Türkiye direniyor. Bu dirence karşılık bedel de ödüyor. Gencecik yüzbinlerce çocuk ülkenin her yerinde daha özgür bir yaşam, daha adil bir düzen için sokaklara çıkıyor, haykırıyor, Gezi’de toplanıyor, direniyor. Bedeli de var tabii demokrasi mücadelesinin. Gençliğini yaşamadan polis kurşunuyla, şiddetiyle yaşamını yitirenler, yok yere hapislere atılan yüzlerce insan geleceğe umut vermek adına yaşamından, özgürlüklerinden oldu.

Gezi Davası 18 Şubat Salı günü karara bağlandı. 870 gün, yani yaklaşık üç yıl “ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle” hapis yatan Osman Kavala ve diğer 15 sanık beraat etti. Bu ne demek, idamla yargıla, beraat etsin… Neden? Çünkü dava siyasi… İnsanların gözünü korkutmak için, işadamı Osman Kavala 870 gün hapiste tutuldu...

Ergenekon, Balyoz davaları ile askerler, öğretim üyeleri, aydın insanlar hapislere atıldı, yıllar sonra beraat ettiler… Hapiste ölenler de öldüğüyle kaldı. İktidar olaya böyle bakıyor. Faşizmin ayak sesi değil, hukuk dışı faşist uygulama bunlar…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden karar getirilmeseydi durum nasıl gelişirdi orası bir soru işareti.

İbrahim Kalın, AKP Liderinin sözcüsü olarak diyor ki “Bir kalkışma olarak ülkeye verdiği zararı unutamayız”. Oysa Osman Kavala’nın ifadesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tespitlerinde “Gezi olaylarının bir kalkışma olduğu, bu kalkışmanın bir odak tarafından planlanıp yönetildiğine dair komplo kurgusu iddianamedeki olgulardan çıkarılmış değildir. Nesnel bakan bir gözlemciyi buna ikna edecek hiçbir bilgi, belge iddianamede yoktur.”

Açık bir deyişle, ortada bir kalkışma yok, Kalın’a göre ise Gezi bir kalkışma. Hukuku hiçe sayan bir dayatmanın içinde oldukları açık. Buna göre Başsavcı da gerekçeli karardan sonra beraatın bozulması konusunda bir başvuruda bulunacağını açıkladı. Başsavcı nasıl bir yol izleyeceğini açıklamak zorunda mıydı? Hukuki olarak hayır! Gelenek olarak da “gerekçeli kararı görüp, ona göre değerlendirme yapacağız” demesi gerekirdi. Ancak yukarıdakilere şirin gözükmek ve kamuoyuna “biz buradayız” demek için üst mahkemeye başvuracağını söyledi… Kararın hemen ardından canlandırılan bir başka dava nedeniyle Osman Kavala’nın gözaltına alınmasına ne demeli?

Demokrasi istiyorsak mücadele edeceğiz, direneceğiz.

AKP Genel Başkanı, CHP Genel Başkanının iddialarına karşı, FETÖ’nün siyasi ayağı ben değilim, sensin diyecek kadar umutsuz bir yaklaşım içinde… Televizyonlardan parti üye kabul törenleriyle bir yanılsama yaratmaya çalışıyorlar. Yandaş medyanın gücü ile kısmi başarı elde ettikleri gibi bir görüntü var. Oysa durum öyle değil.

Muhalefetin teşkilat tabanlarında güçlü bir bilinç oluşturduklarını göz ardı ediyorlar. Bilinçli ve kararlı örgütsel yapıların AKP’ye oy veren seçmen üzerinde etki yaratmaya başladığı gerçeği de var. Peki bu ne demek? AKP eğer muhalefet partilerinin bir kısmını yanına çekemez ise, gelecek seçimde iktidara elveda diyebilir.

AKP seçimi kaybedeceğini düşünüyor ise ihaleler ve kamulaştırma ve tahsislerle olabildiğince “malı götürme ve hazine ile devlet bankalarının kasalarını boşaltma” yoluna gidecektir. Yapacakları hataların bir kısmı vatandaşa mutlaka zarara verecektir, örneğin elektrik ve doğalgaz fiyatları gibi… Bu fiyatlardan dönüş yok, zira bu fiyatları yandaş şirketleri istedi ve iktidar da onayladı.

Suriye, Yunanistan, Libya politikalarında yaşanan iflaslar. Yoksullaşan Türk halkına karşı Avrupa Birliği’nden alınıp Suriyeli göçmenlere dağıtılan Eurolar, deprem yardımları…

Muhalefet bu olayları nasıl siyasi tepkiye dönüştürebilecek, bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.