Bundan 103 yıl önce, diye başlasam yazıma, genç okuyucularımız belki de bir masal, bir hikâye anlattığımızı sanacaklar. Öyle ya, gerçekten de yaşananlar, bugünden bakınca ne kadar da uzak geliyor hepimize...

Ders kitaplarından öğrendikçe tarihimizi, ya koyu bir hamasetin içine düşüyoruz ya da sıkıcı, kuru bir metin okumanın rehavetine bürünüyoruz. Oysaki savaş, tarih kitaplarından okunduğu gibi 10 dakikada bitmiyor.

Yaşanan acılar?

Hastalıklar, yoksulluk, açlık, ihanet, işgal, sürgün, yaşamını yitirenler, onuru çiğnenenler, tecavüze uğrayanlar, evleri, barkları, yurtları yakılanlar, bin yıllık ata topraklarını terk etmek zorunda kalanlar... Ya onların yaşadıkları? Bunları kitaplardan okumak ayrı, yaşamak ayrı.

Biliyorum ve farkındayım, bir ulusun kurtuluşundan, kuruluşuna imza atan İzmir'in hikayesini anlatmaya değil bu sütun, ciltlerce kitap yetmez.

Evet, bundan tam 103 yıl önce asıl adı Osman Nevres olan genç bir yurtsever emperyalizmin maşalığına soyunan işgalcilere karşı ilk kurşunu bugün Pasaport diye bilinen yerde karaya çıkan Yunan bayraktarlarına sıkıyordu.

Osman Nevres, bilinen adıyla Hasan Tahsin, Teşkilatı Mahsusa üyesi bir eylem adamıydı.

İdealist, maceraperest, ittihatçı, teşkilat-ı mahsusacı, gazeteci, yurtsever gencin otuz bir yıllık yaşamı aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin batı emperyalizmi karşısında çözülüşü ile paralellik taşımaktaydı.

Tarihi kaynaklardan biliyoruz ki, o gün işgale karşı isyan eden, direnen sadece Hasan Tahsin (Osman Nevres) değildi. İzmir'de o gün çok sayıda yurtsever işgale karşı tepki koydu. Kaynaklara göre ilk gün öldürülen İzmirlilerin sayısı 300 ila 400 arasındaydı.

19 Mayıs 1919 tarihli New York Times gazetesi, işgalin ilk günü 300 Türk'ün ve 100 Yunan'ın öldüğünü yazdı.

Ergün Aybars Hocaya göre işgalin ilk günü İzmir'de 400 Türk öldürüldü. 15-16 Mayıs arası çevredeki köylerde ve kazalarda yaşanan olaylar ile 5.000 kadar Türk öldürüldü.

(Ergün Aybars: Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, Ege Üniversitesi Basımevi, 1986, sayfa 139-145)

Yıllarca Osman Nevres'in bilinen adıyla Hasan Tahsin'in adı anılmadı. Genç Cumhuriyet belki resmî ideolojisi gereği, sosyalist ve ittihatçı bir yurtseverin kahraman olarak anılmasını istememişti, ayrıca işgal yıllarında o kadar çok kahramanlıklar yaşanmıştı ki onların pek çoğu gibi Hasan Tahsin'in adı da unutulup gidecekti.

Ancak İzmirli gazeteciler ve tarihçiler buna izin vermedi. Kurtuluş Savaşı dönemi İzmir'i konusunda uzman olan İzmirli usta gazeteci-yazar Yaşar Aksoy'un kitaplarında ve yazılarında bu isimleri ve kaynakları bulmak mümkün.

Ne zaman ki Yunanlılar, katil İzmir Rum Metropoliti Papaz Hrisostomos’un heykelini, Pire’ye, Atina Nea Simirni’ye dikmeye karar verdiler, Hasan Tahsin hak ettiği değeri buldu.

Ancak, İlk Kurşun Anıtı dikilirken bile tartışmalar oldu. Fesli Kadir ve onun gibi Cumhuriyet'e düşman figürler Hasan Tahsin'in hayali bir kahraman olduğunu iddia ettiler.

Oysa Hasan Tahsin (Osman Nevres) işgal öncesinde İzmir'de ittihatçı örgütlenme için mücadele eden, Anadolu'ya silah sevkiyatı yapan, çıkardığı Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) gazetesi ile halkı direnişe çağıran bir yurtseverdi.

Hasan Tahsin ve İzmir'in işgali ve direniş günleriyle ilgili her türlü bilgiyi Yaşar Aksoy'un seri olarak yayınlanan Hasan Tahsin (Yürekler Selanik), Gavur Mumin (Gazi Paşanın Casusu), İstiklal Süvarisi (İzmir'in Kurtuluşu-Teğmen Ali Rıza Akıncı'nın Hatıratı), Efeler İsyanı (Kuvayi Milliye Direnişi) kitaplarında bulabilirsiniz.

Gazeteci Hasan Tahsin'in takipçileri olarak onun kalemini ve bağımsızlık ülküsünü yere düşürmemek için çabamız. Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine sıkılan ilk kurşundan son kurşuna, kuvvacı atalarımıza, bu toprağı vatan yapan tüm kahramanlarımıza borcumuz hiç bitmeyecek.

Mustafa Kemal'e, onun kavruk yüzlü erlerine, Fahrettin Altay Paşa'nın fırtına süvarilerine, Yörük Ali Efe'ye, zeybeklere, kızanlara, son kuvvacılara, emperyalizme ve faşizme karşı direnenlere ve de Hasan Tahsin yürekli tüm gazetecilere selam olsun.