Merhaba Bahattin Abi,

Kimi gün geç kalır insan bir yere, bir işe, bir gülümsemeye; o da fena ama hayata geç kalırsa işte o çok fena... Şunca zaman geçmiş aradan, tek satır olsun yaz(a)madan sana. Doğru ama geç kalmış ya da yazmamış da sayılmam. Yalnızca tanıdıkların değil, diyeceğini senden sonra söze, dizelere döken dostlar... Kiminle iki lafın belini kırmaya dursak ya kahve falından çıkıyorsun ya bir şiirin kalbinden ya da beyazından kadehlerin. Gülümsemelerde sen varsın, kahkahalarda sen; dayanışmada, dostlukta, paylaşmalarda, hüzünde sen... “ne çok sevmeyi özlemişiz/ ne çok sevilmeyi/ unuttuk yaşamanın tadını/ geldik gidiyoruz işte/ sevgiye hasret// haydi/ koysana bunun adını” arayışlarımızda da önce sen Bahattin Abi.

Aklım, akıl defterim, hasretim, mektubun başına oturma hevesim... şöyle kimsesiz bir köşeye sığındım.

“Hoş geldin abi, buyur?”

“Bana bir sade yapsana...” dedim.

“Sade?” sorusunu yapıştırdı.

“Kahve evlat, sade kahve!”

“Türk kahvesi mi, abi?”

Hani şu kırk yıl hatırı olan, dünyamızın kişiye özgü tek içeceğini, kahveyi, künyesini sayıp dökmeden içemez olduk! Yanında su da ister bu meret; o da unutulur oldu. Yemenin içmenin, oturup kalkmanın, muhabbetin... sayıp dökmeye ne gerek, hepsinin olmazsa olmazları vardı; çoğu bir yerlerde kaldı öylece... Dünya değişiyor, gelişiyor derken heybeden düşenlerin de farkında mı olsak!.. Tahta iskemleli açık hava sinemaları gibi yitip gidenler kervanında neler yok ki!

Akşamın bir vakti, varmışlar meyhaneye. O küçük tabaklarla donanmış masa. Göz açıp kapayıncaya silip süpürmüşler. Seslenmişler meyhaneciye, aynısından bir daha! Meyhaneci kapıyı göstermiş: “Bitişikte lokanta var. Gidin karnınızı doyurup gelin. Burası meyhane, lokanta değil!”

Hiçbiri kalmadı Bahattin Abi! Ne Yeşil Papağan ne Bodrum Restoran ne Şükran Lokantası ne de Ada Gazinosu. Şenlendirdiğiniz her mekânı saymak zor ne ki şu bir gerçek: Kalan varsa onlardan geriye/ bugüne, onun da havası değişti. Veysel Çıkmazında şimdi bıçkın delikanlılar oturuyor kapı önlerinde. En son Ferit’in Yeri’nde esti yeller. Öğle rakılarının namlı mekânı Bab-ı Âli de katıldı o kervana...

“Yıllar,” diyecek kadar geçmiş mi zaman? Yine o bildik mekânlardan birindeydi, adı kalmamış aklımda, Orhan Aksoy’un karikatür sergisi için toplaşmıştı yarenler. Orhan abiyi de tanırdın değil mi? Ekmek parası, sessizce çalışır; çok güzel çizer ve içerdi ama o denli az konuşurdu ki şaşardım o tükenmez sessizliğine. Bir gün fırsat doğmuş, sormuştum da “Ben dinlemeyi seviyorum Bekir. Dinleniyorum böyle olunca...” deyip yitmişti yine o sessizliğinde.

Hüseyin (Yurttaş) abi ne güzel anlatıyor:

Hani bir gün Çınar (Çığ) abilerde buluşacakmışsınız. Sağı solu belli olmaz erenler erken saatte dökülmüş. Siz de çalmışsınız kapıyı Aydın Yalkut’la. Kapıyı eşi açınca sesini kibar komşu çocuğu edasıyla inceltmiş, “Gülgun Teyze, biz Çınar kardeşimizle oynamaya geldik!” deyivermişsin.

Çınar abinin toplu şiirleri “Aslı Türküdür”le Aydın abinin, Hüseyin Yurttaş’ın çabasıyla yayımlanan “Albümlere Karışmak” (toplu şiirleri) kitabı senin “Yorgun Hüzün”e yoldaş oldular. Hangisinin sayfalarında gezinsem ötekiler de düşüyor aklıma... Yok, Onur (Şenli) abinin ne şiirleri kitaplaştı ne de anıları.

Bir hafta oldu olmadı, aldım bütün dostlarını yanıma, çıktığı günlerde “teşekkür, sevgi ve dostlukla” diyerek imzaladığın “Yorgun Hüzün”de dolaştım gün boyu. Kitaba ekli fotoğrafları gezinirken ne zamandır görüşemediğimizi anımsayıp aradım Savaş’ı. Alsancak’ın yeni mekânlarından Yel Değirmeni Kitabevinde oturduk, bir kahve içimi, uzun uzun seni, Olcay’ı, “Yorgun Hüzün”ü, şiirini, hayatı konuştuk. Hüznünü masada bıraktık, sevincini alıp kalktık. Dün de Olcay’ı aradım telefonla. Senin mesleğini başarıyla sürdürüyor, bilesin. Torunlar da büyüdü.

Yirmi yıl önce hazırladığım seçkiye de aldığım “Kızıma Mektuplar”ını hep “kızlarımıza mektuplar” diye okudum, anlattım, seslendirdim: gökyüzüne her baktığında/ insanlar olsun aklında kızım/ hem kara bulutları sev/ hem beyazları/ bulutları severken kızım/ unutma sakın insanları...

Sen/ biz “insan” dedikçe sanki tükenmekte insan Bahattin Abi!

Yüreğim İşte” şiirinin “sonsuz sevecenliği insanın/ bütün çiçeklere bulaşsın” dizelerinin altını kederle çizdim. insan sakat, insana dikkat, insan ansızın uçurum...” (Özge Sönmez) şimdi.

........................

Bahattin A. Ertük (şair/ 1943-5 Ekim 1997)

Yorgun Hüzün”, Bahattin A. Ertük, şiir, İleri Kitabevi Yayınları, Kasım 1996, İzmir

agy

Aslı Türküdür”, Çınar Çığ, şiir, Atadost Yayınları, 2000, İzmir

Albümlere Karışmak”, Aydın Yalkut, şiir, Destek Yayınları, Mart 2016, İstanbul

‘Kanatlı Sözler’ Bahçesi-Çocuklar İçin Şiir Kitabı”, haz. Y. Bekir Yurdakul, seçki, Mavibulut Yayınları, 2006 (9. baskı 2017), İstanbul