TACETTİN BAYIR* (İZ DERGİ SAYI:30)

453 km bir yol…

Ortak çığlıkların umuda açılan çağrısı: Hak Hukuk Adalet!

Baskılar karşısında daha dik durmanın önemini, birlikte daha da güçlü olduğumuzu bir kez daha anladığımız, adalet yürüyüşü.

Üzerlerine atılan ölü toprağından, kaygılardan, korkulardan kurtulmanın inancıyla yollara düşen, ağır yüklü yürekler…

Birbirlerine sırtlarını dönmeden, el ele omuz omuza, tehlikelere ve tehditlere aldırmadan, Mustafa Kemal Atatürk ruhuyla, Cumhuriyet inancıyla, hak hukuk ve adaletin görkemli duruşuyla yol alıyorlar.

Yol kenarını dolduran insanlar, evlerinin balkonlarından, sokak aralarından adalet kortejine; bağımsızlık ve özgürlük kavgamıza, alkışlarla eşlik ediyorlar.

Bazen tepkiler geliyor, gülümsüyoruz sadece. Alkışlıyoruz onları da, aynı vatan topraklarında bir gün herkesin adalete ihtiyacı olacağı inancıyla.

Her adımda artan yokuş yukarı tırmanan, soluksuz kalan yüreklerin adalet umudu, sağanak yağmurları, sıcağın boğucu havası yok ediyor.

Bazen dar, bazen geniş, bazen ağaçlı yemyeşil, bazen çorak safransarı yollardan, geçiyoruz. Yanımızda kortejimize eşlik eden Mehmetçiğimiz, diğer yanımızda emniyet mensubu genç kardeşlerimiz, onlarla paylaşıyoruz, gölgemizi, suyumuzu, umudumuzu geleceğe dair inancımızı…

Yürüdükçe ağrıyan bir sol diz, yürüdükçe çoğalan umut, yürüdükçe dalga dalga büyüyen barış türküleri, kardeşçe…

Eski bir kavun tezgâhının, sazlıktan yapılmış derme çatma gölgesinde şekerleme yaparken, rüzgârın hafif esintisinin yüreğime taşıdığı; eşimin, çocuklarımın, torunlarımın tatlı tatlı gülümseyişleri düşüyor aklıma. Yolum daha da aydınlanıyor.

Molalardan sonra ‘’ geliyoruz zincirleri kıra kıra ‘’ ezgisi daha da anlamlı bir hal alıyor. Yorgunluğumuz coşkuya ve inanca dönüştükçe, kendi kendimize büyüyoruz sanki her adımda…

Bir yanımda koltuk değnekli bir genç, diğer yanımda 60 yaşındaki Hacı Veysel amca ve her birimiz aynı hikâyenin içindeyiz.

Adalet yollarına düşüşün, yol alışın kahramanı, en önde elinde ‘’ Adalet ‘’ tabelasıyla yürüyor. 2000 kişiyle başlayıp iki milyonu toplayan kararlı bir adam, bir lider!

Ve bu yürüyüşün, yüreğimizdeki umudu coşkuya çeviren saymakla bitmeyecek güzellikleri: En fazla ihtiyaç duyduğumuz bir gölge. Güneşin kavurucu sıcağından bir an olsun uzaklaşmak adına, masa altına girerek,  gölgede yemek yeme mutluluğu ve molalar.  Sıkınca suyu çıkan, terden sırılsıklam olmuş atletlerimizi, kuruması için arabanın arkasına Güneş'e 36 dereceye bırakmak…

Rampalarda artan diz ağrılarımız, yokuş aşağı inerken sızlayan diz bağlarımız…

Düzlüğe gelince ‘’ oh be ‘’  dediğimiz, bitmeyecek sanılan ama bitince yürümek istenen yollar.  Güneşin kavurucu sıcağında ağırlaşan bir beden ve bozulan bir metabolizma ve yeni güne bitmek bilmeyen coşku heyecanla dönen bir yaşam, tarih sayfalarına inançla yazılan bir umudun öyküsü…

Yaşanmış bir gerçek!

Direnme hakkı!

İleride evlatlarımıza gururla anlatacağımız, adalete atılan adımların kararlılığı…

Sahi sen de oradaydın değil mi?

Sen de, adalet için atılan 700 bin adımda vardın değil mi?                        

Bu özgürlük, demokrasi yürüyüşü savaşçılarının arasında,
sen de söyledin umut türkülerini değil mi?

Kavurucu sıcakta bir dere yatağında, gölge bulmak için, bacaklarını çizen kanatan dikenlere inat, elindeki sopayla toprağı düzelterek, bir gölge yarattın mı kendine?                     

An geldi de, açlık ve susuzluk dayanma gücünü kırdı mı?

Sahi kolların güneşten yanıp derileri soyuldu mu?                       

Her molada kalan km’ yi hesaplayıp bacaklarının ve kalbinin buna dayanıp dayanamayacağının hesabını yaptın mı? Mola verince de, bir an önce ayağa kalkıp yürümek istedin mi?                   

Bunaldığını hissettiğinde şapkanın içine suyu bocalayıp, kafana geçirdiğinde kendini bir banyoda duş aldığını hayal ettin mi?                        

Eğer bunları yapmamışsan; sen hiç yürümemişsin kardeşim.
Yürüyor gibi yapmışsın tıpkı adalet diyerek, sözde adaleti yerine getirdiğini söyleyenler gibi…              

*CHP İzmir milletvekili

Editör: Haber Merkezi