Ramis Sağlam - Çoğu zaman kavuşmaların, buluşmaların noktası olan istasyonlar, bu sefer ayrılıklara, acılara ve ölümlere aracı oluyordu. Farklı yaşam öykülerinden biri de Berna Koç’a ait. Berna Koç’la ilk kez cenazesinde, tabutuna dokunarak tanışmıştım.

Her bedene uygun yapılan standart tabut bu kez, bir çok acıyı ve yaşanmışlıkları da içine sığdırmıştı. Tabutun etrafı kadınlarla çevrelenmişti. Cami avlusunda, bir başka Barış Güvercini olan Ayşe Deniz’in de tabutu vardı. İki kadının cenazesi yan yanaydı, daha doğrusu omuz omuzaydı.  Sonra ikisi beraber binlerin omuzlarında sonsuzluğa uğurlandı.

Yaşam, kimisi için çok hızlı, kimisi için çok ağır ve acılı akıp gidiyor. Ağır ve acılı geçmek bilmeyen günleri kovalayan iki acılı kadınla sohbet dizisini sürdüreceğim. Biri Halkevi’nden Evrim Çakır, diğeri de Berna’nın ev ve hayat arkadaşı Zahide Tanrıverdi. İki kadının anlatımlarından, Berna’yı tanıtmaya çalışacağım.

Evrim’le Halkevi’nin binasında buluşmak için sözleşiyoruz.  Önce çaylarımızı içiyoruz, fotoğraflar çekiyoruz. Uygun bir masa ve zorlu bir sohbet daha başlıyor. Evrim’le daha önce de birkaç toplantıda karşılaşmıştık. Direngen ve naif bir görüntüsü var. Sohbetimizdeki anlatımları da bu iki öğeyi barındırdığını ispatlıyor. 

Berna Koç’u ne zamandan beri tanıyorsun diye başlıyorum? Onu iki kez gördüm, yani iki görüşmelik bir tanışma üzerinden Berna’yı konuşacağız. Ankara’daki Barış Mitingi için kumanyalar hazırlanırken ilk anısı; “Birlikteydik” diyor: “ Özveri ile kumanyaların hazırlanmasına yardımcı oldu. Sonra Ankara’ya yola çıktık.”

Yine aynı karmaşa, yine aynı duygu sağanağı gelip masamıza oturuyor. Birden Evrim, direngenlikle “Ben Ölseydim” diyor. Ankara Katliamı’ndan sağ kurtulan herkes gibi... Ankara Katliamı ardında, yaşadığına sevinemeyen, bir çok insanı, bir çok enkazı bıraktı. Evrim, buğulu gözlerle anlatmaya kaldığı yerden,  atlayarak devam ediyor; “Odama, Barış Güvercinlerinin fotoğraflarını astım, her sabah onlarla uyanıyorum” diyor. Niye odasına fotoğrafları astığını sorduklarında ise “Onlarla uyanıyorum, onlarla direniyorum”  cevabını veriyor ve ekliyor : “Unutmamak için”

“Berna’yı öldükten sonra tanımaya başladım” derken,  iki eli birbirini sıkmaya devam ediyor. “Cenaze de bağ kurdum” diyor ve yaşanan katliamın enkazından, yeni bir temel atıyor, Evrim Çakır. Katliam sonrası, yaşananları anlatıyor. Çevresindeki bir kısım insanın eylemlerden uzak durduğunu, ilaç kullanmaya başladıklarını aktarıyor. Evrim, bu süreçte neler yaptı, nasıl atlatmaya çalışıyor? Yine o samimi haliyle net cevap veriyor: ”Daha çok mücadelenin içinde olarak.”

Evrim’le röportajımızı sonuna doğru, Evrim, “Onlar için, onların unutulmayacağı işler yapmalıyız” diyerek röportajımıza son veriyoruz.

Berna Koç’la ilgili ikinci randevumuza doğru yola çıkıyoruz. Onunla yaklaşık bir yıl aynı evi kullanan, onun için hala gözyaşı döken hayat arkadaşı, Zahide Tanrıverdi ile buluşacağız.  Acılı bir yaşamın, diğer acılı bir yaşamla nasıl tesadüflerle bir araya geldiğine tanıklığımıza sizi de ortak edeceğiz. Zahide, kendisinden çok devamlı Berna’yı anlatıyor. 

Benim kafamdaki soruları tek tek cevaplıyor. Berna’nın, 6 yaşına kadar yurtta büyüdüğünü ağlayarak anlatıyor. Nurhayat ve Ali çifti onu evlatlık ediniyor. Biyolojik annesini yıllar sonra bulan Berna, biyolojik babasına ulaşmak bile istemiyor. Yaşam herkese aynı bonkörlükte davranmıyor, aynı Berna’ya olduğu gibi.. 

Evlatlık edinen Ali Bey, Berna’ya tam bir babalık yapıyor.  Fakat Berna 18 yaşına geldiğinde, Ali Bey yaşamını yitiriyor. Nurhayat Hanımla arası iyi olmayan Berna’nın yolu biyolojik annesi, Leyla Hanımla zorunlu olarak kesişiyor. Fakat Leyla Hanım evli olduğu için evlilik dışı çocuğu olan Berna’ya kucak açamıyor. Engelli olan Nurhayat Hanımla, birinci evliliğine kadar yaşamaya devam ediyor. Bir yıl dolmadan, birinci evliliği sonlanıyor. Zahide, bu anlatımları aktarırken, yaşamın Berna’nın sırtına ne kadar çok yük bindirdiğinin altında da ezilerek anlatıyor. Berna, Ankara’da 4 yıl sürecek bir evlilik daha yapıyor.  Fakat daha sonra o da son buluyor.

Berna ile Zahide’nin ev arkadaşlığı 2014 yılının 27 Ekim’inde başlıyor. Bir yıla yakın süren beraberliğinde ne kadar çok anı biriktirmişlerdi.  Kedileri ve müziği seviyormuş ama sanat müziğini daha çok... Bir de “Haydar Haydar” türküsünü...

Berna, bir alış veriş merkezinde, temizlik elemanı olarak çalışıyormuş. Paylaşımcı kişiliğinin yanı sıra hayatı sorgulayan ve seven bir insan. Zahide “Berna hızlı yemek yiyordu”  diyor. Sanki yemek önünden kaçacak gibi… Sonra bir gün bu durumu kendisine sorar. Yetiştirme Yurdu’ndan kalma bir alışkanlık olduğunu öğrenir.  Karanlıktan da korkar Berna, yurttaki ceza sisteminden mi kaldığını sorgular, soramaz, bir türlü.

Berna’nın asıl dönüşümünü, Suruç Katliamı belirler. Hiçbir tanıdığı ya da yakınlığı olmasa da “çok üzgündü” diyor, Zahide.  Berna Suruç protestosunda en öndedir. Çünkü çok üzgün ve çok öfkelidir göz altına alınır.

Berna Koç’un Karşıyaka Çocuk Yetiştirme Evi’nde başlayan yaşam hikayesi, Ankara Garı önünde son buluyor. 

Evrim Çelik, Berna’yı belki de son gören kişidir. Halkevi’nin kadın flamasını uzatır, geçiştirmek için değil ama “tuvalete gidip gelip, alayım” der. Onun, onların bıraktığı pankartlar, bayraklar şimdi yeni Bernaların elinde dalgalanıyor.

Berna bir çok anıyı ardında bırakarak, katliamda yaşamını yitirdi.

Hem de hiç kedi sevmemiş, hiç “Haydar Haydar”  türküsünü dinlememiş, hiç birinin hayatına dokunmamışlar tarafından, 101 Barış Güvercini ile birlikte katledildi.


BERNA KOÇ KİMDİR?

3 Temmuz 1979 doğumlu olan Berna Koç, 6 yaşına kadar yetiştirme yurdunda kaldıktan sonra evlatlık edinildi. Berna Koç Ankara Katliamı’ndan bir yıl öncesine kadar Zahide Tanrıverdi ile aynı evi paylaşıyordu. Suruç Katliamı sonrası yapılan bir eylemde gözaltına alındı. Bir alışveriş merkezinde temizlik işçisi olarak çalışıyordu. Ankara’dan dönemedi…

 

EKİM SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi