AYŞE SOYKIRAY / İZ GAZETE - 1949 tarihinde İstanbul‘da doğan Tiyatro ve Televizyon/ Sinema oyuncusu Cezmi Baskın’ın Gençliği Bakırköy’de geçti. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde eğitimini tamamladıktan sonra, İstanbul Bakırköy Halk Evi’nde tiyatroya amatör olarak başladı. Daha sonra Bakırköy Halk Evi tiyatrosunda stajyer oyuncu olarak çalıştı. Ankara Sanat Tiyatrosu ve Devlet Tiyatroları kadrolarında yer alarak çeşitli oyunlarda yer aldı ve tiyatro kariyerini ilerletti. İki sezon İzmir Devlet Tiyatrosu’nda görev yaptıktan sonra yine Ankara Sanat Tiyatrosu’na geldi. Sinema filmleri, TV dizileri ve tiyatroyu yan yana yürüttü. Son olarak 22 Aralık tarihinde ‘Bir Picasso Lütfen’ adlı oyunun prömiyeri ile İzmir Sanat Sahnesi’nde sahne aldı. Cezmi Baskın, 20. Yüzyılın en bilinen sanatçılarından Picasso’nun yaşamının anlatıldığı oyunda, Picasso’yu canlandırdı.

Sanat ve yeni oyunu üzerine Cezmi Baskın ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi:

Bir Picasso Lütfen oyunu politik bir oyun mu?

Aslında tam olarak politik bir oyun diyemeyiz. Picasso’nun hem kendi yaşamından hem de sanatından kesitler sunuluyor. Oyun kısaca şöyle; Naziler Picasso’nun resimlerini dejenere buluyor, o nedenle resimlerini yakmak istiyorlar. Picasso da buna karşı geliyor ve resimlerine sahip çıkıyor. Kısaca Picasso bugünü çizip yarına bakıyor.

Oyunun yönetmeni Cengiz Toraman ile çalışmak nasıl bir duygu?

Cengiz ile birlikte çalışmak çok keyifli. Çok yaratıcı bir arkadaşım. Oyuncusuna çok fazla özgürlük tanıyan bir yönetmen. Deneyimlerimi ortaya çıkartmama izin verdi. İyi bir uyum sağladık ve hep birlikte oyunu çıkarttık. Güzel bir oyun çıktığını düşünüyoruz.

‘OYUN İNSANLARIN KİŞİLİKLERİNE SAHİP ÇIKMASI GEREKTİĞİNİ ÖĞRETİYOR’

Oyun izleyicilere nasıl bir mesaj aktarıyor?

Oyun hem sanatsal hem politik açıdan Picasso gibi büyük ve değerli bir sanatçının hayatından izler taşıyor. Seyircilerin bu oyunu izlemelerinde yarar var. Çünkü oyunumuz insanların eserlerine ve kendi kişiliklerine sahip çıkmaları gerektiğini öğretiyor.

Oyunda, sanatın baskı altında olduğu anlatılıyor. Bu durumu günümüz dünyasında nasıl değerlendiriyorsunuz?

Baskı altındaki ülkelerde, sanata baskı her zaman olacak bir şey. Bizim de sanatçılar ve toplum olarak bununla mücadele etmemiz gerekiyor. Bu açıdan sanatın baskı altından kurtulması gerekiyor. Oyunda anlattığımız hikayenin geçtiği ülkelerde artık böyle durumlar olmuyor. O ülkeler kültürel gelişimlerini tamamlamış ülkeler. Ama biz ne yazık ki ülke olarak hala kültürel gelişimimizi pek tamamlamış sayılmayız. Bizde sanat baskı altında. Günümüzde başka ülkelerde, sanatın baskı altında olması bile düşünülemiyor. Arkadaşlarımız içeride. Birçok arkadaşımızın oyunları yasaklanıyor, oynatılmıyor. İnsanlar korkularından oyunları izlemeye gidemiyor. Ama oyunları izlemek insanların hakkı.

‘SANAT TOPLUM İÇİNDİR’

Sanat ve toplumun birbirine destek olması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Sanatçılar her ne kadar toplum adına çaba gösteriyorsa, aynı desteğin toplumdan da gelmesi gerekiyor ki sanatımız bir anlam bulabilsin. Bu noktada sanat toplum içindir diyebiliriz. Bir sanatçı sahneye toplumu unutarak çıkmamalı. Oyundan sonra da seyirciyi düşündürmeli. Aslında sanatı biz araç olarak görüyoruz. Düşüncelerimizi aktarabildiğimiz her türlü duygusal, politik ve eğitim aracı olarak tanımlayabiliriz.

İşletim kültürü açısından televizyon ve sinemayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşletim kültürü açısından böyle bir toplumda iktidarın denetimi, baskısı ve propagandası altında olan televizyonun, hakim güçlerin elinde bulunması tesadüf değil. Onlar kendi propagandalarını ve beyin yıkama faaliyetlerini sürdürüyor. Biz de buna karşı düzgün bir sanat yapıp, halkın uyanmasını, direnmesini sağlamak için sanat yapma çabasına devam etmeliyiz.

‘SANAT KENDİNİ TAMİR EDEBİLEN BİR ÜST YAPI KURUMU’

Sanat baskı altında daha mı iyi üretilir?

Özellikle mizah ve sanat baskı dönemlerinde çok daha kıvrak bir zekaya sahip oluyor. Yasakları delecek ve yasakların etrafından dolaşacak bir form, dil, biçim arayışı içerisine giriyor. Bu da sanatın kendi kendini yenilemesi ve yükselmesi açısından faydalı. Ama tabi baskı faydalı değil. Bu açıdan sanat kendini tamir edebilen bir üst yapı kurumu. Sanat, yasak olan durumları, yasak olmayacak bir şekilde söylemenin yolunu öğretiyor.

Cezmi Baskın ile yaptığımız sohbetin ardından, ‘Bir Picasso Lütfen’ oyununun yönetmeni Cengiz Toraman ile de keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

‘İZMİR’DE PİCASSO’YU İLK KEZ BİZ OYNUYORUZ’

İzmir seyircisini nasıl bir oyun bekliyor?

Oyunun ana konusu Picasso. 20. Yüz yılın gelmiş geçmiş en önemli sanatçılarından biri. Picasso’nun evrenini tanımak açısından önemli bir oyun olduğunu düşünüyorum. Amerika’da oynandığı dönemde çok ses getirdi. Pek çok ülkede oynandı. Ülkemizde de İstanbul’da iki kez sahnelendi. Ama İzmir’de ilk kez biz oynuyoruz. Oyun 1941 yılının Paris’inde geçiyor. Oyunda 2. Dünya savaşı hakim ve Nazi Almanya’sının izlerini sürdürdüğü bir dönemde geçiyor. Naziler, Picasso’dan ilginç bir sebep için tablolarını istiyor. Picasso da tablolarını vermek istemiyor… İzleyiciyi kısaca düşündürücü, eğlendirici ve ilgi çekici bir oyun bekliyor diyebilirim.

Oyunda Picasso’nun politik mi yoksa sanatsal yönünü mü ele aldınız?

Öncelikle Picasso’nun yaşadığı dönem oldukça fırtınalı bir dönem. Çok büyük alt üst oluşların meydana geldiği yıllar. 1. Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, ekonomik krizler gibi… O çağda insanların yaşam standartları oldukça zor. Öte yandan bu alt üst oluş sanatçılar tarafından önemli imkanlara dönüştürülüyor. Picasso da o sanatçılardan biri. Oyunumuz bu alt üst oluşun yansımalarını gösteriyor. Bu nedenle biz Picasso’nun hem sanatsal hem de biraz politik yönlerine değindik.

‘SANAT OTORİTEYE KARŞI BİR BAŞKALDIRIŞTIR’

Politika ve sanat ilişkisini nasıl yorumlarsınız?

Elbette her insanın siyasal bir duruşu vardır. İnsanlar genellikle sanatçıların politika ile ilgili tutumlarını yargılıyor. Aslında sanatçılar da politika ile ilgilenmek istemiyor ama politika sanatla ilgilendiği için, sanatçılar da mecburen ilgilenmek zorunda… Her sanatçı bilir ki otorite ve iktidar sanatçılara yönelik bir baskı oluşturmaya çalışır. Çünkü iktidar ve otoriteler sanatı kendi kontrol alanlarında tutmak ister. Sanatta özü gereği otoriteye ve geleneğe karşı bir başkaldırıştır. Sanat yapısı gereği devrimcidir, dönüştürücüdür, geliştiricidir.

Cezmi Baskın’a sorduğum soruyu size de sormak istiyorum. Sanat baskı altında daha mı iyi üretilir?

Sanat baskı altında gelişemez. Sanat mutlaka özgür bir ortam ister. Özgür alanlarda çiçek verir ve renklenir. Hiçbir şey baskı altında güzel olamaz.

‘SANATÇININ TUTUMU GELECEĞİ BELİRLER’

‘Bir Picasso Lütfen’ oyununda anlatılan dönem ile şu an ki Türkiye’yi karşılaştırabilir misiniz?

Bu dönemler arasındaki farklılık veya benzerlik her ne ise bunun pek bir önemi yok. Her insanın kendine ‘Baskı karşısında benim tutumum ne?’ diye sormalı. Türkiye’de birilerinin sanatçıların sürekli bir bedel ödemesini talep ediyormuş gibi bir hissi var. Bir ülkenin sadece sanatçıları yok, ülkeyi oluşturan pek çok unsur var. İktidarlar her zaman sanat üzerinde baskı kurmak ister. Bu da iktidarın doğal yapısından gelir. Sanatta doğal yapısı gereği itiraz eder. Çünkü sanatçılar kafes içerisine alınabilecek insanlar değil. Oyunda da belirttiğim gibi bu soru için şunu söyleyebilirim: Sanatçının tutumu geleceği belirler. Eğer sanatçı otorite karşısında boyun eğerse, sesini çıkartmazsa, ülkenin karanlık geleceğinin zemini yaratılmış olur. Seçim insanlarındır.

Editör: Haber Merkezi