Burjuva devlet teorisine göre sistem basit aslında. Yurttaş hem para kazanırken hem alışveriş yaparken vergi verir, devlet de bunun karşılığında vatandaşa hizmet sunar. Kuzey Amerika ülkeleri ve Avrupa ülkelerinin birçoğunda bu sistem ağır aksak (bkz. ABD sağlık sistemi) da olsa yürür. Bu yüzden vergi veren vatandaş devletten ve devleti temsil eden kişilerden hesap sorma hakkını kendinde görür. Özellikle Amerikan filmlerinde sıkça duyduğumuz, sıradan yurttaşın devlet görevlilerine hitaben söylediği “maaşını benim vergilerimden alıyorsun” repliği de dayanağını buradan alır.

Bizim ülkemizde de kâğıt üzerindeki sistem yukarıdakine benzer. Çünkü birçok yasada olduğu gibi vergi yasalarını da batıdan (bugünkü vergi kanununun temeli 1949 yılında Federal Almanya vergi yasaları temel alınarak oluşturuldu) ithal ettik. Zaten yasalarda yazılanlara bakacak olursak burjuva tanımına göre olsa da oldukça demokratik bir ülkenin yurttaşlarıyız, yaşarken fark edemesek de. Ancak teoriyle pratik arasında yani yasayla uygulama arasında epey bir mesafe var. Vergide adaletten ve vergi toplayan devletin hesap verebilir özelliğinden bahsetmek mümkün değil. “Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi toplanması” yıllardır emekçilerin talepleri arasında. Ancak ülkenin gelir vergisi yükü asgari ücretliler başta olmak üzere maaşlı çalışanların üzerinde. Vergi dilimleri her ay yükseliyor. Enflasyon her geçen ay yükselirken, yükselmesi gereken maaşlar her geçen ay azalıyor. Bu yüzden emekçiler Ocak ayında aldıkları maaşları Aralık ayında alamaz durumdalar. Patronlar kazandıkları paranın vergisini bile çalışanlarına ödetirlerken üstüne sürekli gelen vergi aflarıyla ödüllendirilmeye devam ediliyorlar. Patronlardan vergi toplamaya yanaşmayan iktidar en azından  “asgari ücretten vergi alınmasın” talebine de yıllardır kulaklarını tıkıyor.

Patronlardan toplanmayan bu vergiler, maaşlardan kesilen vergiler yetmezmiş gibi bir sefer de tüketirken emekçilerin sırtına yükleniyor. ÖTV, KDV, Özel İletişim Vergisi gibi onlarca vergi türü yüzünden insanlar temel tüketim maddelerini bile alamaz duruma geldiler.

Bu açıdan DİSK’in (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) geçen hafta başlattığı “Gelirde Adalet, Vergide Adalet” kampanyası bütün sendikalar ve emekçiler tarafından sahiplenilmesi gerekiyor.

Dün internete sızan Pandora Belgeleri’ne göre inşaat şirketi Rönesans Holding başta olmak üzere 220 Türk şirketinin vergi cennetlerine milyonlarca dolar aktardıkları ortaya çıktı. Başta bu 220 şirket olmak üzere ülkemizin kaymağını kim yiyorsa vergiyi de o ödemeli. Fakirden alıp zengine dağıtan bu tersine Robin Hood sistemi son bulmalı.