Ayşe Naçar - Hayatını eczacılıktan kazanır, kazandığını videolara, belgesellere, kameralara harcar. Ka kendini haksızlıkları belgelemeye, direnişleri duyurmaya adamış biridir. Nerede bir eylem varsa Ka’nın kamerası da oradadır. 

Kazım’ın hapishaneye uzanan yolu da yine böyle bir günde başladı. Şaibeli referandumun ardından, kararı protesto etmek isteyenlerin ve ‘Hayır’a sahip çıkanların gerçekleştirdiği eylemi videoya alırken gözaltına alındı, “Cumhurbaşkanı’na hakaretten” tutuklanarak önce Şakran sonra da Menemen Cezaevi’ne gönderildi. Bizim dayanışma öykümüz de o gün başladı. Ailesi, arkadaşları, takipçileri herkes seferber oldu Kazım ve arkadaşları için bir şeyler yapmak adına.  İlk Whatsapp grubumuzun adı da ‘Bir Şey Yapmalı’ydı zaten. Ne güzel; çok anlatıldı, çok yazıldı Kazım. Kendi de umut ve cesaret dolu mektuplarında sesini biraz olsun duyurabildi. Kimi zaman arkadaşlıklarından kimi zaman cezaevindeki kötü şartlardan bahsetti; kitaplar, mektuplar istedi. Tutsaklığına rağmen film çekmeye devam ediyor üstelik. Elbette film  şimdilik yalnızca onun düşlerinde, çıktığında hep birlikte çekeceğiz.

Bu zorlu süreç devam ederken sevgili Ka’yı anlatmak adına ben de yazma fırsatı buldum. İş için yolda geçirdiğim yorgun bir haftanın ardından ‘Ne yazayım, bu yol yorgunluğuyla onu nasıl anlatayım’ diye düşünüyordum ki gülmeye başladım; çünkü Kazım’ı da yolda tanımıştım.

Yol hikâyeleri, yol filmleri, yol müzikleri, yol arkadaşlığı, yoldaşlık… Yol üzerine yazılmış nice kitap, çekilen sayısız film… Hayatı ve hayatın içindeki her şeyi anlatmak için kullanılan metaforlardan biri ola gelmiştir yol. Akıp giden zamanın içinde öğrenmeyi, tecrübelenmeyi, deneyimlemeyi anlatır; içine mutlu geçirilen günler kadar mutsuzlukları, hataları, büyük kahkahaları, gözyaşlarını sığdırır. Hem heyecan verir hem korkutur, hem özgürleştirir hem özletir; yolda olmak temas kurmayı da gerektirir. 

Ka’ya da ilk defa yoldayken dokunmuştum. Neredesin Arkadaşım belgeselini tamamlamak için eksik kalan yerleri çekmek üzere yağmurlu bir günde Denizli yollarına düştük. Benim aklımda ‘bu yağmurda ne çekeceğiz, neden gidiyoruz, sabah da erken kalktım, eve gidip uyumak vardı…’ düşünceleri dolaşırken; o Aydın’da jeotermal enerji santralinden yayılan zehirle 450 kovan arının ölümünü anlatıyor, ‘dönüşte oraya da uğrayalım çekim yapalım’ diyordu. Gözlerimi şaşkınlıkla yüzüne dikerek, ‘her yere yetişemeyiz Ka’ dediğimi hatırlıyorum. ‘Belgesel çekiyoruz, işimizi bitirelim de dönelim, kurgumuz var. Yol üstü uğrarız’ dedi pes etmeyerek; bana da Denizli Aydın arası yolun kilometre hesabını yapmak düştü.

Kazım bir haksızlık, yanlışlık görmüştü, sırtında çantası elinde kamerası elbette çekecek, tabii ki yayınlayacaktı. 

Köye vardığımızda çocukların coşkulu gülüşleri ve “Kıvırcık abi geldi” sesleriyle karşılandık. Kazım’ın uzun paltosunun eteklerine dolanmış ‘bizi yine çek’ ısrarıyla yürümesine dahi izin vermiyorlardı. Ailelerin hiçbirine hayır diyemediği için litrelerce çay içip, çocukların da hiçbirine kıyamadığı için hiç ihtiyacımız olmayan görüntü ve fotoğraflarla hafıza kartlarını doldurduktan sonra asıl konumuza, tütünlerin tartıldığı ve satıldığı yere ulaşmayı başarabildik. Hem tütüncü, hem kasap hem de hamal olduğunu söyleyen biriyle sohbet ediyorduk ki asla kaçınılamayan meşhur soru geldi, “nerelisin?”. Kazım hemen cevapladı, ‘Diyarbakır.’ Yarım saat bizimle ayakta sohbet eder misafirperver ‘hem tütüncü, hem kasap hem de hamal’ımız önce susup önüne baktı sonra da ortadan kayboldu. Ortamda soğuk rüzgârlar… Kazım’ın kıvırcık saçları artık sempatik değil, marjinal! Sohbeti uzatmadan çekimimizi bitirip sessizce ayrıldık.

“Her yerde aynı tantana” diye söylenmeye başladı. “İki türlüsünü de sevmiyorum Ayşe” diyordu. Ya gelip, “Ben de Diyarbakırlıyım vay kardeşim şöyledir böyledir ya da böyle yüzüme bakmıyorlar. Manisa’da doğdum, kaç tane il gezdim, yaşadım, şimdi İzmir’deyim; neresi benim memleketim? Yok ki benim memleketim ya da her yer benim memleketim…” “Haklısın Kazım ama belli böyle olacağı, söyleme madem doğduğun yeri, işimiz ilerlesin” diye yanıt veriyorum. Küçük kara gözlerini kocaman açmayı başararak, “alışsınlar” diyor. “Öyle kolay yok sayamazlar.”

Sadece çektikleriyle değil, üretim sürecinin tamamında politiktir, taraftır Kazım. İnandığı gibi, inandıklarıyla yaşar. Ses çıkarır, başkaldırır, isyan eder. Yoldadır, bağımsızlık belki de en çok ona yakışır. Sur’da yıkık kentin taşlarına, Yırca’da ulu ağaçlara, Hopa’da azgın sulara, Van’da çocukların yüzüne dokunur; kadına, insana, yol kenarındaki kaplumbağalara dokunur.

Şimdilerde Ka’nın yolu cezaevine düştü. Mesnetsiz suçlamalarla, korkudan titreyerek tutukladılar arkadaşımı. Daha güçlü, daha sert bağırmak için bir süre dinleniyor Kazım. Peki, bizim yolumuz nereye gidiyor? Her gün yeni tutuklama haberleri, bir yanda açlık grevleri, katledilen çocuklar, tecavüzler, kan, kir, pas… Bu pespayeliğin içinde yolumuz bizi nereye mi götürüyor? Bizimle birlikte bizim için mücadele edenlerle dayanışmaya. Açık hava hapishanesinde kalan bizler, Ka’nın kamerasını bırakmak zorunda kaldığı yerden devralıyoruz. 

Neler mi yapabilirsiniz?

Ka mektuplarınızı bekliyor, işte adres: Kazım Kızıl Menemen T-Tipi Kapalı Cezaevi Sol B-7 Koğuşu Menemen / İzmir

İmza kampanyamız günden güne büyüyor:http://bit.ly/kazimaozgurluk

Dayanışma sayfamızda olan bitenleri duyuruyoruz: https://www.facebook.com/kazimaozgurluk/

Yaşananları farklı dillerde anlatıyoruz:  https://freekazim.wordpress.com/

Ayrıca çeşitli basın metinleri, film gösterimleri ve söyleşilerle ulusal ve uluslar arası kamuoyunu dayanışmaya çağırıyoruz. İşlerin bir ucundan tutabilecek herkese kapımız sonuna kadar açık.


İZ DERGİ'YE İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi