Bilenleriniz vardır, 2019 yılı Attila İlhan Şiir Büyük Ödülü son şiir kitabım ‘Kavil’ e verilmiş ve ödül töreni 7 Kasım’da İstanbul Kitap Fuarı bünyesinde yapılmıştı. Kuşkusuz bir şiir ödülü almaktan çok daha değerli olan Attila İlhan’la aynı kentli olmak, kendini İzmirli hissetmektir. Bu gönençle aldığım Attila İlhan Şiir Ödülü kuşkusuz benden daha çok İzmir’e ve bütün İzmirlilere aittir. Bu duygularımla ödülümü, İzmir’in güzel insanlarına adıyorum…

Bugün ve önümüzdeki hafta bu köşede, Attila İlhan ve şiirini konuşalım istedim. Ödül töreninde yaptığım konuşma, yazımın bir bölümünü oluştursa da, bütününü Attila İlhan sevgisi oluşturmaktadır.

Ona duyulan sevgi, bazen uzak bir diyarda kulağınıza çalınan bir şarkıdır… Hani, “ah ne kadar da tanıdık…” dersiniz ya, işte O, böylesi şairlerdendir. Kimi şairlerin kendisinden önde giden şiirleri vardır. Anonim sanırız bazen, yaratıcısını öğrendiğimizde şaşırırız... Çünkü bazı şiirler, şairlerinden bağımsızdır. Yalınlığa dayadığı için sırtını, hep ezberlerdedir. Bir vakitler bir dergiye şöyle söylemişti; “Bazı şairlerimizin aksine ben, ne şiir yapıyorum, ne de şiir yazıyorum. Ben, şiir söylüyorum…” Şiirin ezberlenebilir olmasını önemserdi.

Gerici ayaklanma Menemen’de Kubilay’ı katlettiğinde, o beş yaşındadır. 15 Haziran 1925'te doğmuştur. Babası divan şairlerinden Nedim’in şiirlerine pek düşkündür. Annesi romanlar okumaktan hoşlanır. Ortaokul yıllarında Nazım’ın şiirleriyle tanışıktır ve Şolhov, Gorki gibi büyük romancıların romanlarını okumaktadır. İzmir’i çok sevdiği bilinir. Sevdalara ve şiire bu kentte bulaşmıştır ve ilk aşkını, mahpusluğunu bu güzelim kentte yaşamıştır.

Atatürk Lisesi’nde okurken sarışın sevgiliye yazdığı mektuba bir de Nazım şiiri ekleyince gözaltına alınır. Üç hafta kadar emniyette tutulan Attila Hamdi, tutuklanıp 2 ay kadar hapis yatar, o yıllarda 16 yaşındadır. Mahpustan çıkınca eğitim haklarının elinden alındığını öğrenir, artık bu sevdiği şehirde yaşayamaz, fakat mücadeleden de vazgeçmez. Açtığı davayı kazanır ve Danıştay kararı ile öğrenimine devam eder.

Heyecan ve coşkuyla toplumcu şiirler yazmaktadır ve amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda; “Kaman civarına bahar gelince/ Yıkılır ovadan abdal çadırları/ Yücesinde pâre pâre duman tutmuş/ Düdüldağ’ın yaylâsında mekân kurulur/ Hoş gelmişsin evvel bahar/ Nisan ayı içinde donanır dağlar/ Donanır yeşilinden alından/ İstasyon deresi kabarmıştır/ Hacıdağ’ın selinden/ Dağlar sıra sıradır eylim eylim/ Dağlar uzanır bir uçtan bir uca/ Dağlar bir birinden yüce…” “Cabbaroğlu Mehmet” adlı bu şiiriyle, pek çok ünlü şairi geride bırakarak ikincilik kazanır. İstanbul Işık Lisesi’nden mezun olur…

Henüz 23 yaşındayken 1948’de yazdığı ilk şiir kitabı Duvar’ı kendi olanaklarıyla yayımlar. Özgürlük, yurtseverlik, özveri, barış, insanlık temalarını ele aldığı bu şiirlerde 2. Dünya Savaşı’nın gerilimini, sıkıntılarını ve çöküntülerini konu eder. Kitap büyük ilgi uyandırır. Nazım onun için; “Aşk olsun delikanlıya” diyecektir. “Akşam olur mektuplar hasretlik söyler/ Zagreb Radyosu’nda Lili Marlen Türküsü/ Dost ağlar karanfilim/ Dost ağlar karanfilim/ Marş söylemeden ölmek bize yakışmaz…”  Lili Marlen Şarkısı, kitabın en çok sevilen şiirlerindendir. Hamburglu balıkçıların söylediği ve Alman Faşistlerinin nefretle yasaklamaya çalıştığı “Lili Marlen” onun Duvar’ında hep var olacaktır.

İstanbul Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak Paris’e gider. Şiirleri uğrunda mahpus yattığı Nazım Hikmet’i Kurtarma Hareketi’ne katılması gerektir. Bu hareket içinde etkili olur. “Orada, 835 Satır, Gece Gelen Telgraf, Taranta Babu’ya Mektuplar, Benerci Kendini Niçin Öldürdü? Ve Kurtuluş Savaşı Destanı’nın önemli kısımlarını ezberlediğini” söyleyecektir sonradan…  Yurda dönmüştür ve başı polisle hep derttedir artık… Ünlü Sansaryan Han’ın konukları arasındadır. Çünkü o, şairdir ve yurduna âşıktır!

Devamı haftaya…