Yazımızı kışa çevirdin. Kar yağdırdın başa Leylam... Ne söylesem boşa Leylam…  

Aylar sonra bir arkadaşımla Gültepe’ye çıktık. Mahalleyi turlarken çocukluğumuzu yaşadığımız evlerin önünden geçerken birbirimize Ali şurada, Ersin burada, Mıstık orada otururdu diyerek küçük küçük hikâyeler anlatıyorduk. Mahallede değişen çok şey vardı. Çocuk gürültüsü, kuş cıvıltısı kalmamıştı. Birçok ev sanki ihtiyarlamış, üzgün gözlerle bize bakıyordu. Belkide kendi yüzümüzün yansımasıydı bu, biz toz konduramıyorduk. 

Evlerden artık tanımadığımız insanlar çıkıyorlardı. Sanki karşı bahçeden Ekrem Amca elinde topumuzla çıkacak önce ‘Keseyim mi ha! Keseyim mi topunuzu?’ diyecek beni görünce de (Beni çok severdi)  ‘Alın topunuzu aşağıda oynayın, evde hasta var!’ diye bağırıp çağıracak. Bizler çil yavrusu gibi sağa sola dağılacaktık… Mustafa,

“Acaba burada oturanlar bizden önce bu evde kim yaşadı diye merak ediyorlar mıdır?” dedi. 

O an aklıma Cemal Kafadar’ın yazdığı Metis yayınlarından çıkan “Kim var imiş biz burada yoğ iken” kitabı geldi. Kitap Osmanlı dünyasından mütevazı dört kişiyi ele alıyordu. Babasından kalan arazi üzerindeki haklarını korumak için divan-ı hümayuna başvuran Mustafa adlı Yeniçeri… İstanbul’da günce tutan Seyyid Hasan adlı derviş; ticaret için gittiği Venedik’te ölen Ayaşlı Hüseyin Çelebi; rüyalarını kaleme alarak şeyhine mektupla gönderen ve bu yolla irşad edilmeyi bekleyen Üsküplü Asiye Hatun’u anlatıyordu. Mustafa’yı kolumu çekiştirirken fark ettim. 

“Daldın gittin. Sana bir soru sordum” dedi. Hiç oralı olmadım.

“Kimsenin umurunda değildir” dedim.

Alsancak’a inerken çok sevdiğim kitapçı bir arkadaşım telefonuma mesaj gönderdi. Baktım bir kitap kapağı atmış. Kitapçı olduğum için arkadaşlarım arada bana kitap sormak için görsel gönderirler. Bu mesaj kitap istemek için değildi. Tam tersine haberim olup olmadığını soruyordu. Çok ilginç kitabı ilk defa görüyordum. Hem de çok iyi bildiğim bir yayınevi basmıştı. Arka kapağını okuyunca şok oldum. Zaten arkadaşım bana kitabı atarken söyle bir not düşmüştü. ‘Senin sokak sayılır :)’ sayılırı fazlaydı. ‘Benim sokak zaten’ diye yanıt verdim. 

Yılların okuru, kitapçısı olarak nasıl olurda bu kitabı atlamıştım. Hemen Penguen Kitabevi’ne kitabı getirttim. İlk ben satın aldım. Neyse uzatmayayım beni şaşırtan cümle daha kitabın ilk satırlarında başlıyordu. 

“Madam Marta Amati, 1462. Sokak’ta tam İzmir Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi’nin karşısındaki tahta cumbalı evde otururmuş. O sokakla özdeşenlerdenmiş” Tam da benim oturduğum sokak her sabah ve her akşam hatta bazen günde üç beş defa önünden geçtiğim ne yazık ki sanırım şimdi yıkık dökük durumdaki cumbalı ev’ Komşuları ise Rinolda, Simes, Penso, Sera, Papi, Toctan ve Bertuzzi aileleriymiş. 

Sıcak yaz akşamüstlerinde evinin önündeki merdivenlerde oturup basamaklarda keman çalarmış. Sokakta Marta’nın kemanından Sergey Rahmaninov’un besteleri duyulurmuş. ‘Ahhhh kim bilir ne güzel olurdu. Düşünün Alsancak’ın bu bunaltan havası, herkesi çileden çıkartan insan kalabalığı, arabesk/pop, taverna gürültüsü yok. Sessiz sakin evinizde otururken sizi yerinizden bir keman sesi kaldırıyor.’ O dar sokaktan geçerken müzikle duraklayan İzmirlilerden, onun yanına oturan ve bu sayede müzisyenleri, bestekârları öğrenenler olurmuş.”

Kitap elime geçer geçmez okumaya başladım. Yazar Rita Ender’i İletişim yayınlarından çıkan kitaplarından tanıyordum. “Kolay Gelsin/İletişim Yayınları” kitabı hazırladığım öykü kitabım için yol gösterici bir kılavuz niteliğindeydi. “Madam Amati/Aras Yayınlarından” 2019 yılında çıkmış. Hala bu kitabı nasıl atladığıma şaşırıyorum. 

Kitabın girişinde Oliver Sacks’tan (Şu meşhur “Karısını Şapka Sanan Adam/Yapı Kredi Yayınları” kitabının yazarı) bir alıntı var. Rita Ender’in giriş ve ayrıca teşekkür yazısını da okuyunca; Avram Ventura, Şükran Yücel, Yaşar Aksoy, Yusuf Tuvi gibi tanıdığım isimlere rastladım. 

Bu kitap Avrupa’dan İzmir’e uzanan bir keman ikonun hayat hikâyesi… 

Bu hikayeyi okurken en az Rita Ender kadar merak edecek ve sorularına sizlerde yanıt arayacaksınız?  

‘Marta Amati hayatını müzikle doldurmuş ve doyasıya yaşamış bir kadındı. Ben ona ölümünden 28 yıl sonra bir sinagogda rastladım” diyerek anlatmaya başlamış Rita Ender. 

Bana sorarsanız ‘Madam Marta Amati kimdir?’

“Ben burada yoğ iken sokağımda oturan Kapı Komşum”  

Gökay bana kitabın kapağını atınca, altına önce anlam veremediğim küçük bir not yazmıştı. ‘Abi bu kitapla ilgili bir yazı yazsan ne güzel olur’ Takdir okurun.