ÖZLEM KARA - ETKİN KOLBAŞI/ İZGAZETE - Mersin’in Mut ilçesinde 17 yaşında olan genç kız R.Ü.'ye, erkek arkadaşıyla birlikte 4 kişi tecavüz etti. Olayın ardından R.Ü hamile kaldı. Gebeliğini sonlandırmak için Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuran R.Ü’nün talebi 4 kere reddedildi. Olaydan 3 yıl geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi emsal niteliğinde bir karar verdi. Anayasa Mahkemesi, Türkiye tarihinde verilen en yüksek rakamla yüz bin TL’lik maddi manevi tazminata hükmetti. Bununla ilgili İzmir Barosu’ndan Barış Özbay, sürecin hukuki boyutunu İz Gazete'ye anlattı.

HAK İHLALİ

Türkiye’nin o güne Anayasa Mahkemesi’nin emsal niteliğindeki kararı ile uyandığını dile getiren Özbay, “Alınan bu karar, genç bir kızın daha doğrusu bir çocuğun gebeliğini sonlandırması talebinin sürüncemede bırakılarak dört kez reddedilmesinin oluşturduğu hak ihlaline ilişkindi. Verilen kararda Anayasa Mahkemesi madde ve manevi varlığının saldırıya uğraması ve gelişmesi hakkında ihlaliyle, özel hayatın saygı hakkının ihlal edilmesine dair bir kararın altına imza atarak Türkiye tarihinde mahkemenin verdiği en yüksek tazminatla yüz bin TL’lik maddi manevi tazminata hükmetti” ifadelerini kullandı.

İLK TALEP REDDİLDİ

Mart 2017 yılında, Mersin’in Mut ilçesinde 17 yaşındaki bir çocuk 4 kişinin cinsel saldırısına maruz kaldı. Olayın öğrenilmesiyle birlikte Mut Savcılığı olayla ilişkin soruşturma başlattı. Soruşturma neticesinde saldırıya uğrayan R.Ü savcılık kanalıyla gebeliğin sonlandırılmasını talep etmişti ve talebi onaylanmamıştı. Özbay konuya dair şu açıklamalarda bulundu, “İlk talebi usule aykırı olduğundan, savcılık kanallarından gelme demelerinden dolayı reddedildi. Daha sonrasında konuyla ilgili olarak gerekli rapor aldırılarak tekrardan savcılığa başvuruda bulunuldu. Üstelik birkaç kez. Ancak her ne kadar yasal anlamada gebelik süresinin aşkın olmamasına karşın Suç Ceza Hakimliği, çocuğun da yaşama hakkının olduğunu savunarak gebeliğin sona erdirilmesi talebini reddettiler. Alınan talep Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Düşünün Mart 2017 de meydana gelen bir hak ihlaline ilişkin Anayasa Mahkemesi henüz karar verebiliyor. Bu süre zarfında, çocuk dünyaya geldi. Çocuğun gelişimi ve bakımı konusunda, devletin taahhüdüyle çocuk korumaya alındı. Peki cinsel saldırıya uğrayan çocuk ne oldu? En son yapılan rapor ve değerlendirme sonucunda çocuğun; ciddi anlamada bunalım ve travma sonrasında anksiyete bozukluğu, ciddi ruhsal bozuklukların olduğu tespit edildi. Usulü ve ılı mevzuattı anlamında sürecin nasıl işlemsi gerekiyordu. Buna dair beş bin iki yüz otuz yedi sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yeterince yasal düzenleme mevcut. Çoğun cinsel saldırı sonucu dünyaya gelen çocuğun gebeliğini sonlandırması ve aldırılmasına ilişkin mevzuatımızda beş bin iki yüz otuz yedi sayılı Türk Ceza Kanunu’nun doksan dokuzuncu maddesinde yeterince bir hüküm var. Cinsel saldırıya uğraması sonucunda, 20 haftaya kadar aldırılmasına ilişkin bir hüküm düzenleniyor. Üstelik somut olayda, doktordan alınan raporla çocuğun 12 buçuk haftalık olduğu tespit edilmesine rağmen, gebeliğin sona erdirilmesine ilişkin herhangi bir tavır alınmadığı, gözler önüne serilmiş bulunuyor.''

“CİNSEL ANLAMDAKİ ZAAF “

Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına ilk imzayı atanlardan biri olduğunu dile getiren Özbay, “Türk Ceza Kanun’da gerekse yargılamaya ilişkin Ceza Muhakemesi Kanunu da konuya ilişkin fazlaca hüküm mevcut. Ancak sorun herhangi bir hükmün tatbik edilmesi, sözleşmenin uygulanmasından öte zihniyet anlamında bir bozukluk. Düne kadar bir kereyle bir şey olmaz ya da babanın kız çocuğuna duyduğu şehvet meşrudur, dinen de kabul edilebilir diyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Asıl bu zihniyetle karar verilebilmesi, konuya dair olarak bu bakış açısının kırılmasıdır. Son zamanlarda cinsel istismar, cinsel saldırı suçlarının toplumda çok fazla karşılık bulduğu, pek çok konuya ilişkin adli vakanın olduğu açık. Buna ilişkin neden önlem alınmıyor ya da alınan önemler neden bu kadar geciktiriliyordu. Sorun cinsel anlamdaki ve siyasi anlamadaki zaaf” dedi.

Editör: Haber Merkezi