Ülkelerindeki savaştan kaçıp, ülkemize sığınan Suriyeli mülteci kadınlarla yaşama koşulları ve kadın olarak karşılaştıkları sıkıntıları konuşmak üzere, İzmir Bornova’da Suriyeli mültecilerin yoğun olarak yaşadığı Naldöken Köyü’ne gittik. Mahalle halkının Suriyelilere dönük ciddi bir tepkisi veya baskısı yok, daha çok sessizlikle karşılıyorlar. Ancak mültecilerin mahalle yaşantısına da entegre olabildikleri söylenemez. Evrensel'den Nuray Öztürk'ün haberine göre, bu bölgede yaşayan Suriyeli kadınların eğitim seviyesi çok düşük, neredeyse tamamı çalışma yaşamında hiç yer almamış. Dolaysıyla da çok kapalı bir hayat sürüyorlar ve dil öğrenmekte zorluk çekiyorlar. Erkekler çalışıyor, çocuklar da sokakta ve okulda bir şekilde dil öğrenebiliyor, ama kadınlar için durum böyle değil. Pazar, alışveriş ve çocukları okula götürüp getirme dışında sokağa pek çıkmıyorlar. İletişim kurdukları insanlar ev halkı ve varsa yakınlardaki Suriyeli akrabaları.

"YALITILMIŞ BİR HAYATA MAHKUM EDİLİYORLAR"

Görüştüğümüz kadınlar arasında bir iki kelime dışında Türkçe bilen neredeyse hiç yok. Göç politikasının yanlışlığının yanı sıra bu konuda ne yerel yönetimler bir çalışma yürütmüş ne de ilgili kamu kuruluşları… Bu nedenle röportaj yapmakta ciddi zorluklar yaşıyoruz.

Dil sorunu yalnız, yalıtılmış bir yaşam sürmelerine yol açıyor. Zaten kısıtlı olan haklarından -sağlık gibi- yararlanmalarına bile engel oluyor. Hastaneye gittiklerinde dertlerini anlatamadıkları ve dil bilmedikleri için de içeri alınmadıklarını, bazen yanlış teşhis konulduğunu söylüyorlar. Görüştüğümüz tüm kadınlar Zehra, Arife, Gazel ve ismini vermeyen diğerleri, hepsi aynı sorunu yaşıyor.

"GELENEKSEL AİLE BAĞLARI İÇİNE SIKIŞIYORLAR"

Geleneksel aile bağları ve toplumsal rolleri onları sürekli çocuk doğurmaya zorluyor. Kendilerine dair düşledikleri, istedikleri hemen hiçbir şey yok. Geçim derdi o kadar ciddi boyutlarda ki, kendileri için bile görünmez olmuşlar denebilir. Öyle ki Zehra’nın boşanma isteği bile geçim derdi temelinde şekilleniyor. Tek istedikleri daha iyi koşullarda yaşamak, savaşın bir an önce bitmesi ve ülkelerine geri dönmek.

"YOKMUŞUZ GİBİ DAVRANIYORLAR"

Erkeklerin kayıt dışı, düşük ücretlerle, kölece çalıştırılmasının yanı sıra zaman zaman ücretlerinin dahi ödenmemesi büyük dert. Örneğin Arife, eşinin patrondan 9 bin lira alacağı olduğunu, yaşamak için borç ve yardım aldıklarını dile getiriyor. Gazel ve eşi gibi koruma tanıtım kimliği başka şehirde olanlar ise kayıt dışı çalışmanın devlet eliyle dizayn edildiğini anlatıyor adeta. Ekonomik sıkıntı, dil sorunu, sağlık ve eğitim hakkından yoksunluk, kimlik sorunu ve sömürü... İşte Zehra, Arife ve Gazel’in anlattıkları; 6 yıl önce çocuklarıyla birlikte Halep’ten Türkiye’ye gelen 48 yaşındaki Zehra Cumo, 7 çocuğuyla birlikte Naldöken’de yaşıyor. Kocası, diğer iki karısıyla birlikte Halep’te kalmış. Hiç Türkçe bilmiyor. Bize ilköğretim öğrencisi olan kızı Nesrin tercümanlık yapıyor. Nesrin kısaca yaşama koşullarından bahsediyor; “İki abim çalışıyor. Biri evli, onlar ayrı evde yaşıyor. 550 lira kira ödüyoruz. 150 su, 152 elektrik faturası geliyor. Durumumuz hiç iyi değil. Abim mermerci, 1050 lira maaş alıyor aylık, sigorta yok. Bayramdan beri de paraları ödenmiyor. Kömür yardımı yok, kırmızı kart (Kızılay banka kartı) yok. Diğer abim de aynı; onun 3 çocuğu var, patron para vermiyor, kira ödeyemediği için ev sahibi evden çıkarıyor. Başka iş de bulamıyorlar. Zor durumdayız” diyor.

Nesrin’in kendi küçücük yaşamı da oldukça zorlu, okulda neler yaşadığını, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin kendisine karşı tavırlarını sorduğumuzda yanıtı şöyle oluyor; “Biz yokmuşuz gibi davranıyorlar. Gidip sınıfta oturuyorum ama sanki yokmuşum gibi kimse bir şey sormuyor, söylemiyor. Dinleye dinleye öğrendik Türkçeyi de.”

"KOMŞULARIMIZ KÖTÜ DAVRANMIYOR, ÇÜNKÜ DIŞARI ÇIKMIYORUZ"

“Savaştan kaçıp geldik, çok zordu” diye başlıyor Zehra anlatmaya ve gelirken yanlarına hiçbir şey alamadıklarını söylüyor. Evleri yıkılmış. Burada da hiçbir yardım almadıklarını ifade ediyor. Eşyaları komşuları vermiş, bazılarını da ikinci el eşya satan dükkandan almışlar. Zehra için de en önemli şey geçim derdi. Tüm sorunlarımızın cevabı bir şekilde yaşadıkları ekonomik sıkıntılara çıkıyor. Daha önce hiç çalışmamış, “Bizde kadının çalışmasını istemezler, gelenek böyle, ayıptır” diyor. Türkiye’de sorun yaşayıp yaşamadıklarını soruyoruz, “Komşularımız çok iyi, hiçbir gün rahatsız etmediler, biz de evden dışarı çıkmıyoruz. Sadece çocukları dışarı çıkarıyoruz” diyor.

Suriyelilere plajların kapatılması gibi şeyleri duyduklarında üzüldüklerini söylüyor ve ekliyor “Türkiye güzel ama çok pahalı, yaşamak çok zor, o yüzden dönmek istiyoruz.” Zehra, doğrudan söylemese de yeniden evlenebilmek için kocasından boşanmak istiyor, eşinin çocuklarının bakımına hiç yardımda bulunmadığını, para göndermediğini, kızı Nesrin’in babasını dahi tanımadığını anlatıyor ve zaten Suriye’de de ayrı yaşadıklarını söylüyor. Neden Suriye’de boşanmadığını soruyorum, “Orada izin vermezler” diyor.

"KOCAM ‘ÇOCUK DOĞURMAZSAN BAŞKASIYLA EVLENİRİM’ DİYOR"

Arife Hamdo 27 yaşında. O da Türkçe bilmiyor, bize yine Nesrin tercümanlık yapıyor. 15 yaşında evlenmiş Arife, üç çocuğu var. Eşinin patrondan 9 bin lira alacağı var, “Bir yıldır eşim para alamıyor. Komşulardan, akrabalardan yardım alarak yaşıyoruz” diyor. Arife’nin küçük oğlu konuşma güçlüğü çekiyor, kulağında sorun var ve cihaz takılı. Arife, “Cihazın her bir parçası ayrı para, piller 100 TL, aradaki kablo 300 TL, diğer kısmı 75 TL. İki ayda bir pil ve kablosunu değiştirmek lazım” diyor. Hastaneye gittiklerinde ciddi sorunlar yaşadıklarını anlatıyor Arife, “Bizi dinlemiyorlar, sıraya girin diyorlar ama sırada bile ayırıyorlar. Çoğu zaman içeri dahi giremiyoruz. Dil bilmediğimiz için derdimizi de anlatamıyoruz. Bazen yanlış ilaç bile veriliyor. Sağlık ocaklarında para ödemiyoruz, ama onun dışında her şey para.”

Arife de eşi izin vermediği için çalışamadığını söylüyor, “Kadınlar orada da evde idi, burada da evde çok farklı değil. Ama burada yaşamak daha zor. Her şeyimizi bırakıp kaçıp geldik. Çok özlüyoruz” diyor.

Arife’ye Suriyeli kadınların çok çocuk doğurdukları için eleştirildiklerini anlatıp, başka çocuk doğurmak isteyip istemediğini soruyorum, “Adetimiz böyle, 1-2 çocuğunun olması bizde ayıptır. Bizim üç çocuğumuz var. Kocam ‘her sene bir çocuk gelmezse başkasıyla evlenirim’ diyor. O yüzden yapacağım” diye cevap veriyor.

"BURADA KIYMETİMİZ YOK"

26 yaşındaki Gazel Ahmed ise 5 yıllık evli ve hiç çocuğu olmamış. Eşi ve eşinin kardeşiyle birlikte yaşıyorlar. Gazel ve eşinin geçici koruma kimlik belgesi Gaziantep Göç İdaresi’nden alınmış. eşi inşaat işçisi, Antep’te işsiz kalınca akrabalarının yanına İzmir’e taşınmışlar. Bir gün rutin kimlik kontrollerinde bu durum ortaya çıkınca, “Ya belgeni İzmir’e aldır ya da Antep’e dön” demişler. Gazel, “Kimlik çıkarmak istiyoruz ama çok zor, vermiyorlar. Şimdi bizi geri göndermek istiyorlar” diyor. Kimlikleri İzmir’de olmadığı için hiçbir haktan faydalanamadıklarını anlatan Gazel, “Ne çalışma iznimiz var ne de sağlık hakkımız. Eşim çalışıyor ama sigortasız ve uzun süredir para alamıyor. Hastaneye gitsek kimlik olmadığı için bakmıyorlar. Benim çocuğum olmuyor. Tedavi olmak istiyorum ama geri gönderiyorlar. Dışarıda çok para istiyorlar, eşim alıyor 1000 lira para o yüzden tedavi olamıyorum” diyor gözleri dolu dolu. Gazel,“Burada kıymetimiz yok. Suriye’de savaş olmasa gelmezdik” diyor, son olarak. 

EKMEKVEGÜL

Editör: Haber Merkezi