Ebru Dağlı - 17 Temmuz 2012… Akşam karanlığında uçağım inerkn, Selanik’in bulutların arasından minik minik yanıp sönen ışıkları çarpıyor gözüme. Yıllar önceki yaşanmışlıkların heyecanı ve hüznü, hızla çarpan yüreğimden geçip gözlerimde birikiyor. Beni nelerin beklediğini merak ederek ilerliyorum ıssız Selanik sokaklarında… Kafamda ertesi gün nasıl bir şehre uyanacağım sorusu.

Ve sonra 18 Temmuz: Hafiften bulutlu bir Selanik sabahı karşılıyor beni. Pencereyi açıp yüreğimdeki akşamdan kalma heyecanı coşkulu bir “Kalispera!” ile bırakıyorum şehrin sokaklarına doğru. Günaydın Selanik…Günaydın İzmir mi demeliydim yoksa!

Selanik sokaklarında ilerlerken Alsancak’tan geçiyorum. Pasaport, İskele, bisiklet yoluna varana kadar aynı… Ve az sonra Konak meydanı ve güvercinler. Bir de Saat Kulesi olsa, kimse beni İzmir’de olmadığıma inandıramaz! Çevremin İzmir’e benzerliğinin verdiği tuhaf duygu içimde, şaşkınlığın oluşturduğu tebessüm yüzümde, adım adım ilerliyorum bir başka bilinmeze: Daha önce hiç tanışmadığım, sadece Şirince’den gelen mübadillerden olduğunu bildiğim Georgia ile buluşmak üzere  yolumu çeviriyorum Katarini’ye…

Georgia kim? Kaç yaşında? Nasıl biri? Hakkında tek bildiğim, Türkçe konuştuğu. Ben Katarini garajında ayakta dikilerek beni almaya gelecek Georgia’yı hayal ededurayım, karşımda 70’li yaşlarda, zayıf, kısa saçlı, siyah kıyafetli bir kadın bana doğru yürüyor. Birbirimize bakarkenki suskunluğumuzu ağzımızdan aynı anda çıkan “Ebru?” “Georgiya?” sözcükleri bozuyor. Sımsıkı sarılıyoruz birbirimize… Yıllardır görüşmemiş iki sıkı dost gibi.

Georgia eşini yeni kaybetmiş. Nea Efesos’ta oğlu Panu ile yaşıyor. 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra Georgia’nın domates, salatalık, böğürtlenlerle renklenmiş, tavukların gıdaklamaları ile seslenmiş şirin mi şirin bahçeli evine varıyoruz. Evin görünüşü Dağdaki Efes’i anımsatıyor. Ne iş yaptıklarını sorduğumda aldığım cevap, “Neşperiz,” oluyor.

Az sonra ince belli bardakta gelen demleme çayı Yunanistan’da başka yerde bulmak zor. “Haydi şerefe!” diyerek farklı coğrafyalarda yaşanan ortak duyguların coşkusuna  ve heyecanına bırakıyoruz ortamı birkaç dakikalığına… “Buranın adı Nea Efesos. Sen eski Efeslisin; bizse yeni Efesliyiz,” diyor Georgia. İşte o anki hislerimin kelimelerle tarifi zor.

Georgia’nın eşi Yorgo’yu kaybedişinin üzerinden yaklaşık altı ay geçmiş; o 55 yıllık sımsıcacık sevginin her gün artan bir özleme dönüşünü anlatırken, bense onu dinlerken gözyaşlarımızı tutamıyoruz. Nea Efesoslular Şirince’den buraya gelince, vatanlarını geride bırakmanın hüznünü yüreklerine gömmüşler ve memleketlerini en azından buranın adında yaşatmaya karar vermişler. Böylece Şirince’yi andıran bu şirin köyü Nea Efesos, yani Yeni Efes diye adlandırmışlar.

Bir yeri terk edip başka bir yere giderken insan en değerli şeylerini kutulara koyarak yanında taşır ya, Nea Efesoslular da duygularını, özlemlerini ve artlarında bıraktıklarını yaşatmak adına bir dernek kurmuşlar: “Heraklitos”. Yaşanmışlıklarını, özlemlerini sakladıkları; ara ara bir araya gelip ortak duygularını  paylaştıkları bir dernek. Dernek binasının içine bir giriyorum, Şirince’nin en eski fotoğrafı çıkıyor karşıma.

Nea Efesos’un muhtarı Yannis ve Şirince’den gelenlerin bir araya geldiği bir köy kahvesine gidiyoruz. Şirince’den geldiğimi duyan, coşkuyla kahveye geliyor. Ve aradaki duygular, kalpler arasında kurulan köprülerle bir o yüreği cızlatıyor; bir bu yüreği hoplatıyor.“Sen Eski Efeslisin; biz yeni Efesli. Hoş geldin mori, ne iyi ettin!” Coşku dolu yürekler, ışıl ışıl parlayan gözler... Sanki ben gelirken sanki memleketlerini de yanımda getirmişim gibi!

Bu sıcacık insanlardan ayrılmak zor olsa da artık saat geç. Evin yolunu tutuyoruz Georgia ve oğlu Panu ile. Georgia bana bir oda hazırlamış. Odaya doğru ilerlerken evin duvarında bir fotoğraf durduruyor beni: Şirince’nin fotoğrafı, kilise çevresinden. “Kilisenin altındaki ev benim anneannemin evi,” diyorum şaşkın bir ifadeyle. Georgia, “Eh mori, onun altındaki de benim babamın evi?!” karşılığını veriyor ve devam ediyor:

“Orda yaşlı bi kari vardı, Emine?”

“Anneannem benim o!”

“Anneannen mi? Ben gittim onun yanına. Oturduk konuştuk uzun uzun…”

Bu şekilde devam eden konuşmalar karşısında şaşkınım. Dur bakalım, Nea Efesos bana daha ne sürprizler sunacak!.. Birkaç saat içinde yaşadığım duygu yoğunluğu, günün yorgunluğuna karışıyor ve Şirince fotoğraflarıyla dolu evde huzurlu bir uykuya dalıyorum.

Yeni günün, 19 Temmuz sabahının başlangıcını, 96 yaşındaki Dimitrula Gustala (Kostaloğlu) ile yapıyoruz. Şirince’de doğmuş; 7 yaşında gelmiş buraya. Rum aksanlı müthiş Türkçesiyle bizi 89 yıl öncesinin Çirkince’sine götürüyor. Her şey dün gibi aklında; anlatırken yaşıyor; yaşarkenki heyecanını bize de yaşatıyor. Bu duygu yoğunluğundan çıkmak kolay değil…

Zor olsa da anılarını dinledikten sonra ayrılıyoruz Dimitrula’dan; daha ziyaret etmek istediğimiz nice Şirinceli var bu köyde. Bir heyecan yerini bir başka heyecana bırakıyor; Georgia beni başka birinin evine götürüyor: 60’lı yaşlarda bir diş doktoru. Babası Şirince’den gelmiş. Onun evini gezerken yine duvardaki bir fotoğraf ve altındaki yazı beni bulunduğum yere kilitliyor: Şirince’nin fotoğrafı, Georgia’nın evindeki gibi, altında da Türkçe, Orda bir köy var uzakta, yazıyor.

Hava kararırken yeni Efesli Georgia’nın evinin yolunu tuttuğumuzda kafamda savruk düşünceler: “Nerdeyim ben? Bu yaşadıklarım gerçek olabilir mi? Beni daha başka neler bekliyor?..”

Bir sonraki günün macerasına köy fırınında başlıyoruz. Georgia ile sabah taze ekmek almaya gittiğimizde fırıncı tutturmuş Türkçe bir türkü, yanık yanık söylüyor… Türküyle derdini anlatmaya çalışırken de yeni yeni canlanmaya başlayan Nea Efesos sokaklarına renk getiriyor. Günün ilerleyen saatlerinde Hagi Yanni adında bir gazetecinin evini ziyaret ediyoruz. Hagi Yanni, benim anneannemin evinin mübadele öncesindeki sahibinin torunu; yani biz iki mübadele torunu karşı karşıyayız! İçimdeki heyecanı anlatmam zor.

Birazdan bana gösterdiği fotoğraf karelerinde ise annem ve babam çıkıyor karşıma. Hagi Yanni geçmişin izini sürerek ta ne zaman Şirince’ye gitmiş ve o zaman çekmiş bu fotoğrafları. Epey sohbetten sonra, çektiği fotoğrafları da alarak ayrılıyoruz Şirince kökenli gazetecinin evinden. Artık benim evime dönme vaktim geldi. Sanki bir senaryonun içindeyim… Bütün bunlara inanmak ve burayı, bu insanları bırakmak çok zor.

Nea Efesos… Çirkince özlemini sokaklarına, evlerine ve insanlarının yüreklerine yansıtmış o şirin köy ve birbirinden tatlı Nea Efesoslular. Onları geride bırakmanın hüznünü de alıp düşüyorum yollara. Birden bir hafiflik hissediyorum. Dönüp arkama baktığımda görüyorum ki aklımı ve yüreğimi orda bırakmışım. Nerde mi? Orda, bir köy var uzakta…

 

KASIM SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi