Çağdaş Kaya* - Türkiye’de uzun süreden beri devam ettirilmeye çalışılan bir süreç var. Kimilerinin aksine ben bu süreci gayet bilimsel buluyorum. Üzerine itina ile çalışılmış tarihsel olarak örnekleri incelenmiş bir propaganda süreci…

Yanlış olduğu herkes tarafından kabul edilmiş gerçeklikleri kitle iletişim araçları, mitingler ve değişik propaganda teknikleri ile topluma kabul ettirme hatta toplumun bunların peşinden koşmasını sağlamak amaç edinilmiştir. Bu tip bir uygulamanın en başarılı örneği; 3.Reich denilen Hitler Almanya’sında hayat bulmuştur.  Toplum, tüm muhaliflerden temizlenmiş ve var edilen yeni ideoloji çerçevesinde örgütlenmiştir. Bu örgütlenme sürecinde insanlıkça kabul edilmiş tüm doğrular yıkılmıştır.

Ülkemizde de son 15 yıldır aynı tip propaganda tekniği ile birçok yanlış ve toplum aleyhine karar ve uygulamalar; toplum isteği ile hayata geçmiştir. Bunun en açık örneği 12 Eylül 2010 Anayasa Düzenleme Referandumu’nda vücut bulmuştur. O dönemde kesinlikle hatalı olduğu bilinen kararların “yeni ve aydınlık Türkiye’nin anahtarı” olacağı söylenmişti. Yandaş denilen medyanın onlarca kanal ile yaptığı propaganda, inanılmaz bir toplumsal mahalle baskısına dönüşmüştü. Şimdi ise o dönem yapılan yanlış; başta yanlışı yaptıranlar tarafından eleştirilmektedir.

Bugün ise yine aynı tablonun farklı bir rengi ile karşı karşıyayız. Yine aynı kadrolar, aynı bilindik isimler, aynı tanıdık sesler; aynı ifadeleri kullanmaktadır. Yine ve yeniden “Büyük Türkiye” hikâyeleri anlatılmaktadır. Yine ve yeniden “Türkiye’nin önü açılmaktadır”.

Adeta 7 yıl önce çekilen ve çok tutulan bir filmin tekrarı yayınlanmaktadır. Temelde ise değişen iki gerçek vardır… Bu gerçekliklerden ilki şudur: Yapılan negatif propaganda gereği yapılacak değişikliğe “hayır” diyenlerin hain ilan edilmesi gerekir. Bu sebep ile “hayır” diyenler terörizm ile eş tutulur. Geçmişte terörist olarak görülenler “ergenekonculuk” ile suçlanıyordu. Fatih Sultan Mehmet’i, Mustafa Kemal Atatürk’ü zehirlemekten tutun da 2. Abdülhamit’i tahttan indirmeye kadar her şey bu adamların suçuydu. “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” deniyordu. Şimdi ise durum biraz farklı artık terör örgütlerinin çapları da sayıları da arttı. Artık “hayır” diyenler FETÖ, PKK ve IŞİD ile eş tutuluyor.

İkinci ve önemli olan değişiklik ise şudur: Türkiye gerçekten eski (7 yıl önceki) Türkiye değildir. 15 yıldır iktidarı elinde tutanların ve gücü yönetenlerin neden hala şikâyetçi olduğunu anlamlandıramamaktadır? Türkiye artık aynı isimlerin aynı cümleleri kurmasından ve hep daha fazla yetki istemesinden sıkılmıştır. Etrafı cehennemi andıran bu ülkenin temelde gücünü aldığı Mustafa Kemal’in ilkelerinin saklanması ve koruması gerektiğinin farkındadır.

Batı ile çelişkiler, anlaşmazlıklar olabilir ve olması da kaçınılmazdır. Lakin bu çelişkilerin ve yer yer lokal çatışmaların bizleri batı değerlerinden koparmasını toplum olarak istemiyoruz. Laiklik ve demokrasi bu toplumun en temel dinamikleridir. Aksak ve eksik yanlarına rağmen ülkemiz bir asır boyunca bu dinamikler üzerinde çok hızlı gelişmeler kat etmiştir. Demokrasi adına elde ettiği bu kazanımlarını Suriye ve Azerbaycan Anayasalarındaki kanunlar ile değiştirmek istememektedir. Orta Doğu ve Orta Asya’daki demokrasi yoksunu ülkelerin saltanatvari idareleri yerine daha çağdaş, daha medeni ve uygar dünyaya uygun bir yaşam; bu ülke halkının en tabi hakkıdır.

Bu değerlerden uzaklaşmak insani yaşam endeksini oluşturan değerlerden de uzaklaşmak anlamına gelmektedir. İnsani yaşam endeksinin en temelde dayandığı üç olgu vardır: Kişi başı gelir, eğitim ve sağlık. Bu değerlerin en yüksek olduğu ilk on ülkenin 8 tanesi parlamenter sistem ile yönetilmektedir. Bu değerlerin en düşük olduğu on ülkenin 7 tanesi ise başkanlık sistemi ile yönetilmektedir.

Bu çelişkinin dayandığı temel olay ise şudur. Ülkeleri yaönetenler toplumu ya bireyler halinde var edip ülkelerini yükseltebilirler. Ya da toplumu kitleler halinde tutarak kolay kontrol edilebilir bir hale sokabilirler. İşte bu ülkelerin gelişmesinin ve vatandaşların bireysel olarak var olup olmadıklarının göstergesidir.

Türkiye’de içinden geçtiği süreçte ya tüm kazanımlarını, denetlenemeyen bir diktatöre teslim edecektir. Ya da kendi ayakları üzerinde durarak, uygar dünyada yerini alacaktır.

*Cumhuriyet Halk Partisi Buca İlçe Başkanı


İZ DERGİ'YE İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

MART SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi