Tanzer Kantık - Günümüz dünyasında kentlerde yaşayan bizlerin yaşam kalitesini etkileyen birçok unsur var. Bunların başında kirlilik geliyor. Gürültü kirliliği, su kirliliği, fiziki kirlilik gibi unsurların yanı sıra sağlığımızı birinci dereceden tehdit eden kirliliklerin başında hava kirliği geliyor. Aynı zamanda stresli yaşam koşulları da diğer önemli etkenler arasında. Yaşadığımız şehirlerde hava kirliliğine ve strese sebep olan en belirgin unsur şüphesiz yoğun araç trafiği. Çarpık kentleşme ve şehirlerimizin plansızlığı sonucu oluşan trafik sıkışıklığı havayı hem CO2 ile beslerken bir yandan da insanları strese sevk ediyor.

Toplu ulaşımı bir türlü verimli ve etkin kılamayışımız, insanların özel araç tercihi, otomobilin toplum içindeki statü simgesi olma durumu bunu tetikleyen nedenlerin başında geliyor. Aynı zamanda bir diğer önemli konu da çevreci ulaşım seçeneklerine şehirlerimizde yeterince yer açamıyor oluşumuz. Bu çevreci ulaşım araçlarının başında bisiklet geliyor. İzmir gibi genelde düzlüklerden oluşan bir şehirde bisikletli ulaşımın öneminin yeterince anlaşılamadığı ve yeterli önceliği elde edemediği bir gerçek... Daha düne kadar bisikletli ulaşımı tercih eden vatandaşlar İzmir Metro ve İzban'a bile alınmıyordu. Bisikletli kullanıcılar çeşitli eylemlerle seslerini yetkililere duyurarak bu engeli ortadan kaldırdılar.

Bisiklet kullanıcıları dünyanın birçok şehrinde benzer engellemeler ve uygulama yanlışlıkları ile karşılaşıyor. Türkiye dâhil birçok ülkede trafik kanunlarında “motorsuz ulaşım aracı” olarak tanımlanan bisikletin bisiklet yolunun olmadığı şehir için yollarda sağ şeridi kullanma hakkı var. Sadece yerel yönetimler değil aynı zamanda otomobil kullanıcıları tarafından da baskı altında olan bisiklet kullanıcıları bu duruma tepki olarak 25 Eylül 1992 tarihinde otomobilin ezici bir ulaşım tercihi olduğu San Francisco'da Critical Mass eylemine başladılar. Critical Mass kelime anlamı olarak “kritik çoğunluk” u ifade ediyor. Otomobil trafiği içinde kritik çoğunluğa ulaşan bisikletçilerin otomobiller tarafında taciz edilemediği, yer vermek, yolu paylaşmak zorunda kaldığı bir eylem Critical Mass. İlk yapıldığı Francisco'dan sonra bu eylem dünyada yayılarak Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya ve Asya kıtalarına da yayılmış ve bugün yaklaşık 330 şehirde her ayın son Cuma günü yapılmaktadır. Trafikte eşit, demokratik alan paylaşımı esasına dayanan bu eyleme gün geçtikçe dünyanın birçok şehri katılmaktadır.

Türkiye'de İzmir, İstanbul Avrupa ve Asya bölgelerinde Critical Mass eylemi 2000li yılların başından beridir yapılmaktadır. İzmir'de ilki 2010 Temmuz ayının son Cuma günü yapılan eylem günümüze kadar devam etmektedir. Sonuncusu 25 Kasım 2016 Cuma günü yapılan eylem yüzü aşkın bisiklet kullanıcısının katılımı ile gerçekleşmiştir. Bu eylemde bisiklet kullanıcıları saat 19.00 gibi şehirde trafiğin işte eve dönüş yoğunluğunu yaşadığı saatte yapılmaktadır. Şehrin merkezinde araç trafiğinin yoğun olduğu hemen hemen tüm bulvarlarda trafik içinde kanunlar ile onlara verilen hakkı trafiğin diğer bileşeni olana özel araçlardan bu şekilde alan bisiklet kullanıcıları aynı zamanda otomobil kullanıcıları üzerinde de bir farkındalık yaratmayı amaçlamaktalar.

Geçmişten günümüze eğlence, gezinti, karne hediyesi, yaz meşguliyeti olarak görülen bisiklet gün geçtikçe şehirlerin sahip olmaya başladığı olumsuz ulaşım ve kirlilik koşulları sebebiyle artık bir ulaşım aracı olma yoluna girmiştir. Modern Avrupa şehirlerinde giderek ulaşım aracı olarak tercih edilen bisikletin Türkiye'deki serüveni biraz geriden gelmekte... Bunun başlıca sebepleri yerel yönetimlerin ulaşım önceliklerindeki tercihleri ve bisiklet kültürünün tüm artı yönleri ile çocuklara küçük yaştan itibaren anlatılamıyor olması geliyor.

Birçok Avrupa ülkesi fosil yakıt kullanan araçların üretimini durdurma tarihlerini belirlemişken, Kopenhag'da bu ay itibariyle şehir merkezindeki bisikletli kullanıcı sayısı araç kullanıcı sayısını geçmiş iken ülke olarak halen trafik, hava kirliliği ve sağlıksız kentlerin iyileştirmesine dair çareleri daha geniş yollar, köprüler, kavşaklar yapmakta aramaktayız. Hâlbuki ne kadar çok yol o kadar çok araç demektir. Yol yaparak ulaşım sorununu çözen bir kent dünya üzerinde bulunmamaktadır. Aksine uygar toplumlar şehir merkezi içindeki özel araç sayısını azaltmak için yol diyeti (yolları daraltma veya bazı bulvarları trafiğe kapatma), trafik calming (30km hız sınırı) ve bölgesel ücretlendirme yollarını kullanmaya başlamışlardır. Ülke olarak sorunun çözümünün aslında başka yerde olduğunu, yeni yapılan her yolun, kavşağın, köprünün sadece bir kaç yıl içinde yine otomobiller tarafından doldurulduğunu ve böylece harcanan paraların heba olduğunu Maalesef anlayabilmiş değiliz. Otomotiv endüstrisini lokomotif ihraç ürünü odağı olarak benimseyen Türkiye, yüksek teknoloji üretimine geçemediği, ar-ge yatırımlarını arttıramadığı ve tarımsal ihracat kapasitesini çoğaltıp tarımını yeterince planlayamadığı için otomobilin hayatın içerisinde önemli bir aktör olmaktan maalesef çıkaramıyor. Ayda 3-5bin arası aracın trafiğe katıldığı İzmir gibi bir şehirde trafiğe katılan her yeni araç için ilave yol, ilave park yeri, köprü, kavşak geçişi yatırımları yapmak gerekiyor. Coğrafi olarak bu hacim ihtiyacı gün geçtikçe şehir içindeki parkları, çocuk oyun alanlarını ve tarım arazilerini tehdit ediyor.

Dünyanın daha az otomobil hatta otomobilsiz kent günleri ile araçlardan arındırmaya çalıştığı şehir perspektifini paylaşarak, daha sağlıklı, yaya ve engelli yurttaşları rahatça hareket edebildiği, bisikletin kendine daha güvenli alanlar bulduğu hep birlikte yaşanabilir şehirler yaratabilmek dileğiyle...

 

ARALIK SAYISI SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi