1995 yılının 3 Kasım Cuma gecesi Karşıyaka’daki evimizde uyumak için yorgun argın yatağa gittiğimde ertesi günün Cumartesi olmasının verdiği bir rahatlık da vardı üzerimde. Ama gece yarısından sonra yoğunlaşan yağmurun pencerelere çarparak yarattığı ve gittikçe güçlenen patırtı beni uyandırdı. Çok güçlü bir yağış ve fırtına saatlerce sürdü. “Bir yerlerde bir sorun yaşanmasa bari” dedim kendi kendime. Apartmanın beşinci katında yaşıyor olmanın rahatlığıyla tekrar uykuya dalmışım. Sabah saat 9.00 civarında kalktım, kahvaltıyı hazırlamak üzere mutfağa yöneldim. Radyoyu açtım, şehrin öbür ucundan yayın yapan bir kanalda hareketli ve neşeli şarkılar vardı. Sunucu, akşamki yağmurdan sonra İzmir’in güzel bir sabaha uyandığını, güneşin parıldadığını, kuşlarını cıvıldadığını anlatıyordu. “Gece sandığım kadar kötü geçmemiş. Belki de son iki yılı ABD’de geçirmiş olmam onların hassasiyetinin bana bulaşmasına yol açtı” diye düşündüm. Amerikalıların risk algıları bizden farklıdır. İki tane bulut toplansa, iki damla yağmur yağacakmış gibi olsa ortalığı alarma veririler, dükkanın birinde yanlışlıkla bir alarm çalsa yedi polis arabası gider, şehirden gün boyu polisin, itfaiyenin ve ambulansların sesi eksik olmaz. Bize sinek vızıltısı gibi gelen şeyleri pek riskli, pek önemli görürler.

Birden müzik kesildi. Sunucu “Çok özür dileriz. Bir yanlış anlama olmuş. Dün büyük bir felaket yaşanmış.” anonsunu geçti. Şiddetli yağmur ve fırtına derelerin taşmasına ve Yamanlar, Örnekköy ve Çiğli’de dere yatakları yakınlarındaki evlerin yıkılmasına neden olmuştu. Sel sularına kapılan 61 kişi hayatını kaybetmişti.

Sisam – İzmir Depremi

Akşam yemeği için haşladığım mercimekleri kevgire dökerek süzmeye hazırlanıyordum. Tam o sırada sarsıntı başladı. Geçeceğini umarak mutfaktaki avizeye baktım. Ama sarsıntı arttı, avize de daha fazla sallanmaya, başladı. Bitişikteki salona geçerken sarsıntı ve gürültü iyice çoğaldı, öyle bir noktaya ulaştı ki bir kaplan çevikliği ile kendimi kanepenin yanına atmak zorunda kaldım. Birkaç saniye sonra kedim Şanslı başımın üstünde atladı geçti. Biraz sonra gürültü ve sarsıntı azaldı. Ayağa kalkarken dışardan gelen çığlıkları duydum. Eski bir kamu binasında çalışan eşimi aradım. İyi olduğunu ve kendini dışarı attığını öğrenince rahatladım. Hızla evin içinde kedileri aradım. Durumları iyiydi. Odalarda da her şey yolunda gözüküyordu. Eşyalar yerli yerinde duvarlar sağlamdı. Üç kedimiz de yatışmıştı. Televizyonu açtım, İzmir’de deprem olduğu belirtilerek şehrin yüksek bir noktasından kameraya çekilen ve şehrin bazı bölgelerinden toz bulutlarının yükseldiğini gösteren görüntüler izleyicilerle paylaşılıyordu.

Merkez üssü İzmir’e 70 kilometre uzaklıktaki Sisam adası olan ve 30 Ekim 2020 günü meydana gelen bu depremde Bayraklı ve Bornova’da çok sayıda bina yıkıldı ve 117 vatandaşımız hayatını kaybetti. Sisam adasında ise iki kişi hayatını kaybetti.

Karapınar Yangını

7 Ağustos 2021 Cumartesi günü öğleden sonra bir şeyler okuyordum ve eşimin bana seslendiğini duydum: “Bülent bir baksana. Şu bir orman yangını olabilir mi?” Urla Özbek köyü sahilindeki yazlığımızın balkonundan karşı sahildeki makilik alana baktım. İnce sigara dumanı gibi belli belirsiz bir şey tütüyor. Bir de dürbünle baktım. Bir şey yanıyor gibi gözüküyor ama emin değilim. Eşim çoktan kararını vermişti. 177’yi aradı ve yangının başladığını düşündüğü yeri tarif etti. Dürbünle izlemeye başladım. Beş dakika sonra alevler ve yangının yayılmaya başladığı gözüküyordu. On dakika sonra bunu söndürmenin zor olacağını düşünmeye başladım. Karaburun ve Urla itfaiyeleri ile görüştüm. Yanan bölgenin Urla itfaiye grubunun sorumluluk sahasında olduğunu ve ekiplerin yolda olduğunu öğrendim. Biraz sonra bir helikopter ortaya çıktı ve deniz ile yangın bölgesi arasında mekik dokumaya başladı.

Yangın, helikoptere rağmen rüzgarın da etkisiyle genişlerken bizim İzmir’e dönmemiz gerekti. Yazlıktan çıkar çıkmaz yol kenarındaki otların içinde iki genç adam gördük. Amaçsız bir şekilde dolaşıyor gibilerdi. Jandarmayı aradık, şüpheli durum bildiriminde bulunduk. Bize dönüş yapılacağını söylediler. Birkaç dakika sonra aradılar. Yeri ve şüphelileri tarif ettim. Şunu eklemeyi de ihmal etmedim. “Bugünlerde yurt çapında bu kadar çok yangın olmasa belki de sizi aramazdık. Ama şu anda normalde şüphelenmeyeceğimiz şeylerden şüpheleniyoruz ve kendimizi sizi aramak zorunda hissediyoruz”

İzmir İli Risk Azaltma Planı Çalışmaları

Bunlar İzmir’in karşı karşıya olduğu riskler gerçekleştiğinde yaşadıklarımdan birkaç örnek. Kişilerin, şehirlerin, ulusların, hatta dünyanın karşı karşıya olduğu riskler ve bunların geçmişte gerçekleştiklerinde neler olduğuna ışık tutan veri tabanları vardır. Bunlar gelecekte de gerçekleşebilir ve veri tabanına eklenmeye devam ederler. Tabii ki bunların bir daha gerçekleşmemesi için ya da gerçekleşmesi halinde neler yapılacağını belirlemek için planlanma yapmak gerekir. Geçmişte hiç gerçekleşmeyen, ama karşımızda duran riskler de olabilir. Bunların da belirlenmesi, gerçekleşmemesi için gerekli önlemlerin ve de gerçekleşmesi halinde neler yapılacağının planlanması gerekir.

Bu yaklaşım çerçevesinde, yıl başında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başkanlığında İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger ve İl Protokolünün katılımları ile İzmir İli Afet Risk Azaltma Planı hazırlanması çalışmaları başlatıldı. Bu çalışmalar İçişleri Bakanlığı’nın İl Afet Risk Azaltma Planının hazırlanması genelgesine istinaden gerçekleştirildi. Amaç; tüm Türkiye’de olduğu gibi İzmir’de de afet risk azaltma çalışmaları yapılarak, afetlerin neden olabileceği can ve mal kaybının asgari düzeye indirilmesi.

Geçen ay başında ise aynı çalışmanın devamı olarak İzmir İl Risk Azaltma 1. Çalıştayı gerçekleştirildi. Çalıştayda İzmir’in mevcut durumu, karşı karşıya olduğu tehlikeler, riskler ve olası senaryolar ile alınması gereken önlemler üzerinde değerlendirmeler yapıldı. Çalıştaya Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları özel sektör temsilcileri katıldılar.

Çalışmalar böyle bitmiyor tabii. Önce birinci Çalıştay’dan elde edilen sonuçlar değerlendirilecek. Sonra ikinci Çalıştay yapılacak ve tekrar bunun da değerlendirmesi yapılacak. Daha sonra da taslak plan ortaya çıkacak, paydaşların bu planla ilgili görüşleri istenecek. En son aşamada ise plan vali tarafından onaylanarak yürürlüğe girecek. Planın geçerlilik süresi beş yıl olacak ama gerekli görüldüğünde güncellenebilecek. Onaylanan planın kamuoyuna tanıtılmasını takiben izleme ve değerlendirme çalışmaları başlayacak.

Yukarıda da belirtildiği gibi çalışmalar yıl başında başladı ve halen devam ediyor. Plan hazırlanırken acele edilmemeli ve iyi çalışılmalı ama hazırlanması da yıllar almamalı. Bittikten sonra klasöre takılıp ve müfettişlere göstermek için hazırlanmış olmamalı. Bu planın tamamlanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Plan, İzmir’de yaşayan vatandaşların can ve mal güvenliği için büyük önem taşımakta. Plan, ulusal ve küresel ölçekteki riskler hakkında farkındalığı da yükseltmeli, devletin tüm kurumları, sigorta şirketleri, araştırmacılar ve ilgili herkes tarafından kullanılabilmelidir.