14 Mayıs 1919 sabahı İzmir Valisi İzzet Bey’e ve 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’ya Amiral Calthorpe’den gelen notada Yunanlıların İzmir’e asker çıkaracakları belirtildi. Yunanlıların İzmir’i işgal edeceği ve Bab-ı Ali’nin buna kayıtsız kaldığı haberi kısa zamanda duyuldu. Çeşitli kaynaklardan bunu öğrenen Türkler, Rumlar ve İtalyanlar haberi şehre yaymışlardı. İzmir’de bundan başka hiçbir şeyin sözü edilmez oldu. İzmir’in asker ve sivil Türk aydınlarından birçoğu, haberi duyar duymaz bunun gerçeğe uygunluk derecesini araştırmak, ayrıntıları öğrenmek amacıyla Kolordu Karargahı’nın, Sarı Kışla’nın ve Vilayet Konağı’nın bulunduğu Konak Meydanı çevresinde toplanmış bir çeşit “Halk Meclisi” oluşmuştu. Aynı saatlerde kentin Rum kesimi ise Aya Fotini Kilisesi papazlarından işgal saatini dahi öğrenip hazırlıklarını buna göre buna göre sürdürmekteydiler.


DERGİNİN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Konak Meydanı’nda toplanan kalabalığın artması üzerine İzmir Mekteb-i Sultanîsi öğretmenlerinden Mustafa Necati, halkın İzmir’in işgal edilip edilmeyeceğini tartıştığı bir anda, “Bu böyle olmaz! Haydi şu mektebe girip konuşalım. Sonra hükümete kat’i bir müracaatta bulunalım” çağrısında bulundu. Bu teklif sonrasında “Sultanî” binasına geçildi. Batı Anadolu’nun işgali sırasında ilk direnişi başlatacak olan ve Kuva-yı Milliye ateşini tutuşturan yurtseverler arasında şu kişiler bulunuyordu:

Mahumi Sadık, Mahmut Reşat, Avukat Fuad Hayrettin, Miralay Süleyman Fethi Bey, Miralay Kazım (Özalp), Jandarma Subayı Mümin Bey, Moralızade Halit ve Nail Neyler, Ragıp Nurettin (Ege) Bey, Gazeteci Hasan Tahsin Bey, Mekteb-i Sultanî öğretmenlerinden Mustafa Necati Bey, Vasıf (Çınar) Bey, Lise İkinci Müdürü İsmail Habib (Sevük) Bey, Süleyman Ferit (Eczacıbaşı) Bey, Mevlevi Şeyhi Nureddin Efendi Fesçizade Halim Bey ve Vilayet Memuru Enver Bey.
Mustafa Necati’nin çağrısı üzerine İzmir Mekteb-i Sultanîsi binasında başlayan toplantı kısa zamanda tüm İzmir’de duyuldu. Toplantıya öğretmenler, Türk Ocağı’nın mensupları, yedek subaylar, doktorlar, avukatlar, tüccarlar, gazeteciler katıldı. Kurulan “İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi” işgale karşı barışçı yollarla direnme, hemen o gece bir protesto mitingi düzenleme gibi kararlar aldı.

Heyet bundan sonraki çalışmalarına Mekteb-i Sultanî’den ayrılarak Kemeraltı’ndaki Türk Ocağı binasında devam etti. Burada “Maşatlık Mitingi” için bir bildiri hazırlandı. “Ey Bedbaht Türk” başlığını taşıyan bildiriyle, İzmir’in haksız yere Yunanistan’a verileceği belirtilmekte ve halk Maşatlıkta düzenlenecek protesto mitingine davet ediliyordu. Kurtuluş Savaşı’nın bu ilk direniş bildirisi, yedek subaylar ve Mekteb-i Sultanî öğrencileri tarafından İzmir halkına dağıtıldı. Yunan İşgalini protesto mitingi o gece Maşatlık’ta yapıldı. Birçok konuşmacı kendi çevresindeki halka seslendi. Bu konuşmacılar arasında Mekteb-i Sultanî öğretmenleri de bulunuyordu. 
15 Mayıs 1919 sabahı Kordon Boyu ve Pasaport çevresi binlerce Rum ve Yunan uyruklu tarafından doldurulmuştu. Hepsinin ellerinde, yakalarında, ağaçlarda, havagazı direklerinde boy boy Yunan bayrakları bulunmaktaydı. Saat 7.30 sıralarında ilk birlikler karaya çıkarak Punta ve Pasaport Karakollarını işgal ettiler. Saat 08.55’te Pasasport’a yanaşan Patris ve Antronistos gemilerinden çıkan Efzon Alayı Rumların coşkuları gösterileri arasında saat 11.00’de Konak’a ulaştı. Bu sırada Hukuk-ı Beşer gazetesi sahibi ve başyazarı Hasan Tahsin bu haksız işgali protesto etmek amacıyla, Efzon Alayı’na yol gösteren bayrak taşıyıcısını vurdu. Yunan kuvvetleri bu olay sonrasında çevreye ateş açmaya başladılar. Mekteb-i Sultanî öğrencileri de Efzon askerlerinin zulmünden kendilerini kurtaramadılar. İşgal günü İzmir Mekteb-i Sultanîsi Yunan topçu askerleri tarafından işgal edildi ve Mekteb-i Sultanî’ye diğer kamu binalarındaki gibi Yunan bayrağı çekildi. Onların bütün kabahati bir gün önce “Maşatlık Mitingi”ne çağrı bildirisini dağıtmış olmalarıydı.

1947-1967 yıllarında İzmir Atatürk Lisesi Müdürlüğü görevini yürüten ve işgal gününde İzmir Mekteb-i Sultanîsi’nin bir öğrencisi olan Enver Demir, anılarında işgal anında Mekteb-i Sultanî’de sınavların yapıldığını; ancak işgalle birlikte sınavların iptal edildiğini ve kendilerinin Alsancak’a bir gemiye götürüldüklerini belirtmektedir.
Bu tarihte Mekteb-i Sultanî’de bulunan Hamit (Erdirik) Bey, Nurdoğan Taçalan’ın konuyla ilgili araştırmasına yansıyan anılarında o günü şöyle anlatmaktadır:
“Biz hepimiz ön cephe pencerelerinden uzaklaşıp, kurşun tutmayacak iç odalara çekildik. Aradan geçen zamanı tayin edemeyeceğim. Binanın demirden giriş kapısı yıkılırcasına dipçikleniyor, tekmeleniyor, açılması isteniyordu. İşte o an bir mucize imdadımıza yetişti. Sultanî Mektebi’nin yatılı öğrencilerinin söküklerini dikmek, çamaşır ve elbiselerini ütülemek için bir Rum kızı vardı. Birden ileri atıldı ve Rumca bir şeyler söyleyerek cümle kapısına koştu. Biz odadan çıkmaya cesaret edemedik. Çünkü dışarıda kıyamet kopuyordu. Rum kızın, içeri süngü takıp giren askerlerin komutanı olan zabitle mücadele edercesine konuştuğunu orta kapı aralıklarından görüyorduk. Bu sırada zabitin suratında sert çizgiler yerine yumuşak ve güler yüzlü çizgiler hâkim oldu. Ve kız bize doğru gelmeye başladı. İkinci Müdür Kemal Bey ve Din Dersleri Hocası Abdullah Efendi’nin bulunduğu öğretmenler odasına yöneldi, düşmanda hiçbir hareket görülmüyordu. Bir an hocalarımız Rum kızla dışarı çıktılar ve zabite doğru yöneldiler. Bizler biraz cesaret alarak öne çıktık. Dış kapıdan meydana çıkarıldık. Camiinin önünden Birinci Kordon’a sevk ettiler. Yerlerde şehit Türk askerleri ve sivil halk vardı. Arkamızdan gelen yerli Rumların saldırılarına asker elinden geldiği kadar engel olmaya çalışıyordu. Çünkü üzerimizdeki elbiselerin yakalarında okulumuzun işareti vardı. Sonra Patris Gemisi’nin içine atıldık.”

Yine o yıllarda Mekteb-i Sultanî’de öğrenci olan Bornova Belediyesi eski başkanlarından Ethem (Pekin) Bey’in işgal dönemine ait anılarında şu satırlar dikkat çekmektedir:

“Şimdiki Postane’nin yanına kadar geldik. Orada bir büyük bakkal dükkânı vardı. Bizi oraya soktular ve kapısına birkaç süngülü asker diktiler. Birkaç dakika sonra, Miralay Fethi Bey’i yanımıza getirdiler. Zavallı Fethi Bey’in yüzü kan içindeydi. Zito Venizelos (Yaşa Venizelos) demediği için süngü ve dipçik ile yaraladıklarını söyledi. O sırada iki İtalyan subayı geldi ve Fethi Bey’i askere götürdüler. Zavallının ertesi günü öldüğünü işittim.”
16 Mayıs günü akşam saatlerinde, gemilerde ve depolarda tutulan Mekteb-i Sultani öğrencileri ve memurlar serbest bırakıldı.
İşgali takip eden günlerde Mekteb-i Sultanî öğretmenlerinden Mustafa Necati ve Vasıf Beyler İzmir’i terk ederek Kuzey Batı Anadolu’nun direniş merkezi olan Balıkesir’e geçtiler. Orada halkın işgale karşı örgütlenmesi için faaliyette bulundular. İşgal öncesi, direniş eylemlerini düzenleyen öncü kişiler arasında yer alan bu öğretmenler Balıkesir’de “İzmir’e Doğru” gazetesini yayımladılar. Mustafa Necati Bey’in başyazarı olduğu gazete, Kuva-yı Milliye örgütlerinin güçlenmesinde psikoloji, eğitim ve iletişim açısından önemli fonksiyonlar üstlendi.

Yunanlılar İzmir’i işgale ettikten kısa bir süre sonra buraya Aristidis Steryadis adında genel bir vali tayin ettiler. Steryadis’in emri altında görev yapan bir “Fevkalade Komiserlik” meydana getirildi. Eğitim işleri de bu örgütün şubelerinden biriydi. Bu örgütlenme hareketi Anadolu’nun değişik bölgelerini işgal etmiş İtilaf Devletleri’nin örgütlenmelerinden farklıydı. Çünkü amaç İzmir ve yöresinde yeni bir yerel yönetim kurma isteğiydi. Kendilerine katılacağından emin oldukları bu bölgede, yönetimlerini şimdiden kurmak istiyorlardı. İzmir Sultanîsi’nde 1919-1920 öğretim yılı işgalin getirdiği sıkıntılar içerisinde tamamlandı. Türkçe bir incelemeye yansıyan, 1919 tarihli bir Yunan Salnamesi’nde ilgili öğretim yılında Sultanî’de 18 öğretmenin görev yaptığı, 500 öğrencinin öğrenim sürdüğü belirtilmektedir.
Sevr Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Yunanlılar resmi daireler üzerindeki baskılarını daha da şiddetlendirdiler. İzmir’de Maarif Müdürlüğü’nün adı “Mekatib-i İslamiye Maarif İdaresi” olarak değiştirildi. Maarif Müdürü Mahmut Ziya Bey’e yapılan baskılar sonucu, Nehari (gündüzlü) idadisi kapatıldı. Sultanî ve Hilal İdadisi’nin kadrolarında değişiklikler yapıldı; öğretmenlerden bir bölümü görevden uzaklaştırıldı, bazıları da maaş kesintisine uğratıldı. 

İZMIR MEKTEB-I SULTANÎSI’NIN KAPATILMASI

İzmir Mekteb-i Sultanîsi Yunan işgaline karşı direniş hareketlerinde önemli bir işlev yüklenmiş; Yunanlılarca sabıkalı bir okul durumuna gelmişti. Sultanî, işgal haberleri karşısında duruma çare arayanların tepkilerini yönetecek bir merkez vazifesini görmüştü. İşgal öncesi düzenlenen Maşatlık Mitingi’ne çağrı bildirisini hazırlayanların içinde Sultanî öğretmenleri de bulunmaktaydı. “İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi” tarafından yazılan bu bildirimin dağıtımında Sultanî öğrencileri de görev almışlardı. 1920-1921 öğretim yılı başında Yunan makamlarınca kapatılmak istenen Mekteb-i Sultanî’de kayıt işlemleri tamamlanarak eğitime 13 Eylül 1920’de başlandı; fakat Yunan Fevkalade Komiserliği binayı Adliye Dairesi olarak kullanmayı tasarlıyordu. 19 Ekim 1920 tarihinde Maarif Müdürü, Sultanî Müdürü Ahmet Nuri Bey’i makamına davet ederek, okulu boşaltma emrini ilerletti. Bu gelişme sonrası Sultanî’nin öğretmen ve yöneticileri alınacak önlemleri görüştüler. Sultanî binasının işgalinden vazgeçilmesi ricasında bulunmak üzere Belediye reisi Hacı Hasan Paşa ve ileri gelen birkaç kişi Yunan Fevkalade Komiseri Steryadis’le görüştülerse de bir sonuç alınamadı. Okulun boşaltılması emri bir kez daha tekrarlanınca 16 Kasım 1920 günü Sultanî binasında İdadi Müdürü Ahmet Naili, İnas (Kız) ve Hilal İdadileri Edebiyat ve Fransızca öğretmeni Hasan Vasfi, Kız Öğretmen Okulu Müdürü Süleyman Fehmi, basın adına dava vekillerinden ve yazarlarından Alemderzade Lütfü, Hilal İdadisi Müdürü Mehmet Şevki Beyler’in katılmasıyla bütün Sultanî öğretmen ve yöneticileri toplanarak şu kararları aldılar:
“1- Bütün öğretmenler, güvenliği bozucu nitelikte olmamak şartıyla acılarını ve kırgınlıklarını açığa vurmak hususunda serbest olacaklardır.
2- Memleket ileri gelenlerinin Mahalli Hükümet katında yapacakları girişimlerinin biçimine ve niteliğine karışılmayacaktır.
3- Toplantıda bulunanlar kendilerini Sultanî’nin boşaltılmasına hiçbir surette mezun saymadıkları cihetle, Yunan zabıta kuvvetlerinin işe karışması üzerine okuldan çıkılacaktır.”
Bu gelişmeler sonrasında, toplantıya katılanlardan bir bölümü Yunan Fevkalade Komiserliği’ne davet edildi. Fevkalade Komiser M. Gonoraki’ye okulun, milletin yardımlarıyla yapıldığı, yerinin Kâtipzade evkafına ait olduğu belirtilerek okulun boşaltılmasından vazgeçilmesi rica edildi. M.Gonoraki ise okulun zorla da olsa boşaltılacağını başka bir binaya taşınma durumunda ise, kira bedelinin karşılanacağını belirtti. 22 Kasım 1920’de aynı heyet okulun işgalini önleyebilmek için yeni bir girişimde bulundu. Heyet, Sultanî’ye dair Fransızca olarak hazırlanan bir muhtıra ile daha önce halk tarafından Müftü Efendi’ye verilen dilekçenin Fransızca nüshasını da alarak İtalyan, Amerikan ve İngiliz temsilcilerini ziyaret etti. Bu girişim bir süre de olsa okulun işgalini önleyebildiyse de Aralık ayı başında Mekteb-i Sultanî binası işgal edildi.

İzmir Mekteb-i Sultanîsi Müdür Yardımcısı Kemal Bey 8 Aralık 1920’de Maarif Nezareti’ne yaşadığı dilekçede işgal olayını şöyle anlatmaktadır:

“Maarif Nezareti Canib-i Samisine, 

Maruz-u acizanemdir.

İzmir eğitim hayatı hakkında evvelce Huzur-u Samii Nezaret penahilerine verdiğimiz bilgiye ek olarak bu kez de acıklı bir olayı kan ağlayarak bildirmek mecburiyetinde bulunuyorum. Okul Müdürü Nuri Bey okulumuzun son zamanlarında aldığı savunma üzerine hastalığını bahane ederek okula hiç uğramamış, işler tarafından yürütülmekte bulunmuştur. 

Okulumuzun geleceği hakkında şimdiye kadar türlü yollara başvurularak yapılan girişimler İslam kamuoyu için doyurucu ve ümitlendirici iken, ayrıntılarını Huzur-u Sami-yi Nezaret penahilerine aşağıda arz ve nakledeceğim bir olayın meydana gelmesi kuruluşumuzun uğrayacağı sonuç için yeter derecede kuşkular uyandırmıştır. 5 Aralık 1920 Pazar günü öğle vakti okulumuza bir özel memur gelerek Yunan Hükümeti’nin Fevkalade Komiserlik memurlarından Naipzade Ali Bey’in saat üç sıralarında da okul müdürünü ve öğretmenlerini görmek istediğini bildirdi. 

Okula dair söylentilerin dolaştığı günden bu yana yararlı girişimlerine hız veren okulumuz ailesi, sonucun ne olacağını bilmedikleri şu ziyarete ilk anda bir anlam verememişlerdi. Bununla beraber, yerinin vakıf malı olup binasının da halkın yardımıyla yapıldığı canlı, cansız birçok belgelerle belirlenmiş olan okulumuzun boşatılması ile ilgili en küçük bir işleme karışmamaya evvelce karar veren öğretmenler kurulu her ihtimal karşısında aynı görüşlerini korumaya karar verdiler. Tam 15.30’da yanında bir Efzun neferi ile gelen Naipzade Ali Bey müdüriyet odasında öğretmenlerle karşı karşıya bulundu. Tarafımızdan yapılan tanıtmadan sonra şöyle bir bildiri karşısında bulundu ki beni buraya İzmir Fevkalade Komiseri Mösyö Streyadis gönderdi. Hemen Sultanî’inin boşaltılmasını size bildirmek görevliyim.
Acizleri derhal öğretmenler kurulunun kararını kendilerine bildirmek maksadıyla; bu konuda hak ve yetkimizin bulunmadığını bildiririm. Ertesi gün günlük programımızı hiçbir suretle bozmaksızın öğrenimi yerine getirmekle beraber aynı zamanda dışta başvurulacak yerler katında kuvvetli girişimlerde bulunmaktan geri kalmadık. 6 Aralık 1920 Pazartesi günü akşamı saat 16.30’da Naipzade Ali Bey tarafından bir özel memur aracılığıyla Hükümet Konağı’na davet edildim. Nöbetçi öğretmen Kenan Bey, İngilizce Muidi Refik Bey, Fransızca Muidi Hikmet Bey ve ben tutuklandık. 25 saat tutukevinde kaldık.
7 Aralık 1920 günü saat 14.30’da kırk kadar silahlı asker okul avlusuna geldi. Öğrenciler, öğretmen okulu binasına götürüldü. Müslümanların gözleri önünde geçen bu acıklı sonu hiç olmaz ise usulüne göre çözümlemek üzere, yine Müslümanlardan meydana gelen bir komisyon kurulmasını bile düşünemeyen Mahalli İdare, her türlü hak ve insanlık düsturlarını tanımayarak keyfi emirleriyle böyle bir sonuca ulaşmıştı. Ama uzun süredir aylık alamadıklarından gayet güç durumda bulunuyorlar, bu halin düzeltilmesi için Sultanî yönetim ve öğretmen heyetinin bir aylık maaşının gönderilmesini…”

Mekteb-i Sultanî öğrencileri okulun kapatılmasında sonra Hilal İdadisi’ne kayıtlarını yaptırarak öğrenimlerine devam ettiler. Okulun kapalı olduğu ileri sürülerek öğretmenlerine 1920 yılı Aralık ve 1921 yılı Ocak maaşları verilmedi. Öğretmenlerden bir bölümü başka okullarda görevlendirildi.

9 Eylül 1922’de Türk Ordusu’nun İzmir’i Yunanlıların elinden kurtarmasından sonra Eğitim Bakanlığınca, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’ne 1911 yılında İzmir Mekteb-i Sultanîsi’nden mezun olan Vasıf (Çınar) Bey atandı. Vasıf Bey İzmir’e gelirken İzmir Sultanîsi’nin kadrosunu da beraberinde getirdi. Esat, Selahattin, Mitat, Hilmi, Nazmi, Hayri ve Nuri Beylerden oluşan öğretmen kadrosunun başında Rıdvan Nafız (Edgüer) bulunuyordu. Öğretim kadrosunun oluşturulmasından sonra 1 Ekim 1922’de öğrenci kayıtlarına başlandı. Vilayet Konağı bünyesindeki Sultanî’nin yetersizliği daha büyük bir binaya taşınma ihtiyacını doğurdu. Çalgıcıbaşı’nda (Şimdiki Kültürpark karşısı) işgal yıllarında Rum Hastanesi olarak kullanılan Rum Kız Okulu vardı. İzmir Eğitim Müdürü Vasıf Bey ve Sultanî Müdürü Rıdvan Bey tarafından incelenen bina, lise için uygun bulundu. İşgal günlerinde tamamen yağma edilen okulun maddi ihtiyaçlarını temin edecek eşyanın bir kısmı metruk mallar ambarlarından, öğretmen ve öğrenciler tarafından taşındı. Derslere 1922 yılı Ekim ayı sonlarında başlandı. İki ay sonra da okul yatılı hale getirildi.

MAŞATLIK BİLDİRİSİ

“Ey bedbaht Türk!
Wilson prensipleri unvân-ı insaniyetkârâriesi altında senin hakkın gasb ve namusun hetk ediliyor. Buralarda Rum’un çok olduğu ve Türkler’in Yunan ilhâkını memnuniyetle kabul edeceği söylendi. Ve bunun neticesi olarak güzel memleketin Yunan’a verildi.
Şimdi sana soruyoruz. Rum senden daha mı çoktur? Yunan hâkimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık’tadır. Oraya yüzbinlerle toplan ve ezici çoğunluğunu orada bütün dünyaya göster. İlân ve ispat et. Burada zengin, fakir, âlim, câhil yok, fakat Yunan hakimiyetini istemeyen bir ezici çoğunluk vardır.
Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma. Acı duymak ve felâket fayda vermez. Binlerle, yüzbinlerle Maşatlık’a koş ve Hey’et-i Millîye’nin emrine itaat et."