30 Ağustos 1990 günü tam öğle saatinde İzmir Saat Kulesi’ndeydim. Beş yıl önce, lise ikiye giderken sınıfça aramızda bir karar almıştık: 30 Ağustos 1990, saat 12’de İzmir Saat Kulesi önünde bir araya gelecektik. Bir de şartımız vardı: Süreç içinde bir daha kimse bu buluşmadan söz etmeyecekti, birbirimize telefon açıp veya mektupla bunu anımsatmayacaktık. Gelen gelirdi, gelmeyen kendi bilirdi.

Beş yıl sonra zamanı gelince otobüse atladım ve tam saatinde kulenin önünde oldum. Yıllardır görmediğim arkadaşlarım, sanki gündelik olağan bir buluşmaymış gibi orada toplanıverdi. Sanırım herkes benim gibi tam 12 olmasını beklemişti ve her birimiz farklı yerlerden aynı anda Kule’de bir araya gelmiştik.



İZ DERGİ'NİN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ



Birbirimizle kucaklaşıp hasret giderirken, ilginç bir şey oldu. Okuldan atılmama ve bir yıl kaybetmeme neden olan faşist okul müdürümüz, nasılsa bu buluşma tarihini öğrenmiş ve o da aynı saatte orada olmuştu. Bize sevgiyle selam vermeye kalktı ama hiçbirimiz yüz vermedik ve geldiği gibi gitti. Bu gereksiz ve davetsiz misafirin bu buluşmayı nasıl öğrendiğini sorgulayarak tadımızı da kaçırmadık.

Sonraki birkaç gün öğrenci evi olan arkadaşlarımızın yanında vur patlasın çal oynasınla geçmişti. Bugün İzmir denilince aklımda hala Konak’taki o buluşma, ardından geçen sarhoş günler var. MFÖ’nün Geldiler albümü yeni çıkmıştı ve Anında Görüntü ve Ali Desidero şarkılarını o günlere fon yapmıştık. Cep telefonu, sosyal medya olmayan bir çağda yaşanan peri masalı gibi günler.

İzmir’in kalbinin hangi ilçede olduğu bu aralar tartışmalara konu olsa da kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçek var: İzmir’in ruhu Konak’tır.

Her köşesi, her ilçesi ayrı karakterlere sahip bu muazzam kentin, “en İzmir” olduğu yer hiç şüphesiz Konak. Konak’ın özellikleri, onu korunmak zorunda olan bir ekosistem haline getiriyor.

Konak’ın hemen arka sıralarında tepelere doğru uzanan, genellikle Afrikalıların yaşadığı mahalleleri gezerken hep derim ki, “Bütçe yoksa ne olur kimse buraya dokunmasın. Eblek bir müteahhite kat irtifa avantajıyla şu güzelim sokaklar verilmesin. Varsın böyle çarpık kalsınlar. Zamanla, planla, dengeyle, ağır ağır ve içindekileri üzmeden, kimseyi kaçırmadan güzelleşir buralar.”

Doksanlarda eski Doğu Bloğu ülkelerinin pek çoğuna ziyarete gittim. Yanı başımızdaki Bulgaristan adeta dökülüyordu, Romanya, Macaristan, Gürcistan, Ukrayna, Çekoslavakya, Moldova ve büyük oranda Rusya berbat haldeydiler... Ama bu insanlar o köhne mahallere hiç dokunmadılar, oralara hiç “müteahhit girmedi”... Yıllar geçtikçe o sokaklar ev ev, dengeli biçimde ve aslına uygun olarak restore edildiler.

Türkiye’nin en güzel kentlerinden biri olan Şanlıurfa’ya yüreğiniz dayanırsa gidin. Şanlıurfa’nın tepelerindeki o güzelim tek katlı evler dümdüz edilmiş, yerlerine apartman dikiyorlar. Dünyanın en güzel kentlerinden biri, beceriksiz, vizyonsuz, kara cahil insanların kimseye danışmadan aldığı kararlarla heba ediliyor.

Benim doğduğum kent olan Bursa, aynı cehaletin şehrin göbeğine çaktığı leş gibi binalarla katledildi örneğin. Her dakika Osmanlı mirasına sahip çıkmakla övünen şahıslar, gözlerini bile kırpmadan yirmi, otuz kat izni verdiler Osman Gazi, Orhan Gazi türbelerinin hemen önüne. Şanlıurfa’da yapılan gibi korkunç bir katliam da Bursa’da yapıldı... Erzurum’un yok edilen tarihi yeraltı su şebekesi, Trabzon ve Rize’de orman içinden fırlayan sıvasız gecekondu apartmanlar... Biz bu cehaleti hak edecek ne yaptık? Biz kendi ülkemize, kendi tarihimize karşı hangi hakla bu kadar küstahlaşabildik?

İzmir’in en büyük şansı sosyal demokrat belediyelerce yönetilmesi. Bir önceki dönemde İzmir’in kentsel tasarımı için yapılan toplantıların bir kısmına ben de katılmıştım. O kalitede kentsel tasarımcılar, mimarlar, akademisyenlerin bir arada olduğu buluşmalar herhalde sadece Batı Avrupa’da yapılmıştır. Bugün İzmir’in kordon boyu, bir kentsel tasarım harikası. Konak ve Karşıyaka’daki birçok kent karakteristiği işte o toplantılarda üretildi. Kocaoğlu zamanında başlayan bu çabalar Soyer yönetiminde vites yükselterek devam ediyor.

Basmane, Kadifekale, hatta Ballıkuyu, Altınordu o kadar kıymetli mahalleler ki. Bu mahalleleri bir anda değil ama planlı biçimde güzelleştirmek; bakteri binaları temizleyerek tarihi binaları öne çıkartmak; bu arada her bir ağacın ve her bir tutam yeşilliğin hesabını yapmak; bu çok kültürlü mahallelerin sakinlerine ve yaşam tarzlarına saygıyla yaklaşmak çok önemli. Konak’ta iyi ki Abdül Batur gibi tecrübeli bir başkan var, iyi ki Soyer ve Batur yüzde yüz koordinasyonla çalışıyor.

Bu mahallelerin bir anda değişmesini beklemiyorum. Bir vatandaş olarak yöneticilerden tek beklediğim disiplin, plan ve koruma... Başka kentlerdeki karaktersiz yöneticilerin babalarına şirin görünmek için kadim kentleri katletmesi canımıza yetti, bari İzmir’imiz ruhuna sahip çıksın.

1990 Konak buluşmasından sonra İzmir’e defalarca gelip gittim. Konak Pier’in yanı başındaki Key Otel evim gibi oldu. Bu yazıdaki ikinci fotoğrafı da haziran ayı içinde Kültürpark’ta çektim. Bu iki genç kızın mutluluğu bana onların yaşındayken aynı Kültürpark’ta yaşadığım eşsiz anları anımsattı.

Bir şehir akılla, bilimle, sanatla güzel olabilir. Bir şehir ancak insanları özgürse, güvendeyse ve karınları toksa güzel olabilir.

Güzel İzmir’imin ve İzmir’e ruh veren Konak’ın emin ellerde olması, beni 30 Ağustos 1990’daki kadar mutlu ediyor.

Editör: Haber Merkezi