Merhaba Aykut Abi,

Bu yıl pastırma yazı erkenci sanki. Havada epeydir, insanı kucaklayıp sokağa bırakan bir edebiyat hoşluğu var. Sonyaz yağmurları tıklatıp geçiyor camları. Ceviz hasadı da bitti. Şimdi başaklama vaktidir. Sincaplar dolanıyor ceviz dallarında. Sesi duyulmuyor kargaların. Sararan, kızaran yapraklar, rüzgârları beklemeden ayrılıyor evden. Bir tatlı hüzün eşlik ediyor güneşin ağırdan ufka vardığı akşamüstleri çoğalan kederimize...

Sonbahar, som bir bahar gibi salınsa da endişe, koyakları; ürkeklik, sokak başlarını; korku (salgın korkusu, işsizlik-açlık kokusu), dağları bekliyor. Nerdeyse bir yıldır, “coronavirüs” namıyla dünya kazan o kepçe bir de salgınımız var. Her gün onlarca, yüzlerce insan ölüyor.

İnsan insandan uzak, insan insana sarılmadan... Ah Aykut Abi, “canım ne çekiyor biliyor musun/ bir fincan dostluk/ dirsekler bitişik/ omuz omuza...”Uzaktan dirsek selamını saymazsak fincanlar uzak, omuzlar düşük, bakışlar kırgın kaç zamandır.

Sevgili Aykut Abi,

Hiç hoşuna gitmeyen işler bunlar senin. Girmeli insan bir sokağa, varmalı kentin bütün mahallelerine... Sonra köylerin hatırını sormalı bir bir. Oysa sokaklar, mahalleler, köyler, kentler gün geçtikçe daha hırçın, daha güvensiz, daha terk edilmiş. “Sokaklar bizimdi!” çocukluk çağlarımızdan eser kalmadı. Sokağı kendi başına keşfedemezse, odadan odaya yaşayıp giderse, hele ki okuldan da ayrı düşerse nasıl büyür çocuklar abi! “can kardeşim/ bir ah ki ah/ çayları dem tutmuyor/ ahval kötü/ geniş bir avludayım ya/ güneşi göremiyorum” diyorsun ya... 1983’te yazdığın bu dizeler bugüne söylenmiş gibi. Yazının (şiirin) zamana yenik düşmemesi bu bence.

Bir fotoğrafını istemiştim, onca zaman geçmiş, telefondaki sesin hâlâ kulağımda, İzmir İzmir’de miydi, şiirinle birlikte yer alsın hevesiyle, çok sürmeden, çıkıp gelmişti postadan; kucağında udun, zarfın üstünde inci gibi döktürdüğün yazınla adresim... Süryani’nin arasında buldum onu. O zamanlarda da konuşmuştuk, gülümseyip geçmiştin... Sahi, sende bu şiir damarı niye sustu ki bir tanecik kitapla? Yüreğinin derinlerinden gülümsemeni aldım yanıma, girdim yeniden Süryani dediğin bahçene... Kapakta M. Chagall’ın tablosuna dalmışken elektrik kesildi.

Yok abi, kâğıdı kalemi sevsem de (Yazım da seninki gibi güzeldir, bilirsin!) ne zamandır doğrudan bilgisayara yazıyorum her ne olursa. Oysa (çoğu dostlardan armağan) ne güzel defterlerim var!.. Arada hatırlarını sorup tozlarını alıyorum. Bilmem artık onlar ne işe yarar. Yakın bir dostum var; meslektaşım, şair, müzisyen Erkan Karakiraz; tanımanı isterdim, o da düşkündür defterlere: şiir, deneme, nota... hepsini onlara yazar. Belki kimilerini ona veririm; sözüm de var.

Kalktım masadan, Chagall deyince düşmüştü aklıma, kitaplığımdan Şagali’nin Düşleri’ne uzandım. Asuman Portakal’ın geçen yılın sonlarında yayımlanan öyküleri. Chagall’ın altı tablosundan yola çıkarak hayatı, alışkanlıkla yaptıklarımızı sorgulayan, düşlerimizin kıymetinin anımsatan sıkı öyküler bunlar; okusan severdin.

Neyse ki çabuk geldi elektrik. Bir de kuşlar doluştu balkonumuza yaslanan ağaçlara. Kırlangıçlar gideli çok oldu ama serçeler buralı. Adını sanını bilmediğim başka kuşlar da var. Karatavuk, bir de sığırcıklar...

Aykut Abi, hepsini bizim bahçede topladım, ötüşüp duruyorlar. Ondandır “kuş sesleriyle dolu mektubum.

***

Süryani’nin bütün pencerelerini açtım. Tom Sawyer’ın Kitap Okuduğu Kulübe (Faruk Duman), Son Okur (R. Piglia), Harfler ve Notalar (H. Ali Toptaş), Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya (Şükrü Erbaş), Anlatmak İçin Yaşamak (G. G. Marquez)... Bahçe ne kalabalık ve ne güzel! Her biri bir ağaç altından gülümsüyor. Çünkü bugün 29 Ekim; “sokaklar alabildiğine cumhuriyet bayramı” yıllarından döne döne geldiğimiz “İnadına bayram!” günlerinden biri, birincisi... Biz çok daha “hakça”sını, “emekten yana”sını düşlerken bugün yaşadıklarımız düşseydi aklımıza, çok değil kırk yıl önce, aklımız düşerdi elimizden.

Bugün, her haksızlığın kovanına ömür boyu, inadına çomak sokmuş, Ekmek Parası’nın ötesi Zıkkımın Kökü diyen Muzaffer İzgü’nün doğum günü. O da seninle bir kaçtı bizim avludan.

Uzun lafın kısası Aykut Abi, “tahta bavulu/ kuşları/ ve gariban tavrıyla/ şehre indi güz” ve biz, sencileyin, “...arkamızı yaslayıp kitaplarımıza/ bir yumruk koyduk/ puştluğun süslü camlarına.

Seni “bir sevda ustası” bilen Okan Yüksel ve hepimiz sana özlemle gülümseriz o bahçeden.

........................

Aykut Poturoğlu (gazeteci, şair/ 1940-1 Kasım 2017)

Mektupta yer alan bu (ve sonraki) dizeler Aykut Poturoğlu’nun Süryani adını verdiği kitabındandır.

Süryani, Aykut Poturoğlu, şiir, Beşeri Yayınevi, 1997, İzmir

Şagali’nin Düşleri, Asuman Portakal, öykü, Altın Kitaplar, Kasım 2019, İstanbul