Yandaşlarda anlaşmış gibi birkaç konu sürekli işleniyor, hem televizyonlarda hem de gazetelerde. Bunlardan birisi köpeklerin saldırısına uğrayan çocuklar. Farklı vakalar aktarılıyor fakat verilen mesaj aynı… Tabii ki çocuklarımızın hiçbirisinin incinmesini istemeyiz, ancak bazen haberi veren kişinin “bu durumun önlenmesi gerek” türünden yorum yapması veya yorumları aktarması, ister istemez sokak hayvanlarının ortadan kaybedilmesi mesajını veriyor. Bunu adı ise “itlaf” yani öldürme demek.

Sokak hayvanlarına karşı kin ve nefreti körükleyenler bir başka olaya da aynı şekilde bakıyorlar. Zaten yıllardır bu konuda “eğitiliyorlar”, sonuçları da gittikçe yaygın hale geldi.

Şarkıcıların veya türkücülerin kıyafetlerinin açık olması nedeniyle, konserlerinin iptal edilmesi. Onların yerine anlaştıklarının bir kısmının da “ben kadınlara dönük bu tür davranışlara karşıyım” demesi beklenirken nerdeyse sözleşmeye balıklama atlaması hiç de hoş bir yaklaşım değil.

Oysa Türkiye’nin her yöresinde insanlar her sesi dinlemekten büyük keyif alıyor. Bazen yasaklanan konserler için “o Kürt veya Kürtçe söylüyor” diyorlar. O zaman konserlerde İngilizce, Fransızca sözleri olan şarkılar da söylenmesin. Üstelik o bir yabancı dil, bu ise Anadolu’nun binlerce yıllık konuşulan, ninnisi, türküsü söylenen bir dil…

Bir diğeri de yeşil alanlarda sabah sporu yapan kadınlara dönük yasaklama girişimi. Bir yerde “bu restorana açık kıyafetle girilemez” diye yazan birisi çıkabilir. O lokantaya girer veya girmezsiniz. Kanımca, böyle bir yazıyı kara tahta üzerine tebeşirle yazıp, tabelayı lokantanın önüne koyan kişi en iyimser yaklaşımla kendine veya ekibine güvenmiyor.

Yeşil alanda yapılan toplu spor ve yoga hareketleri dünyanın her yerinde var. Türkiye’de de yaygınlaştı ve şikâyet olayı da Eskişehir’de gerçekleşti. Sanırım “şiddet” içeren bir tepki beklediler ama kadınlar ertesi gün çok daha fazla sayıda orada yoga yaptılar ve hiçbir yasaklama girişimi ile de karşılaşmadılar.

Şikâyetçiler yeni değil ki, yaklaşık 20 yıl önce futbol maçlarını şifreli veren bir kanaldaki reklamı da şikâyet ettiler. Reklamda şirin bir inek havadan gelen bir topa zıplayarak vole vuruyor ve gol yapıyor, bu arda siyah beyaz damalı animasyon ineğin memeleri de sallanıyor. Yapılan şikâyet şöyle: reklam kaldırılsın, ineğin memelerinden tahrik oluyorum. RTÜK bu reklamı yasakladı.

Anlattığım örneklerin hepsinde kadın öğesinin bastırılması konusu var. Peki, kadınlarımız bu gibi yaklaşımlarla bastırılabilir mi? Tabii ki hayır. Tam tersine baskıları yaratanlarla mücadele eder.

Örneğin, Gezi olaylarındaki kadınlar için kullanılan sözcükler, kadınların tümü tarafından “bugün ona, yarın bana” diye algılanır. Kürtçe sözlü şarkıları, türküleri yasaklama çabası o türküyü sevenlerin tümünün tepki vermesine neden olur. Hele bir de yoga, yani halka açık yeşil alanlarda spor yapma konusu var ki, orada her yaştan her görüşten insan sağlık peşinde koşuyor.

Kadınlar her zaman baskıları alt eder. Derneklerde, sosyal gruplarda her biri özgür birey olarak kendilerini her zaman öne çıkarırlar. Gençler, kızlarımız kendilerine rol model olan ünlü şarkıcıları seçerken, sanırım şimdi politikaya az da olsa kulak misafiri olup rol model olarak Canan Kaftancıoğlu, Meral Akşener’i seçiyor olabilirler mi acaba?

Türkiye’de 42 milyondan fazla kadın var. Tarlada, tezgâhta, fabrikada, direksiyonda, bilgisayarın başında, hastanın başucunda… Hayatımızın her alanında onlar var…

Eli öpülesi gurur duyduğumuz kadınlarımız, kızlarımız gelecek sadığa kimi gömecek dersiniz?