Biz varız, buradayız!

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü… Biliyoruz ki, kadına yönelik şiddet, düzen politikalarının sonucu. Ancak erkek egemen siyasetin ve düzenin devamı için iktidarlar bu şiddeti yeniden yeniden üretiyor. Türkiye Dünya Ekonomik Formu tarafından Cinsiyet Eşitliği 2020 raporuna göre 153 ülke arasında 130. sırada. Yani kadınlar açısından Türkiye’de durum vahim. Çünkü Türkiye’nin siyasi düzeni, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayıyor. Siyasete katılımda da bunu görüyoruz. TBMM’de milletvekillerinin yalnızca 6’da 1’i kadın. Siyasi partilerde kadın temsiliyetinde de aynı sorun var. Siyaset kurumu bu haliyle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin simgesine dönüşmüş durumda. Aynı işe daha az ücret alan kadınlar oluyor. İşten ilk atılan da yine kadınlar oluyor! Ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınlar ekonomik şiddete maruz kalıyor. Aile içi şiddet, ev içi sistematik şiddet maalesef kadınların hayatlarının bir parçası oluyor. Kadınlar boşanmak istedikleri eşleri, ayrılmak istedikleri erkek arkadaşları, ağabeyleri, babaları, yani en yakınlarındaki erkekler tarafında şiddete uğruyor veya öldürülüyorlar. Yargı, ev içi şiddet, ev içi taciz durumlarında failleri, genel olarak iyi hal ve tahrik indirimi gibi nedenlerle cezasızlıkla ödüllendiriyor. Emniyet güçleri, vakalara aile içi özel durum olarak yaklaşıyor ve kadını, tekrar şiddet gördüğü alana terk ediyor. Şiddete uğrayan kadınlar için sığınma evlerinin sayısı yeterli değil ve burada sınırlı bir zaman diliminde kalabilen kadınlar için kapsamlı bir çözüm üretilmiyor. Bütün bu cezasızlık anlayışı, kadına şiddeti cesaretlendiriyor.  Sözleşmelere ve yasalara rağmen Türkiye’de hala her gün kadınlar öldürülüyor. Kadını sadece anne olarak gören, aile içi şiddeti mahrem olarak değerlendiren, aile kurumunu insan hakları karşısında kutsallaştıran devlet anlayışı kadına yönelik şiddeti yeniden üretiyor. Bir kez daha hatırlatıyoruz; Öncelikle evde, işte, sokakta, tüm toplumsal yaşamda kadının şiddetsiz bir yaşam sürme hakkı için acil eylem planı hazırlanıp uygulanmalı. Kadınların hayatın her alanında eşit temsilini sağlamak, eşitliği hayata geçirmek için somut adımlar atılmalı. İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmesi, çocuk istismarcılarına af getirilmesi, boşanan kadının nafaka hakkının 2-3 yıl gibi sürelerle kısıtlanması gibi tartışmalardan kalıcı bir şekilde vazgeçilmeli. Devlet kadına karşı şiddeti önlemek için tüm tedbirleri almalı. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırmak için politikalar uygulanmalı, cinsiyete dayalı ayrımcılık ortadan kaldırılmalı. Kadına karşı şiddet uygulayan failler hakkında cezasızlık politikalarından vazgeçilmeli. Eşit işe eşit ücret politikalarıyla desteklenen güvenceli istihdam alanları yaratılmalı, kreş ve işyerinde şiddeti önleme mekanizmaları için etkin politikalar uygulanmalı. Yapılması gerekenler açık, esasında herkesçe de biliniyor. Ama mevcut iktidar anlayışının bunu gerçekleştirmeyeceği de aynı derecede açık. Çünkü gerekenleri yapmak için özgürlüğe ve eşitliğe inanan ve bu ilkeleri tüm uygulamalarına yansıtma kararlılığında olan bir siyasi irade gerek. Bu siyasi irade bizde var. Milyonlarca kadınla omuz omuza toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir düzeni birlikte mutlaka var edeceğiz!

Editör: Haber Merkezi