Uğraş Vatandaş

 

Öncelikle biraz sizi tanıyalım. Özgeçmişinizi ve meslek yaşantınızı öğrenelim.

1974 yılında İzmir'de doğdum. Eğitim hayatımın tamamı İzmir'de geçti. Son olarak Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nden mezun oldum. Meslek hayatım üniversitede okurken başladı. 1994 yılında Tercüman gazetesinin son 8 ayında stajyer olarak mesleğe adım attım. Tercüman kapanınca televizyonculuk hayatım başladı. Yaklaşık 10 yıl İzmir'deki yerel televizyonlarda çalıştım. Gece muhabirliği ile başladım, sonra gündüze geçip polis muhabirliği ile devam ettim. Yazılı basına 2005 yılında haftalık yayınlanan Kent gazetesi ile döndüm. Polis muhabirliğim sona erdi ve ekonomi muhabiri olarak yoluma devam ettim. Değişik gazete ve dergilerde çalıştıktan sonra 2013 yılında Posta gazetesi Ege Bürosu'na girdim ve halen orada editör olarak çalışmaktayım.

İzmir’de birçok basın kuruluşunda bulunmuş birisi olarak İzmir basınını nasıl tarif edersiniz?

İzmir'in her şeyinde olduğu gibi basın sektörü de İstanbul ile Ankara'nın arasında sıkışmış kalmış durumda. Sermaye ve ekonominin merkezi İstanbul, siyasetin merkezi ise Ankara. Doğal olarak Türkiye'de her şey İstanbul ve Ankara'nın üzerinde dönerken sizin İzmir'den bazı şeyleri değiştirmeniz zor oluyor. Sonuçta ulusal gazetelerin merkezi İstanbul'da. Ankara da siyaseten vazgeçilemez noktada olduğu için İzmir'in çok da bir önemi kalmıyor bana kalırsa. Yani İstanbul için İzmir ile Hakkari arasında bir fark yok. İkisi de taşra. Yani buradan yaptığınız haberler çok da fazla dikkate alınmıyor. Bazen ağzınızla kuş tutsanız ulusala haber sokmanız mümkün olmuyor. Tabi 15-20 kişinin öldüğü bir kaza ya da belediye başkanlarının tutuklandığı bir operasyon olmadığı sürece. Yerel gazeteler ise Basın İlan Kurumu'na mahkum olmuş durumda. Maalesef diğer bazı Anadolu kentlerinde gördüğümüz gibi İzmirliler yerel gazetelerine sahip çıkmıyor. Aslında bir noktada bu durum onların da ne kadar yerel gazetecilik yaptığı ile ilgili. Ekonomik kaygılar gazeteciliğin önüne geçince yapacak çok da fazla şey kalmıyor. Ama bunca sıkıntı ve imkansızlıkları rağmen yerel gazeteleri yaşatanlara da teşekkür etmek gerekir.

Meslek hayatınız boyunca yaşadıklarınızı göz önüne getirdiğinizde İzmir’de gazetecilik yapmak nasıl anlatılır?

Bazen çok keyifli, bazen havanda su dövmek gibi anlamsız ve gereksiz, bazen de umutsuzca bir çırpınış. Dünyada çoğu şeyde olduğu gibi gazetecilik de şekil ve boyut değiştirdi aslında. Galiba insanların haber alma özgürlüğünü yerine getirme görevi ve sorumluluğu eskisi kadar önemli değil artık. İnsanların da bununla ne kadar ilgilendiği, ya da ne kadar umursadıkları konusunda da ciddi şüphelerim var aslında. Her şeye rağmen bütün arkadaşlarımın yaptığı gibi elimizden geldiğince mesleğimizin gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz.

Sektörün genelde de İzmir’de de bir tıkanıklık yaşadığı ve daraldığı gibi yorumlar var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özel sektör mantığı için birçok gazete, dergi, tv, internet sitesi kapanıyor, çalışan arkadaşlarımız işsiz kalıyor. Artık ne kadar yetenekli bir gazeteci olduğunuzla da ilgili değil bazı şeyler. Şartlar, bağlantılar ve ekonomik beklentiler çalışanların kolayca feda edilebilmesine neden olabiliyor. İzmir'de zaten kısıtlı olan piyasa maalesef daha da daralıyor.

Unutamadığınız, sizin için önem arz eden bir mesleki hikayeniz var mı?

Televizyonlarda çalıştığım dönemde, askerde gözlerini kaybettiğini iddia eden bir gencin haberi yapmıştım, daha doğrusu az daha aldanıp yapıyordum. Güneydoğu'daki askerlik görevinden yeni gelmiş bir gazeteci olarak askerlik sırasında gözlerini kaybettiğini ve ablasının mallarına el koyduğunu iddia eden bir gencin hikayesiydi bu. Gözlerini nasıl kaybettiğini her sorduğumda o konuya girmek istemediğini, kendini kötü hissettiğini söyleyen delikanlı meğer bizi kandırmaya çalışmış. Bunu da bir türlü telefonunu vermediği ablasının bize ulaşması ile anladık. Elinden alındığını iddia ettiği işyerinin önünde yaptığımız çekimden haberdar olan ablası bana ulaştı ve olayın iç yüzünü anlattı. Bu delikanlının gözlerini askerlik faaliyeti nedeniyle değil kolonya içerken kaybettiğini söyledi ve ellerinden geldiği kadar yardım ettiklerini ama artık baş edemediklerini ağlayarak anlattı. Böylece ben de meslek hayatımın en güzel dersini aldım. Bir daha asla kişisel duygularımı işime karıştırmadım ve karşı tarafın görüşünü almadan birini suçlamadım.

Genç meslektaşlarınıza ve gazeteci olmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?

Maalesef eğitim sistemimizdeki çarpıklık iletişim fakültelerinde had safhaya çıkmış durumda. Neredeyse her üniversitenin bir iletişim fakültesi var. Piyasa her geçen gün daralırken her yıl binlerce genç bu fakültelerden mezun oluyor. Kurdukları hayaller de başlarına yıkılıyor tabii ki. Bana göre gazeteci olmak için iletişim fakültesi bitirmeye gerek yok. Tabii ki yüksek öğrenim önemli, üniversite mezunu olmak önemli ama iletişim fakültesinden mezun olan arkadaşlarım kendilerini hemen gazeteci olarak görmesinler. Yapabiliyorlarsa mutlaka okurken, öğrenmek için bile olsa çalışmaya gayret etsinler. Mutlaka genel gazetecilik tanımı içinde bir uzmanlık alanı için (ekonomi, sağlık, politika, savaş muhabirliği gibi) kendilerini hazırlamaya başlasınlar. Bir de acı çekmeye hazır olsunlar. Bu iş başka türlü yapılmıyor çünkü. 

Editör: Haber Merkezi