Yerelde demokrasinin gelişimi için bir şeyler yapma noktasında inisiyatifi elden bırakmayan sosyal demokrat belediyeler ulus-devlet / katılımcı demokrasi ilişkisini somutlaştırdığında olay çözülecek.

Son günlerde, daha çok özyönetim tartışmalarıyla yorulan ülke gündemimizin, reel politiğin dayattığı kutuplaşmayla sağlıklı düşünemediğinin farkındayım.

Şimdi, sabah uyandık ve işe gitmek için yola çıktık. Otobüs geç geldiğinde, çöpler toplanmadığında, kaldırımlar bir türlü düzgün ve düzenli olmadığında, okullardaki eğitim sisteminin bir türlü ‘sistemsizlikten’ kurtulamadığına kadar düşünür dururuz.

Otobüse bindikten sonra da yoğun trafik, bitmeyen altyapı çalışmaları, üst üste insanlar gibi durumlar yaşanırken de başlarız sövmeye içimizden.

Yönetimin doğrudanlaşması sayesinde kolaylıkla çözülebilecek tüm bu durumlar sanki bizi ulus-devletten koparacakmış gibi bir iddiayla özellikle konuya mesafeli yaklaşanlar için soralım:

Katılımcı demokrasiyi geliştirmekten somut olarak ne anlıyoruz?

Katılımcı demokrasi, mahalledeki parka hangi çiçek ekileceği değil; parkın nereye yapılacağını belirlemektir.

Zaten belirlenmiş planlara göre üstten bir bakış açısıyla rengi şu olsun, bir de şundan demek ancak katılımdır. Katılımcı demokrasi ve halkın kendi kendini yönetmesini ilkeler bazında tartıştığımızda sistemli bir örgütlenmeyi açığa çıkarmak için yoğrulmamız gerekiyor.

Irk ve geçmiş üzerinden kurgulanan gelecek, bizi birleştirmez, ancak kutuplaştırır ve ön yargıları çoğaltır. Bugün, ülkemizin eğitim seviyesi ilkokul mezunu ve cebimizde yarını düşünmeyecek kadar para yoksa rengi ve cismi fark etmez; mührü basar geçeriz.

Yerelde demokrasiden ve ülke geneline yansıyacak bir düzenin hukuk temelinde olmasını istiyorsak mahalleden başlamamız gerekir.

İzmir’de, özellikle merkez ilçelerde kaymakamlarla çok fazla ilgilenmiyoruz, sanki yokmuşlar gibi. Valilik üzerinden bir beklentimiz oluşamıyor. Merkezden uzak olan, gönülden de uzak olur gibi yıldızlarımız barışmıyor.

Yerele daha fazla inisiyatifi sağlayabilmek için birer birer hep beraber dayanışmaya doğru gönüllü olmak, adım atmak gerek!

Temel ilkelerinin belirli olduğu, keyfiyetten uzak ve sorumluluk sahibi bir gönüllülük, toplumsal dönüşüm etkisi yaratabilir.

Yaşamın her alanında yakınmaları azaltmak ve demokrasinin işlevsel bir düzene dönüşmesini sağlamak istiyorsak ‘katılımcı demokrasi’ denilen süreçlere ‘doğrudan’ ve ivedilikle sahip çıkarak, makro düzeyde zihnimizi yoran komplolara meydan vermemek gerek.

Cumhuriyet’in ilanı sonrasında ‘demokrasi’nin gündeme gelmesi ve geldiğimiz noktada bireysel olarak düşündüğümüzde, sokağımızda, mahallemizde olup bitenlere ses çıkaramaz olduğumuzu düşünürsek, köşelerimizi de biraz törpülemek mümkün olabilir.

Gönüllülük, görünür olmak demektir; ‘gönüllü katılım’ törpülenmeye yardımcı olur, eğer ki sorumluluk almaktan kaçmazsak!