Türkiye’nin partili Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesinden çıkması tartışmaları sürerken; Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un, “Cumhurbaşkanı ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekildim, Montrö'yü tanımıyorum, feshettim' diyebilir mi?” sorusuna, “Yapabilir. Mümkün-muhtemel arasında fark var. Yeterli miktar yoğurt bulursanız, Marmara Denizi'ni de karıştırırsanız, ayran yapmak mümkündür” diye yanıt vermişti.

Neden Montrö?

Montrö sözleşmesi öncesi 1923 yılına Lozan anlaşmasına gitmek gerekiyor. Lozan; Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını sağladı. Ancak bu anlaşmanın bir parçası olan 1923 boğazlar sözleşmesi, Türkiye’nin boğazlardaki egemenlik hakkını kısıtlamıştı. Anlaşmaya göre askeri olmayan gemi ve uçaklar sadece barış zamanı boğazlardan geçebileceklerdi. Boğazların iki yakası da silahsızlandırıldı ve Türkiye’nin askeri güçlerinin giriş yapması yasaklandı. Bunların uygulanması ve denetlenmesi için de başkanı Türk olan bir uluslararası boğazlar komisyonu oluşturulmuştu.

Türkiye bu durumdan memnu değildi. 1930’ların ortasından itibaren İtalya ve Almanya’nın saldırganlığının artmasını fırsat bildi. Sovyetler Birliği ile birlikte boğazların silahlandırılması konusunda adımlar atıyordu.

Bu girişimleri dengelemek için İngiltere’nin önayak olmasıyla İsviçre’nin Montrö kentinde bir konferans düzenlendi. Haftalar süren müzakereler sonucunda sözleşme imzalandı.

Montrö ne getirdi?

Türkiye sözleşmeyi memnuniyetle karşıladı. O dönemin gazete manşetlerinde, ‘Montrö Zaferi’ başlıklarıyla halk zaferi kutluyordu.

Lozan’la birlikte silahsızlandırılmış olan Marmara Denizi, Çanakkale ve İstanbul Boğazları yeniden silahlandırılıyordu. Bu bölge üzerindeki egemenlik hakkı komisyondan alındı ve Türkiye’ye verildi. En önemlisi de Karadeniz’e giden askeri gemilere sınırlar koyarak bölgedeki gerilimi azalttı. Karadeniz’in bir barış denizi olmasını sağladı.

Montrö bugün neden önemli?

Montrö 85 yıl önce imzalanmış olmasına rağmen halen yürürlükte olan az sayıdaki çok taraflı uluslararası sözleşmelerden birisi.

Türkiye bu sözleşmeyi temel bir belge olarak tanımlıyor. Sözleşme Türkiye’nin boğazlardaki egemenlik haklarını koruyor. Bu sayede Türkiye savaş ve yakın savaş tehdidi dönemlerinde, boğazlardan geçebilecek gemilerin sınırlandırılmasında söz hakkına sahip tek ülke. Ayrıca savaş gemilerinin geçişine yönelik sınırlamalar, Karadeniz’e sınırı olan ülkeler için de büyük önem taşıyor.

Örneğin ABD’ye ait 45 bin tondan ağır askeri gemilerin 2 haftanadn uzun süre Karadeniz sularında kalması yasak. Dünyanın her yerine uçak gemisi gönderebilen ABD uçak gemilerini Karadeniz’e sokamıyor ve bu noktanın altını iki kere çizmek gerekiyor.

Türkiye Montrö’den çekilebilir mi?

Meclis Başkanı Şentop’un açıklaması, Aralık 2019’da başlayan Kanal İstanbul tartışmalarını akla getirdi. Bu konuda uzmanlar Kanal İstanbul ile Montö ile ilişkili olduğu konusunda farklı görüşler ortaya sürüyor.

Montrö’nün boğazları düzenlediğini anımsatan Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. DR. Recep Bozdoğan, “ Montröyü tamamen bay-pas edebilmeniz için, Saroz Körfezinden Karadeniz’e, Marmara’ya hiç değmeyen direk bir kanal açmanız gerekiyor. O zaman Montröyü tamamen bay-pas edersiniz” görüşünü savunuyor.

Bir hafta önce 103 amiral, Montrö sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasından kaçınılması uyarısında bulundukları için gözaltına alındı. Montrö Bildirisi imzacılarından olan ve halen gözaltında bulunan eski Deniz Harp Okulu Komutanı Amiral Türker Ertürk ise gözaltına alınmadan önce, “126 tane en üst düzeyde görev yapmış Büyükelçilerin hepsi diyorlar ki; “Bu doğru bir proje değildir. Bu proje yapılırsa bir şekilde tartışılma durumuna girer ve Montrö masaya gelir. Türkiye kaybeder” diyor.  Bir değişiklik yaratabilmek için konjonktüre ihtiyaç var. Ne demek istiyorum? Kanal yapıldığı zaman, Montrö’nün tartışma ortamı doğacak” şeklinde yorumluyor.

Kültür Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Mensür Akgün ise “Bir tek yerden kanal açılması diğer taraftaki geçişi düzenleyen rejimi etkilemeyebilir. Ama şimdi bu kanalı eğer açacak olursak Türkiye olarak, çok büyük bir olasılıkla yeni rejimin doğmasına yol açacağız. Montrö sözleşmesinin iki türlü değişimi söz konusu. Bunlardan bir tanesi 28. Maddesine göre tümden değişimi için taraflardan birinin teklifte bulunması yeterli oluyor ve ondan sonra müzakerelere başlanması gerekiyor. İkincisi ise taraflardan biri ve onu destekleyecek olan bir başka tarafla birlikte, belli maddelerinde iki tarafın birden müdahalede bulunması gerekiyor ama bir imzacı tarafından yani bu Japonya bile olabilir. Japonya’da imzacı ülkelerden birisi. Avustralya da olabilir o da imzacı ülkelerden birisi. Değişim teklifini vermesi halinde pandoranın kutusu açılır. Bir daha bu kolay kolay yerli yerine oturmaz” değerlendirmesinde bulunuyor.

Teknik olarak sözleşmenin tartışılması mümkün ancak uzmanlara göre bu durum Türkiye’nin istemediği bir yöne doğru gidebilir.

Burada bir konuya dikkat çekmek gerekir. Bu da eğer Montrö’den ödün verildiğinde Karadeniz’de bir silahlanma yarışı ortaya çıkacak. Bu aslında Rusya’yı gerekmediği kadar silahlanmayı geliştirmesine yol açacak. ABD kıyılarına daha yakın olma yönünde eğilimler gösterecek ve gerilimi yükseltebilecek ilk hamle olma özelliğini sahip.

Bu dünya için de çok tehlikeli bir durum. Şuana kadar Türkiye resmi olarak Montrö’yü değiştirme önerisi yapmış değil. Kanal İstanbul’un hayata geçmesi halinde dengelerin de değişebileceği uyarılarını önemsemek lazım. Üstelik partili Cumhurbaşkanı kararıyla uluslararası sözleşmelerin feshi konusu da gündemdeki yerini koruyor. Sonuç olarak Montrö, Türkiye’nin dış siyaseti kadar iç siyasetini de etkilemeye devam edecek gibi görünüyor.