Ozan Yeşiltepe- Öğretmeninin gözleri üzerindedir artık. Üst üste ezber cezası verir. İçindeki isteksizlik üzerine bu kez de “lokum dayağı” dedikleri parmaklarına inen cetvel darbeleri…

O yıl sınıfta kalır. Ailesine derslerinde başarısızlık olarak yutturulur bu. Ortaokul pek farksız değildir. Liseyi paralarla kredilerle bitirir. Sonra “üniversiteyi bitir iş sahibi ol” başlıklı toplumsal dayatmanın kıskacında dershane furyası başlar. Özel matematik dersi aldığı sonradan çok sıkı dostu olduğu Yaşar Bingöl, küçük dünya değişimlerine ön ayak olur. Şiirle, Edebiyatla daha içkin bir tanışıklığa doğru götürür onu. Okuduğu romanların kahramanlarına bürünür kimi zaman, onlardan edindiği tecrübelerle yaşamsal biçemler üretir. Öyküler şiirler yazar. Kendini ifade edebilecek yeni alanlar yaratarak tiyatroya bulaşır. Yılların verdiği yoğun okuma sürecinin verimini toplar tek tek. Okuyup etkilendiği kimi şiir ve öyküleri sahnelere taşır. Bir süre devam eder. Geleneksel tiyatro üzerine derin araştırmalar yapar. Hayal perdesi üzerinde tasvirlerle Karagöz oyunları icra eder. Sonra arkasından gelen meddah deneyimleri…

Yeni bir devrim sürecinin çatısını örer. Sahnelerden sıkılmıştır. Onu izlemeye gelen kitlenin aynılığı artık o duvarları aşmak gerektiğini anımsatır. Bu düşünsellikle kendini hayatın nabzının attığı yere, sokaklara atar ve tüm yaratılarını dışarıda sergilemeye başlar. Sabahattin Umutlu ile birlikte hareket ettirdikleri sivil sanat girişimi olan ‘sokak buluşmaları’nı, yani tüm sanatların disiplinlerarası geçişkenliğini yoksul mahallelere, arka ve ara sokaklara taşır. 1993’ten beri süregelen “değilodadeğil” isimli fanzine emek verir ve asıl kendini ortaya koyduğu tanıştığı en gizemli en şiirsel aktarım; Pantomim sanatıyla tanışır. Kelimelerin iktidarı altında ezildiğimiz, çok konuşanın muhatap kabul edildiği görüntü toplumunda konuşmadan bir şey anlatmak ona çok ilginç gelir. Evet söz yok, dekor yok sadece beden var…

Kukla tiyatrosuna merak salar. Özlem Altınbilek’ten uzun bir süre kukla yapım teknikleri üzerine eğitim alır ve kukla oyunları yapar. Toplumsal çatışmaları, bireyin sıkıntılarını oyunlarına taşır. Bu vicdani işlevselliğini geliştirir. Homofobiden iş kazalarına, hayvan sömürüsünden kadın katliamlarına kadar ince ince dokunuşlar yapar.

Bireysel olarak gönüllü hareket ederek sosyal sorumluluk projelerinde yer alır. Çevre katliamlarına, gecekondu direnişlerine ve bunun gibi eylemselliklere oyunlarını götürüp destek olur. Van depreminden sonra iki farklı zaman dilimlerinde gidip çocuklarla atölye çalışmaları ve oyunlar yapar. Yine iki farklı zamanda Urfa’nın Suruç ilçesindeki Suriye sınırına giderek çadırkentlerdeki Kobaneli çocuklara oyunlarını götürür.

Türkiye’nin hemen her bölgesine giderek farklı sokaklarda performanslar yapar. Köyler onun için çok ilginç deneyimlerdir. Şöyle bahseder köy deneyimlerinden: “Bazen kalbimin akışına göre gidiyorum bir köye. Muhtarla anlaşmaya çalışıyorum yapacaklarımı anlatarak. Ancak bunları köyünüzde sahnelemem bedava olmayacak. Elbet bir karşılığı vardır diyorum. Kaç para istiyorsun diyor doğal olarak. Para istemiyorum diyorum. Peki, ne istiyorsun dediğinde verdiğim cevap şu oluyor: ne üretiliyorsa… Faydalanmak istiyorum sizin anlayacağınız. Derken köy meydanına kendi yaptığı tereyağını getiren mi dersin peynirini tenekeleyen mi dersin. Onca erzakları çoğu zaman muhtar özel araçla yaşadığım şehre kadar ulaştırmamda yardımcı oluyor. İhtiyacı olan arkadaşlara haber veriyorum. Gelip alıyorlar. Ne yapacağım o kadar şeyi.” Yine köylerle ilgili ilginç ve mizahi bir öyküsünü şöyle anlatıyor : “muhtar her zaman etkinliğin duyurusunu kendisi yapıyor. Bazı köylerde cami hoparlörleri kullanılıyor. Günde beş vakit anons yapıldığı bile oldu ezan sonraları. Mesela bir keresinde Pantomim oyunlarım için şöyle bir anons yapılmıştı hiç unutmuyorum: ‘Yarın akşam köy meydanımızda Pantolon gösterisi yapılacaktır’. Herkes elinde iğne iplik ve kumaşla pantolon yapmayı öğretecek bir terzinin misafir olarak geldiğini düşünürken karşılaştıkları beyaz suratlı adam onları genelde çok eğlendiriyor ve düşündürtüyordu.”

Ya sokaklar…”benim hayat bilgisi öğretmenim” diyor ve ekliyor. “Sokakları tercih etmemin en önemli nedenlerinden biri kendiliğinden eşitlik olgusu. Rütbelerin, statülerin, kimliklerin yerle bir edildiği bir zemin. Mendil satan çocukla fabrika patronu yan yana gelerek beni izleyebiliyorlar. Yani ortak bir paydada buluşabiliyorlar.” Sokaklarda yaşadığı sorunlar da var elbet. Zabıtanın kestiği cezalar 1000 tlyi geçmiş. Çok traji-komik ama İzmir’de Cevat Durak’ın belediye başkanlığı döneminde Karşıyaka Belediyesi zabıtalarınca Pantomim yaptığı için Kabahatlar Kanunu kapsamınca 82 tl para cezasına çarptırılıyor. Bunu şu şekilde anlatıyor:” Kabahatimin büyük olduğunu biliyorum. Ama eve gelen makbuzdaki ‘Gürültü’ cezası beni çok şaşırtmıştı. Yani sessiz sanata gürültü cezası. Pantomim’in kulakları sağır edecek kadar gürültülü bir sanat olduğunu o gün anlamış oldum.” Bu olay ulusal ve yerel basında epey yer buluyor. En son Cnn Türk televizyonunda 5N1K programında Cüneyt Özdemir’in sorularını konuşmadan pantomimle anlatıyor. Bir gün sokakta kukla performansıyla Yahudi evleri olan tarihi kortejoların nasıl yıkılıp otoparklaştırıldığını yaptığı meyhane dekoruyla anlatır. Yer işgali cezası alır. İlk zabıta cezası da çok ilginçtir. İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti ilan edildiği gün Beyoğlu’nda Hrant Dink’i anlattığı oyunu esnasında izin almadığı için yediği ceza. O da ATV Ana haber bülteninde şöyle başlıkla geçiyor “2010 İstanbul Kültür başkenti ama Beyoğlu’nda pantomim yasak”

…Ve çocuklar. Onun hiç vazgeçmediği… ”Yaşama sevincini en çok onlardan alıyorum” dediği. Kolejlerde, İlköğretim okullarında ve çeşitli belediyelerde çocuklarla buluşuyor hem oyunlarıyla hem de atölye çalışmalarıyla. Belki bir gün yakalarsınız, sokakta onu izledikten sonra kim bilir ısmarlayacağınız demli bir çayla deneyimlediği hikayelerini dinleyebilirsiniz…

 

EKİM SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi