Salgın döneminin toplumsal yaşama olumsuz etkilerinden biri de siyasal iktidarın bunu gerekçe yaparak seçimli genel kurulları olabildiğince ötelemesi oldu. İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak biz de bundan nasibimizi aldık, Barolar da… Cemiyet olarak ilk fırsatta seçimimizi yaptık, yeni yönetim olarak çalışmaya başladık. İzmir Barosu da işin peşini bırakmadı ve dokuz ay gecikmeli olsa da genel kurulunu ilk yapan baro oldu.

‘Hak savunucusu’ kavramının değerini bilen, Barolar ve doğal olarak avukatların yargı içindeki misyonunu öteden beri önemseyen bir gazeteci olarak İzmir Baro seçimlerini öteden beri hep dikkatle takip etmişimdir. Şimdilerde bu mesleğe evladını teslim etmiş birisi olarak görüş menzilime daha da fazla girmiş bulunuyor.

Seçime ve alınan sonuçlara gelecek olursak… Bilindiği gibi, bir önceki seçimde Cumhuriyetçi grup ikiye bölündüğü için aradan Çağdaş grubun çıktığı görüşü hakimdi. Cumhuriyetçi grup, bölünmemek adına kendi içinde önseçim benzeri bir yöntemle adayını teke düşürdü ve bu seçime iki liste ile gidildi.

Tanıdığım pek çok avukat, birleşmenin kesin seçim zaferi olacağını söylüyordu, böyle olmadı. Görüldü ki, ittifaklar her zaman oy artırmıyor aksine oy kaybettiriyordu.

Yönetimde olan Çağdaş grup ise ilkesel duruşunu hiç bozmadı, görev süreleri boyunca sergiledikleri dik duruşları ve mücadeleci yaklaşımlarıyla özellikle genç avukatları yanına çekti. İşin özeti, Çağdaşçılar gençleri kazandı, gençler de bu gruba yeniden Baro seçimlerini kazandırdı.

Birey ve gazeteci olarak altına imzamı atacağım ‘Vazgeçmeyeceğiz, teslim olmayacağız, biat etmeyeceğiz’ sloganı çok tuttu, Y kuşağı, İzmir Baro seçimlerine damgasını vurdu. Şimdi sıra Barolar Birliği seçimlerinde!.. Ve elbette Y ve Z kuşağı son noktayı seçim sandığında koyacak ve ülkenin üzerindeki kabus son bulacak, umudumuz budur.

Samimiyet testini geçenler, kalanlar!..

Özünde yerel medyanın sesini ve nefesini kesmeyi amaçlayan sözde tasarruf genelgesiyle ilgili İzmir Gazeteciler Cemiyeti tüm kuruluşları bir araya getirerek bir sinerji yarattı ve ortak yayınlarla çok ses getiren bir eylem gerçekleşti.

Bu süreçte İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Konak Belediye Başkanı Abdül Batur en net tavrı gösterenler oldu. Batur, ‘risk almadan başkanlık yapılmaz’ diyerek diğer ilçe belediye başkanlarına örnek oldu.

Aydın, Kuşadası belediyeleri ne yazık ki ilk abonelik iptalini yapanlar oldu. Grand Plaza şirketi de Dokuz Eylül Gazetesinin günlük 100 TL (yüz lira) olan aboneliğini iptal etti. Oysa bu şirketin ağırlama giderleri düşünüldüğünde denizde su damlası olan bu miktarı haber faaliyeti kapsamında fazlasıyla değerlendirebilirdi.

Güzel olan şu, yerel yönetimlerin hemen hepsi faaliyetlerin tanıtımı kapsamında çalışmalar yapıp, yerel medya ile paylaşmaya başladı. Bu dayanışmanın daha da artacağını umuyor, genelgeyi bahane ederek yerel basını yok etme girişiminin parçası olmayacaklarına inanıyorum.