa çok basit yöntemlerle Kemeraltı gece gündüz yaşayan bir çarşı haline getirilebilir. Örneğin “Kemeraltı Gece Pazarları” düzenlenebilir ya da “Kemeraltı Alışveriş Festivali”. Bu etkinlikler yaz aylarında belirli takvim aralıklarında düzenlenirse müşterilerin gece de Kemeraltı’ndan alışveriş yapma alışkanlığı oluşur. Kemeraltı’nın bir bölümünün gece geç saatlere kadar yaşayan Nevizade gibi olmaması için hiçbir neden yok diye düşünüyorum. Ayrıca yerel yönetimin de Kemeraltı’nı gece de gezilebilir bir aydınlatma ile donatması gerekli.

Yayalaştırma konusu ise olayın bir başka boyutu. Gerçek yayalaştırma araç trafiğinin olduğu bir yolu, bulvarı kalıcı olarak araç trafiğine kapatmaktan geçiyor. Koşullu, şartlı, saatli değil. Tamamen kapatmak. Elbette ambulans, itfaiye vb acil durumlar olabilir bunun için mekanizmalar mevcut. Yayalaştırmanın bir diğer adı da “Yol Diyeti” dir. Bu köşede birden fazla yazıda dile getirmeye çalıştığım, ulaşım ve kent planlaması ana başlıklarının altında dünyada bir çok şehirde uygulanan bir yöntemdir. Aksine trafiği tıkamaz trafiği rahatlatır. Dünyadaki tüm yol diyetlerinin sonucu trafik rahatlamasıdır. Yeter ki siz taviz vermeyin.

Biz çok iyi biliyoruz ki mevcut yaya alanları bile İzmir’de taviz ve denetimsizlik içinde. Özellikle Cumartesi geceleri Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin bir taksi durağına döndüğünü, 2.Kordon’daki bisiklet yolunu ayıran dubaların sökülüp bisiklet yolu boyunca özel araçların park edildiğini ve taksilerin sıralandığını biliyoruz. Kültüpark’ta bir yeraltı otoparkı olmasına rağmen belediye araçlarının park yeri olarak zaman zaman kullanıldığını biliyoruz.

Yayalaştırma konusunda bir de doğru bilinen yanlışlarımız var. Esnafımız genellikle dükkanlarının yakınına araç ile gelinemediği takdirde işlerinin düşeceğini zanneder. Oysa yayalaştırmanın dükkana giren müşteri başına harcamayı arttırdığı dünyanın bir çok yerinde yayalaştırma sonrası yapılan araştırmalarla sabittir. Bu konuya esnaf dernekleri ve odaları ciddi bir şekilde eğilmeli ve dünyada bu anlamda yapılan çağdaş uygulamaları takip edip üyelerine anlatmalıdır.

Tüm bu görüşlerimin dışında bir bölgedeki bariyerlerin şehrin bir merkezi ulaşım birimince uzaktan kontrol edilebilir halde olmasını, sistemin kameralar ile izlenip kontrol ediliyor olmasını bir “Akıllı Şehir” uygulaması kapsamında olumlu buluyorum. İZUM bu anlamda park ihlallerini, hız ihlallerini de tespit edip cezalandırabilir hale gelirse şehir belki de daha yaşanabilir ve yaya açısından güvenli olacak.