İnsan ne zaman ölür? Bu soruya herkes farklı yanıt verebilir diye düşünüyorum.

Ben kendi soruma ise idealleri, uğruna mücadele ettiği değerleri yok olunca diye yanıtlamayı tercih ediyorum.

Birde başka bir açıdan yanıtlamak istiyorum. Doğanın diyalektiğine inanan biri olarak farklı bir vurguyu daha dillendirmek istiyorum. İnsan fiziken dönüştüğü zaman (yani yaşamı son bulduğunda) geride kalanlara anılar bırakır. Onu yaşatanlardan biri de anılarıdır. O anılar bizi doğanın bağrına yolcu ettiklerimizle bir köprü oluşturur.

Bu köprülerden biri de sevgili yoldaşım Devrimci Öğretmen Mustafa Ersan'la yollarımızı birleştirir. Mustafa Ersan'ı 3 yıl önce sonsuzluğa uğurlamıştık. Mustafa Ersan bir devrimci, diyalektik materyalizmi kendine kılavuz edinmişti. O günü bugün gibi hatırlıyorum, unutmam da zaten mümkün değil...

Fiziken aramızdan ayrıldığı saatlerin ardından, Cevdet Aktaş'la birlikte, 9 Eylül Hastanesinin morgunda Mustafa yoldaşıma son banyosunu yaptırırken bir şeyi fark ettim. Yüzüne her su döküldüğünde sevgili yoldaşım sanki gülümsüyor ve doğanın kalbine yaptığı yolculuğun mutluluğunu yaşıyordu.

Sonra dışarı çıkıp, sevgili yoldaşımız Sevgi Ersan'a, 
"Mustafa Hocam, köken olarak Alevi istersen Narlıdere Cemevi'nden uğurlayabiliriz" dediğimde, Sevgi Ersan yoldaşım, kesin bir dille, "Mustafa'nın kesin vasiyeti var, dini tören istemedi. Evimin önünden uğurlayın." dedi. Dedikten sonra hazırlıklar böyle sürdü.

Evet, hayatının son nefesine kadar, devrimci değerlere sadık kalan doğanın diyalektiğine uygun olarak bir materyalist olarak yaşayan Mustafa Ersan, kendi iradesiyle buna uygun uğurlandı.

Şimdi bu yazıyı okuyanların bir kısmı bu yazı da nereden çıktı, böyle anma yazısı mı olur diye sorabilir. Tabii ki herkesin inancına, inançsızlığına saygım sonsuz... İsteyen istediği gibi düşünüp yaşayacağı gibi bu yaşamına uygun bir şekilde doğanın sonsuzluğuna uğurlanma hakkı olmalıdır. Sevgili yoldaşım Mustafa Ersan'ın, sevgili eşi Sevgi Ersan başta olmak üzere çocuklarını bir kez daha vasiyete sadık kaldıkları için kutluyorum.

Benim ki, küçük bir sorgulama düşünün bir kişi inanmıyorum diyor ve inanmadığı gibi yaşıyor ve beni son yolculuğuma böyle uğurlayın diyor. Sonra, sonra mı geride kalanlar kendi bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Örneğin bir gazete ilanı "filanca komünist partinin, filanca yoldaşımızın cenazesi filanca ibadethaneden kaldırılacak." Şimdi sormak istiyorum, bu doğru mu? Kesinlikle yaşadığı ve inandığı değerler açısından doğru değil. Herkes inancına ve inançsızlığına uygun uğurlanmalı. (Bu da benim vasiyetim aynı zamanda)

Bu yılda Mustafa Ersan'ın bir anısını paylaşarak yazıma devam edeceğim.

Devrimci Öğretmen Mustafa Ersan yoldaşı üç yıl önce bugün kaybetmiştik. Onu, bıyıklarının altındaki gülümsemesi ile hatırlıyorum, hatırlamaya da devam edeceğim.. Bir de anılar, daha çok da Sevgili eşi Sevgi Ersan Gül yoldaşımızın güzel anılarından...

Devrimci kalabilmek, devrimci olabilmekten çok daha zor. Örneğin eşi Sevgi, onu 12 Eylül askeri faşist darbecilerinin işkence tezgahlarına gönderirken ki "Cesedini kabul ederim, ihanetini asla" sözlerinde yatar aşk da kavga da...

Yani dedim ya devrimci kalabilmenin erdemi lafla olmuyor. Yüzünün akı ile işkencehane sınavını geçer; Mustafa Öğretmen...

Tam üç yıl oldu, seni kaybedeli... Dünyanın dört bir yanında kır çiçekleri doğanın kalbinde açmaya devam ediyor. Yine bir yerlerde bir çocuk ağlaması ile gülümsüyor, yine bir yerlerdeki son uğurlamayla hüzünleniyoruz.

Doğanın kendi devingenliği içinde yaşam devam ediyor.

Yani devri daim devam ediyor. Aynı zulümün ve kavganın devam ettiği gibi...

Aynı O büyük kavgamızı, uğruna çekilen acıları ve seni unutmayacağımız gibi...