Bizden önceki toplumlar; doğanın döngülerinin farkında olmuşlar, bu döngüyle birlikte hareket etmeyi öğrenmişlerdi. Ancak endüstrileşme ve ticarileşme ile birlikte doğa kültür ilişkileri son iki yüzyılda daha çok kentleşme ve onun sorunları ile mücadele üzerinden kavranmaya başladı. Şehir ve kırın birbirinden ayrı algılandığı, kentleşmenin kırsal alanlar üzerinde yayılarak egemenlik kurduğu, doğanın kontrol altına alınmaya çalışıldığı yakın geçmiş ise kent-doğa karşıtlığı ile karakterize oldu. İnsan merkezli bakış açısının en üst noktaya ulaştığı Antroposen Çağı’nda ise doğal kaynakların tükenme noktasına gelmesi, diğer sorun ve kriz alanları ile birleşmesiyle yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaya başlandı.

Dolayısıyla, artık doğa ile birlikte yeniden bir arada olmanın, yani doğa ile uyumun başka bir formu gelişmeye başladı. Zihnimizde, doğayla olan bağlantının korunması için CittaSlow ve adil ticaret, coğrafi işaret, yavaş gıda hareketi gibi yepyeni alanlar açıldı.

Şimdilerde ise uyumun ötesinde tüm bu karşıtlıklara dayalı algıları ortadan kaldıracak, yaşam bütünlüğünü yeniden kuracak, radikal yeniliklerle, kentlerimizi yeniden doğa esaslı bir yaşama geçirmeliyiz.

Bu düşünceyle, İzmir’in iklim kriziyle mücadele etmek ve doğayla uyumlu bir şehir olmak için temel stratejisi



İZ DERGİ'NİN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ



“Kentsel ve kırsal alanın yönetimine dair fiziki, ekonomik ve kültürel planları ortaklaştırmak.”

şeklinde tarif edilmiştir. Bu stratejinin temel amacı, kentsel peyzaj ve kırsal peyzaj gibi iki ayrı parçadan bahsetmek yerine kentleri ekosistemin bir parçası olarak tasarlayıp, doğal ve kültürel değerlerini yaşamın akışı içinde bir araya getirmektir. İzmir’in 2020’de gerçekleştirdiği Avrupa Yeşil Başkent başvurusunun özünde de, yine bu temel strateji yer almaktadır.

Kentsel esnekliğin olmadığı geleneksel şehir planlama anlayışının aksine, İzmir, yaşamın kentsel ve ekolojik katmanları arasında incelikli bir ilişki kurmayı hedeflemektedir. Bu bütünleşik bakış açısı, yalnızca mekânların değil, kent ve kır arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerin de döngüsel tasarımını kapsamaktadır. İzmir’in yukarıda tarif edilen temel stratejisi ve döngüsel şehir ilkeleri doğrultusunda üç sonucun kümülatif olarak ortaya çıkması hedeflenmektedir:

l Doğal afetlere dirençli bir şehir olmak.

l Refahı artırmak ve adil paylaşımını sağlamak.

l Biyolojik çeşitliliği korumak. 

 İzmir’in Doğayla Uyumlu Yaşam Stratejisi, yukarıdaki bölümlerde bahsi geçen tüm çalışmaların bir özetini sunarak İzmir’in “doğa ve iklim eyleminin” dört temel adımını sunmaktadır: (i) Doğanın şehre nüfuzunu sağlamak, (ii) insanların kırsal alana nüfuzunun doğayla uyumunu sağlamak, (iii) döngüsel ekonomiyi teşvik etmek ve (iv) kentle kır kültürleri arasındaki bağları güçlendirmek.

(I) Doğanın şehre nüfuzunu sağlamak

Bu adımın altında, doğa kültür karşıtlığına ve ayrımına dayalı kentleşme modellerinden farklı olarak şehrin etrafındaki doğal bitki ve hayvan türlerinin, suyun ve diğer doğal varlıkların şehrin içine nüfuz etmesi için mekanizmalar önerilmektedir. Bunu başarmak için, bahçelerden sokakların ağaçlandırmasına, kentsel açık alanlardan bölgesel parklara kadar ekolojik süreklilik gösterebilecek bir dizi peyzaj alanı birbiriyle ilişkilendirilmektedir. Kentin içi yeşil alanlarda egzotik bitki türleri yerine, tümüyle Akdeniz’in ve İzmir bölgesinin doğal florasının kullanılması hedeflenmektedir. 2021’den itibaren İzmir kent içi florasının iklime dirençli ve yerel türlerden oluşması için kapsamlı bir program başlatılmıştır.

(II) İnsanların kırsal alana nüfuzunun doğayla uyumunu sağlamak

Bu adım, kent çeperindeki ekosistemleri koru- yarak kentlinin erişimine açmak ve ortak yaşam pratikleri oluşturmak anlamına gelmektedir. İzmir’in önemli bir kısmı tabiat parkları, özel çevre koruma alanları gibi farklı statülerde doğa koruma alanlarından oluşmaktadır. Ancak, bu alanlarla İzmirliler arasındaki ilişkiyi kuracak sistemler henüz örülmemiştir. İzmirlilerin bu alanlara gidip, dinlenmeleri için, doğaya dokunmaları için, çocukların doğayı tanıması için, sağlıklı beslenmeleri ve diğer canlıların yaşam hakkını tanımaları için gerekli mekanizmalar kurulmamıştır. Bu adım, insanların yaban hayatıyla ilişki kurabildiği, biyolojik çeşitliliği gözlemleyebildiği, tarımsal uygulamaları deneyimleyebildiği farklı kırsal alan ve yeşil alan tasarımlarını kapsamaktadır.

(III) Döngüsel bir ekonomiyi teşvik etmek

Kent ve kır arasındaki ayrımı ortadan kaldırarak ekonomik dirençliliği geliştiren bu adım, doğa esaslı ve çok işlevli kırsal alan planlama ve kullanım pratiklerini içermektedir. İzmir Tarımı çerçevesinde kuraklıkla ve yoksullukla aynı anda mücadele etmek, biyo-bölge esaslı kırsal havza planlaması yapmak, doğasıyla uyumlu imar anlayışıyla kırsal alanda hangi faaliyete, ne şekilde izin verilebileceğini planlamak ve geri dönüşüm gibi birçok çalışma bu başlık altında yer almaktadır. 

(IV) Kent ve kır kültürleri arasındaki bağları güçlendirmek

Bu son adım, İzmir’in 8500 yıllık tarihinden gelen liman kenti ve metropol kültüründen, geniş bölgesel peyzajına uzanan fiziksel ağlar kurarak; kültürel anlamda birbirinden kopuk farklı toplulukları birbiriyle buluşturmayı kapsamaktadır. Bunu yaparken doğayla uyumlu, ekolojik ayak izi düşük yaya ve bisiklet odaklı sürdürülebilir erişimi ön plana almaktadır. Nihayetinde, tüm bu adımlar doğa kültür ilişkilerinde yenilikçi ve birleştirici bağlantılar kurmayı; İzmir’in dirençli, refahı yüksek ve aynı zamanda biyolojik çeşitliliğini koruyan döngüsel bir şehirolmasını hedeflemektedir.

Doğa ile iç içe yaşamanın var ettiği kadim bir kültüre ve uygulama pratiklerine sahip İzmir, bu birikimini dünya kentlerine aktarmak ve onlardan öğrenmek konusunda büyük bir heyecan ve kararlılığa sahiptir. Bu dönüşüm, İzmir’in kadim yaşam kültürünü yeniden keşfetmesi ve günümüz koşullarına göre yorumlaması ile mümkün olabilir. İzmir şehrinin temel motivasyonu, yalnızca insan yaşamı için değil, tüm canlılar için daha yaşanır kentlerin ve nihayetinde daha yaşanabilir bir dünyanın mümkünolduğunu tarif etmektedir.

Editör: Haber Merkezi