İzmir’de doğduğu ve burada yaşayıp, öldüğü konusunda pek çok kaynağın aynı görüşte olduğu hemşehrimiz Homeros’a karşı biraz daha ilgili olmamız gerekmez mi? Dünya O’nun farkında, bu farkındalığı biz de biraz çoğaltamaz mıyız? Bu en çok da İzmir’de başarılır, çünkü İzmir, Yunus’umuz Emre’nin, “kim var imiş, biz burada yoğ iken…” sözünü en iyi anlayan kenttir.

İzmirli geçmişin, uzaktan gelenin sesini duyar. Bunun için ki; Sadi Şirazi’nin söylediği şu sözün en çok da İzmir’de karşılığı vardır; “idrak kulağındaki gaflet pamuğunu çıkarmalısın ki, ölülerin nasihatini duyasın…”

Homeros, şiirlerini Tantalos’un yamaçlarında, Manda Çayı, Gediz Çayı, Halkapınar Gölü kıyılarında yazmış... O zamanlar her yanı turunç, portakal, mandalina bahçeleriyle çevrili bu sulak, yemyeşil alanda, lir çalan güzel kızların arasında… Tantalos’tan (Bayraklı) Bournabat’a (Bornova’ya) yürüyüşler yapar yüksek sesle söylermiş belki de şiirlerini, kim bilir!

Günümüze ulaşan iki başyapıt; İlyada ve Odesse, İ.Ö 9. yüzyılda İzmir’imiz ve civarından (İonya, Truva) bölgelerindeki gelenek, görenek ve dönemin yaşantısına ilişkin pek çok değerli bilgiyi, eşsiz bir şiirsel tatla anlatır.

Antik Yunan Krallıklarına karşı 10 yıl savaşan ve Troya’yı savunan Anadolu kuvvetleri, kurnaz Odesse’nin ünlü “Truva Atı” cingözlüğü ile düşürülür. Çanakkaleli Hektor’un ölümüne büyük direnişi de bu Anadolu kentinin yok oluşunu önleyemez…

Söylenir ki; 9 Eylül günü, yanan İzmir’i ve Yunan kuvvetlerinin panik halde kaçışını Belkahve’den izleyen Mustafa Kemal, yanındakilere dönerek; “işte şimdi Hektor’un ve Truva’nın öcünü aldık…” der. Derin bir tarih bilincidir de bu aynı zamanda.

Şimdi O’nun anladığı tarih bilincinden yola çıkarak bir edebiyat günleri, “Uluslararası Homeros Edebiyat Festivali” yapılamaz mı? İzmir’imizi bir kez daha, üstelik sanat cinsinden dünyaya tanıtmak yakışmaz mı?  

Kıymetli Tunç Soyer, bu müthiş işe katkı koysa yahut üstlense ne güzel olur, hem duruşuna da yakışır!

Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal, ileriye bakan, ileriyi gören genç devrimci bir insan, bu işlerin üstesinden gelebilecek birikimi de var üstelik müthiş olmaz mı?

Bornova’nın çalışkan, özverili, dinamik, güler yüzlü başkanı Mustafa İduğ? Ne çok yakışır… Yahut Büyükşehir öncülüğünde ve etkinliklerin Bayraklı ile Bornova tarafından kotarıldığı çok daha büyük bir “Festival.”

İzmir’i Akdeniz’e kültür kodlarıyla açacak bu tür etkinlikleri yalnızca belediyelerimiz değil, bütün İzmirliler olarak, hepimiz önemsemeliyiz. Dünyanın, özellikle coğrafyamızın böylesine savaştan savaşa, kötülükten kötülüğe savrulduğu bir dönemde hepimizin bu nefese ihtiyacı yok mu?

Hadi yazıyı iyilikle bağlayalım ki, iyilik olsun. Bugünlerde yeniden ve çok etkilenerek okuduğum Sadi’nin Gülistan’ından bir hikâye olsun bu: “Bir sultan bir esirin öldürülmesini emretmiş. Hayatından ümidi kesen çaresiz esir, kendi dilince sultana sövüp saymaya başlamış. Esirin dilinden anlamayan sultan, bu adam ne söylüyor? diye sormuş. İyi huylu vezirlerden biri, “Cennet, öfkesini hazmedenlerle, halkın suçlarını affedenler için hazırlanmıştır, anlamındaki ayeti okuyor” dedi.  Sultan adama acıdı ve afetti. Ahlakça onun tersi olan bir başka vezir; “hayır size sövüyor bu” dedi. Sultan bu sözden memnun olmadı; “bana o yalan senin doğru sözünden daha iyi gelmişti. Çünkü o hayırlı bir maksat için uydurulmuştu, hâlbuki bu, fitne uyandırmak için söylenmiştir…” İyiliğin çok, fitnenin az olduğu günler karşılasın hepinizi.