Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.

Mustafa Kemal ATATÜRK

NEVZAT KAVALAR* / İZ DERGİ- Büyük önderimizi 79.ölüm yıldönümün de büyük bir özlem ve rahmetle andık. Her yıl olduğu gibi Anıtkabir ziyaretçiler le doldu taştı. Her yaştan insanlar büyük bir saygı ile Atamıza koştular. Ülkemizin her köşesinde adeta yaşam durdu.

“Beni görmek demek ille yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu yeter” diyen büyük önder, Atam seni anlıyoruz, Atam, senin ilke ve devrimlerinle yaşıyoruz.

Her birimizin, yurttaşlarımızın adeta haykırarak Atamızı sahiplenmesini iyi anlamamız gerekir diye düşünüyorum. Halkımızın atamızı anladığı kadar hükümetler de anlamış olsaydı, bu gün yaşadığımız sorunları yaşıyor olur muyduk?

Eğitim de pozitif bilimlerden ve akılcılıktan uzaklaşma , ‘dindar ve kindar’ nesiller yetiştirme çabası, hali hazırda tüm hızıyla devam etmekte. Eğitimi tarikatlara açma çabalarını, tarikat cemaat vakıfları ile yapılan eğitim protokollerini her gün gazetelerde okuyoruz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin ‘hükümetin’ ‘ideallerine’ uygun okullara yönlendirilmesi ve bu konuda yaptıkları düzenlemeler ve saymakla bitmeyecek hatalar sonucunda; İşte hükümetin eğitimi getirdiği nokta; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) “2016 Tek Bakışta Eğitim” adlı yıllık raporunda, Türkiye, 38 OECD üyesi ülke arasında 35. sırada yer aldı. Oysa iyi eğitimli kuşaklar yetiştirme temel ödevlerimizden biri idi. Görece iyi okullarımız da okuyan gençlerimizin geleceğini Batıda araması da işin ayrı boyutu…

Tarikat ve cemaatlerin eğitim kurumlarından başlayarak yarattıkları örgütlenme sonrasın da, siyasi iktidarlar eliyle kazandıkları güçle, toplumumuza 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile yaşattıkları garabet de ortada.

 Bugün yurttaşlarımızın devlete, hükümete, yargıya olan büyük güvensizliğinin kaynağı da yine bu kurumlar da ki tarikat, cemaat yapılanmaları değil mi?

 Yeni Medeni Yasa ile (1926) da kadınlar ilk kez 2. sınıf insan olmaktan kurtularak yasa önünde gerçek anlamda eşit yurttaş hakkına sahip oldular. Mirastan eşit pay, mahkemede tanıklıkta eşitlik hakkı edindiler. Medeni Yasa’da 2011 değişikliği ile de ‘koca’nın ailenin reisi olması kuralı da kaldırıldı, karı-koca eşit hak ve yükümlülük üstlendi. Bu kazanımları özellikle kadınlarımızın ve erkeklerimizin birlikte koruması gerek. Aksi halde müftülüklere nikâh kıyma yetkisi ile başlayan ve nereye kadar gideceği belli olmayan hükümetin, cumhuriyetimizin bir başka kazanımını da yerle bir etmesi an meselesi.

Oysa büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır”  diyerek bizlere bugünleri anlatmamış mıydı?

Hemen yanı başımızda sınır komşumuz iki ülke, emperyalizm eli ile yaşanan iç savaş ve yıkım yaşıyor. Ülkemizde 4 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı akrabalarımız, komşularımız var. Evlerinden yurtlarından oldular. İşlerinden aşlarından oldular. Yüz binlercesi canlarından oldular.

Büyük önderimizin Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini unutanlar ve anlamayanlar, emperyalist güçlerle kol kola girenler bu yıkım ve vahşetin maalesef ortağı oldular.

Ekonomik durumumuz da farklı mı? Atatürk, Türkiye İktisat Kongresini açış konuşmasında; “Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır” diyerek, çok önemli bir mesaj vermişti. O’nun ekonomi politikası; denk bütçe, savurganlığın önlenmesi, ihracatın ithalatı karşılaması (yani, dış ticaret açığı olmaması), enflasyonsuz hızlı kalkınma ve sosyal adalet ilkelerine dayanmaktaydı.

Günümüzdeki (2017 yılı) on aylık cari açık 54 milyar Dolardır… Artık Samanı bile ithal eden bir ülke haline geldik. ‘Köylü milletin efendisidir’ dedi, anlamadık. Şimdi köylümüz ekemiyor biçemiyor, ürün yetiştiremiyor. Yetiştirdiğini de değerine satamıyor. Atamızı anlamaktan aciz hükümetlerin köylümüzü getirdiği yer burası. Sanayinin ve sanayicimizin hali de malumunuz.

Son on yılda ülkemizde ve çevremizde olup bitenler onun ne kadar ileri görüşlü bir lider olduğunu bir kez daha tescilledi.

Yukarıda belirli başlıklarda anlatmaya özetlemeye çalıştığım gibi Bizim büyük bir liderimiz ve önderimiz var. Onun ilke ve devrimlerine sahip çıkmak hepimizin asli görevi. Ülkemizi ve yurdumuzu seviyorsak onun izinden ayrılmamak zorundayız.

Şimdi önümüzde somut bir görevimiz var: Ülkemizi; büyük önderimizin dediği gibi,  çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak…

Görevimizin ön koşulu da 2019 yılında yapılacak yerel seçimler ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde; Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde partimizi iktidara taşımak ve seçimleri kazanmaktır.

İzmir özelinde ise hedefimiz 30 ilçe ve Büyükşehir Belediye başkanlığının kazanılmasıdır.

Sosyal ve çağdaş belediyecilik anlayışını, İzmir’imizin ve yurdumuzun her yerinde hâkim kılmaktır. Tek adam rejimine karşı; parlamenter demokrasimize sahip çıkabilmek için aşacağımız ilk eşik budur.

2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ülkemiz için hayati önemdedir. Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanarak, demokrasimizin yaşadığı tahribatı onarmak durumundayız. Tek adam rejimine dur demeliyiz.

Anayasamızın ikinci maddesinde ifade edildiği üzere demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti’ni, parlamenter demokrasiyi tüm kurum ve kuruluşları ile özgürlükçü ve çağdaş bir anlayışla yeniden inşa etmeliyiz.

Ekonomisi güçlü, adil bir gelir dağılımına sahip, yüksek katma değerli ürünler üretebilen, eğitim seviyesi çağı yakalamış, hukukun üstünlüğünü esas almış, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmış bir ülkenin hayal olmadığını kanıtlamak ve O’na layık olmak zorundayız.

*CHP Bornova İlçe Başkanı

Editör: Haber Merkezi