DUYGU KAYA / İZ GAZETE - İzmir Barosu ‘Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi’nden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyeleri avukat Perihan Çağrışım Kayadelen ve avukat Gamze Karaoğlu ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemede yasaların yeterli olup olmadığını anlatan, erkek egemen hukuk sisteminin yarattığı sonuçları vurgulayan avukat Kayadelen ve Karaoğlu, mağdur olan kadınlara yönelik yaptıkları çalışmaları da aktardı.

Kadınlara yönelik yasal düzenlemelerden biraz bahseder misiniz? Bu yasal düzenlemeler yeterli mi? Bu yasalar yeterliyse düzgün uygulandığını düşünüyor musunuz?

PERİHAN ÇAĞRIŞIM KAYADELEN: Ülkemizde bilindiği gibi 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine dair bir kanun var. Bir de İstanbul Sözleşmesi diye bilinen uluslararası bir sözleşmemiz var. Aslında kadına yönelik şiddetin önlenmesi için Türkiye'de önleyici yasalar bulunuyor. Bu yasaların yetersizliğinden ziyade yasaların uygulanmasında bir sıkıntımız var. 6284 sayılı yasamız gayet ilerici bir yasa, birçok kadını koruyor. Mesela ‘ısrarlı takip mağduru’ denilen bir kavram getirildi kanuna. Yani tanımadığınız bir erkek sizin ruh dinginliğinizi bozan davranışlarda bulunuyorsa 6284'den yararlanabiliyorsunuz. Aslında kanun uyarıcı bir kanun. Ama uygulamada çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Çünkü uygulayıcılarda problem var. Kesinlikle kanunun düzgün uygulandığını düşünmüyoruz. Eğer kanun düzgün uygulansaydı kadın cinayetleri bu kadar artmazdı.

‘UYGULAMA SORUNLU’

Diyelim ki; İzmir'de 100 bin koruma kararı alındı. Bunun sadece 20 tanesinde tazyik hapsi uygulanmış. Yani 100 bin koruma kararından 20 tanesinin ihlal edilmesi imkansız. Bu anlamda uygulamada çok ciddi sıkıntılar var. Hakimlerin ve savcıların kanuna bakışı da çok gerici bir yaklaşımda. Mesela neymiş; kadınlar koruma kararını erkekleri evden uzaklaştırmak için kullanıyormuş! Ben de her seferinde 'Nerde bu kadınlar, benim hiçbir müvekkilim ben kocama kızdım, onu evden göndereyim demesine şahit olmadım, bana gelen kadınların tamamı hayati tehlike içerisinde bulunan ve elinden yaşam hakkının alınacağını düşünen kadınlardı’ diyorum.

‘FAİLİ GÜÇLENDİRİYOR’

GAMZE KARAOĞLU: Ulusal ve uluslararası olmak üzere birden fazla yasal düzenleme ile kadın hakları güvence altına alınmış durumda. Temelde Anayasa’da bulunan hükümler ile Türk Medeni Kanunu, 6284 Sayılı Kanun, Türk Ceza Kanunu gibi ulusal mevzuatlar ile Cedaw, İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler kadınlara yönelik hak ihlallerinde dayanılabilecek düzenlemelerdir. Fakat ne yazık ki uygulamada şiddetin önlenmesi ve durdurulması konusunda yeterli olmadıkları son derece açık. Burada maalesef sadece mevzuatın değil uygulayıcıların da yetersiz olduğunu söylemek gerekiyor. Hatta ne yazık ki çoğu zaman hükümlerin doğru ve zamanında uygulanmamasında bilinçli bir tutumla karşılaştığımız oluyor. Bu ve bunun gibi birçok destekleyici tavır şiddeti beslerken faili de ne yazık ki güçlendiriyor, cesaretlendiriyor…

‘KATİLİ CESARETLENDİRİYOR’

Gündemin içinden konuşmak gerekirse kadın cinayetleri giderek artıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve yargının bu konuda bir etken olduğunu düşünüyor musunuz?

KAYADELEN: Kadın cinayetleri her geçen gün artıyor. Tabii ki yargının bunda bir etkisi var. Eğer kadın katilleri yüksek cezalar almazsa birbirlerine örnek oluyor. 'Ne var, ben üç beş yıl yatar çıkarım, sen ölür toprağa girersin' laflarını çok duyduk. Eğer bir erkek her duruşmada, ‘benim erkekliğime laf etti’ ya da ‘başkasıyla ilişkisi vardı, anama babama küfür etti’ diyerek indirim alabileceğini düşünüyor ve maalesef sistem bu indirimi o erkeğe uyguluyorsa her seferinde bu kadın katillerini cesaretlendiriyorsunuz demektir. Hep örnek verdiğim bir dosya; Münevver Karabulut dosyası. Münevver'in öldürüldüğü yıl satırla cinayetler artmıştı. Ne zaman ki Cem Garipoğlu en yüksek hadden ceza aldı, bir daha testereyle, satırla öldürme haberleri duymadık. O yüzden yargının caydırıcı ceza vermesi çok önemli.

‘YARGI SORUMLU’

KARAOĞLU: Ne yazık ki yargı, en az yasama kadar varılan noktadan sorumlu. Saatlerce eziyet çektirilerek darp edilen bir kadın mağdur için hala kasten yaralamadan hüküm verilebiliyorsa, koruma kararı alınmış olmasına rağmen tebliğ edilemediği için hala zorlama hapsi uygulamasını harekete geçiremiyorsak, onlarca kadın hala kolluğa yardım için koşup evlerine bir özür eşliğinde geri gönderiliyorsa; evet yargı sorumlu. Ama bu sorumluluk da bilinmeli ki kadına ve aileye yönelik bu durum genel politikanın hatta daha açık ifade ile bir politikanın sonucudur.

‘KARA KAMPANYA VAR!’

İstanbul Sözleşmesi'ni hükümet kabul ettiğini ifade ediyor ama bildiğiniz üzere uygulanmıyor!

KAYADELEN- İstanbul Sözleşmesi'ne şu an sistematik bir saldırı var. Aileyi yıkan sözleşme tarzında ifadeler kullanıyorlar, aynısı 6284 Sayılı Kanun için de söyleniyor. Bir kara kampanya var. İstanbul Sözleşmesi çok önemli bir sözleşme ve devlete de kadını korumak için çok büyük yükümlülükler getiriyor. Şöyle söyleyeyim İstanbul Sözleşmesi'nde şiddete uğrayan bir kadının mültecilik statüsünden yararlanıp başka ülkeye gitme hakkı bile var. Benim şahsi kanaatim İstanbul Sözleşmesi'nin yüklediği yükümlülük devlete ağır gelince uygulamak istemiyor. Bu kara kampanyanın temelinde de bunun yattığını düşünebiliriz.

‘EN BÜYÜK SORUNUMUZ’

KARAOĞLU: İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmaması ve hatta ortadan kaldırılmasına yönelik tüm çabalar en büyük sorunlarımızdan biri… Uygulamada maalesef devamlı olarak ‘imkan yetersizliği’ vurgusu yapılsa da düzgün bir planlama ile mevcut imkanların son derece yeterli ve işler olduğu görülecek. Uygulayıcılar tarafından bir türlü gerekli hareket mekanizmasının çalıştırılmadığını görüyoruz. Mevzuat ne kadar detaylı ve çözüme odaklı olsa da biraz önce bahsettiğimiz ataerkil yargının bir örneği gereği, evet İstanbul Sözleşmesi uygulanmıyor.

‘FAİL VE FİİLİ KORUNUYOR!’

İyi hal uygulaması ve cezada indirim hakkında ne düşünüyorsunuz?

KAYADELEN: İyi hal indirimi, ülkemizde otomatik olarak uygulanan bir indirim haline geldi. Hâlbuki kanun, iyi hal indirimini uygulamak için belirli şartlar aramaktadır. Yargı, ‘sanığın geçmişine bak, yargılama esnasındaki davranışlarına bak ve ona göre uygula’ diyor. Ama bizim hakimlerimiz, bunlara hiç bakmadan ‘aman kararımı Yargıtay bozmasın’ diyerek iyi hal indirimi uyguluyor.

KARAOĞLU: İyi hal olarak yapılan değerlendirmelerin ya da tahrik hükümlerinin uygulandığı hal ve durumlara gösterilmeyen özen maalesef toplum nezdinde cezaların caydırıcılığını azaltıyor. Emsal kararların çoğunda failin dahi bilmediği bir kişisel özelliği, tavrı yahut kravat rengi iyi hal olarak nitelendirilip indirim olarak karşımıza çıkıyor. Bu failin ve fiilin korunması dışında bir şey değildir.

‘ERKEK YARGI..!’

Zor bir sektördesiniz. Hukukta ataerkil bir yapı olduğunu düşünüyor musunuz?

KAYADELEN- Evet, hukukta ataerkil bir yapı var. Zaten hâkimler ve savcılar da bu erkek sisteme hizmet ediyorlar. Olaya ataerkil bir bakış açısıyla bakıyorlar. 'Bir tane tokat atmış, bunlar aile içinde olur' cümleleri de ataerkil bir bakış açısının verdiği davranış şekilleri. Aynı şekilde ceza davalarında da aynı tavrı görüyoruz. Mesela, bir cinsel saldırı dosyası varsa, kadın tanıdığı biri tarafından cinsel saldırıya uğradıysa, hakimin sorduğu ilk sorulardan biri, ‘birlikte alkol aldınız mı, daha önceden sevgili miydiniz’ tarzında direkt kadını suçlayan veya kadının yüz vermiş olabileceğini düşünen bir yaklaşım içerisinde. Yargı tamamen erkek bir yapı, onu net bir şekilde söyleyebilirim. Zaten bu bakış açısı değiştiği zaman kadın cinayetleri son bulacak. Kadın mücadelesinin elde ettiği somut adımlardan biri en yakın tarihte ‘Ceren Damar Şenel’ dosyasında katile indirim uygulanmadan ceza verilmesi oldu. Bu erkek yargıya karşı kazanılmış bir zaferdir diyebiliriz, çünkü daha önceden hiç sorgulamadan eğer bir kadın katili varsa direkt kravat indirimi dediğimiz iyi hal indirimi uygulanıyordu.

KARAOĞLU: Elbette. Bunu sektörde çok rahat gözlemleyebilmenin yanı sıra bir tüme varım ile de oldukça kolay şekilde anlayabiliriz. Devletin ataerkil bir düzen içerisinde yetiştirdiği ve hatta bu düzeni her geçen gün daha da pompaladığı bir ülkede yetişen bir yargıcın bu yapıda olmadığını söylemek imkansız. Bu sebeple kadın mücadelesinde meselenin uygulanan politikalar olduğunu üzerine basa basa dile getiriyoruz. Kanun koyucu da karar mercii de toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılmadan ve işin özünün bir hak mücadelesi olduğunu anlamadan, hukukun bu yapıdan sıyrılması ne yazık ki mümkün değil.

‘HUKUKİ DESTEK VERİYORUZ’

Son olarak İzmir Barosu olarak kadınlara yönelik çalışmalarınız neler? İzmir'de mağdur olan kadınlar size nasıl ulaşabilir?

KAYADELEN: Verdiğimiz birden fazla hizmet var, koruma başvurusunda bulunan kadınlara koruma kararı aldırması için dilekçelerini yazdırıyoruz. Bu hizmeti hem Bayraklı Adliyesi C blok 3. Kat 302 numaralı odada hem de Alsancak merkez baro binamızdaki ‘kadın hakları merkezimizde’ veriyoruz. Buraya gelen şiddet mağduru kadınlar ‘koruma kararı aldırmak istiyorum’ dediklerinde, biz onların yaşadıkları olaya göre uygun dilekçelerini yazıp, bunu mahkemeye vermelerini sağlıyor ve yanlarına refakat ediyoruz. Bunun dışında şiddet olarak suç duyurusunda bulunmak istiyorsa onlar için de suç duyurusunda bulunuyoruz. Cinsel bir suçun mağduru olan kadınları ise CMK birimine yönlendirip kendisine avukat atanmasını sağlıyoruz. Toplumdaki kadına yönelik şiddet algısını kırmak için çeşitli eğitimlerimiz oluyor. 8 Mart haftasında biri Karaburun diğeri Kınık olmak üzere iki ayrı eğitime gideceğiz. Biri muhtarlarla toplantı olacak diğeri de Kınık’ta toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin bir eğitim yapacağız. Halkın bilinçlenmesi ve kadına şiddetin azalması için alanda da çalışmalarımız devam ediyor. Biliyorsunuz, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile 25 Kasım’da şiddeti önlemek üzere bir protokol imzaladık. Bu konuda Büyükşehir bir etkinlik düzenleyip bizi çağırıyor, müsait olan konuşmacı olarak gidiyor ve istenilen konuyu anlatıyoruz. Aynı şey sanırım ileriki dönemde Çiğli Belediyesi ile de gerçekleşecek, çünkü alana inmeden kadına şiddeti engellemek zor. Şiddetin temeline inmemiz gerekiyor ama bu sadece bizim çözebileceğimiz bir iş değil. Bütünlüklü bir devlet politikası olması gerekiyor, fakat yok! Ama biz üzerimize düşeni yapıp mahallede, toplumsal merkezde, sokakta ne yapabilirsek önümüzdeki dönemde de bunları yapacağız.

KARAOĞLU: İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi İzmir Adliyesi içerisinde C Blok 302 numaralı odada aktif nöbet sistemiyle, gönüllü meslektaşlarımız tarafından devamlı başvuruya açık bir birim ile faaldir. Merkeze bizzat gelerek yahut 0232 400 00 04 numaralı telefon numarasını arayarak bizlere ulaşabilirler. Bunun yanında mağdur olan tüm kadınlar gerek merkeze gerekse İzmir Barosu’na yapacakları başvurular ile hukuki destek alabilirler”

Editör: Haber Merkezi