Medyada her gün başka bir olay öne çıkıyor ve tartışılıyor. Dijital ortamda medyanın her yerden ulaşılabilir olmasının bunda payı büyük. Sosyal medyanın birçok uygulamalarıyla herkesin fikrini ve tepkisini ifade eder duruma gelmesi bu tartışmaları hızlandırıyor. Sosyal medya içinde Facebook en fazla kullanılan sosyal medya, arkasından Twitter, Instagram, Messenger filan geliyor. Herhangi bir konuda on binlerce farklı görüşün dile getirildiği bir atmosferden söz ediyoruz. Bilgisi, işi olan da yazıyor, olmayan da. Bir de hiçbir işi yokmuş gibi sabahtan akşama kadar her mesaja anında yorum yapanlar var, hem de her konuda.

Demek ki insanların iletişimi, bilgi paylaşımı önemliymiş. Bu arada bilgi toplayanları da unutmayalım. Bireysel veya örgütlü olarak sosyal medyada birçok gruba üye olup sadece gözleyen, bir yerlere raporlayanlar da var. Bunlar mesajların iktidara karşı bir kümeleşme yaratmaya doğru gitmesi halinde yaptığı yorumlarla tartışmaları başka tarafa yönlendirme, yeni tartışma yaratarak iktidara karşı toplanmayı engellemeye çalışırlar. Trol dediğimiz bu kimseler, 1968 kuşağı dönemindeki ajan provokatör gibidirler, bir kısmı “muhbir” gibi çalışır. İktidar tarafından beslenirler ya da maaşa bağlanmışlardır.

Siyasette bu örgütlenmeler doğaldır. Muhalefet iktidardan hoşnut olmayanları örgütlemek ister. İktidar da karşılarındaki muhalefetin birleşmesini engellemeye, onları parçalı tutmaya çalışır. Sadece seçimden seçime hareketlenenler genelde muhalefet partileridir: İktidar partileri ise seçmenin beklenti ve taleplerini aktarmak için sürekli ziyaret ettikleri yerlerdir. İktidar partisi örgütlenme için bir çağrı yaparsa, gelenlerin çoğunluğunun bir beklentisi vardır.

Bir not daha vereyim, iktidar partisinin teşkilatlarında görev yapanlar, ister ilde ister ilçede olsun partiye fazla nüfusun gelmesini istemezler. Zira partiye gelip çalışanların bir süre sonra yeni oluşturulacak kurullarda görev alma olasılığı vardır ve bu olasılık mevcutlardan bir kısmının yönetim dışında kalması demektir. Bu konuları yeri geldikçe daha da açacağız.

İktidar ve muhalefet arasındaki mücadelede iktidarın bir avantajı var. Devlet işleyen bir mekanizma ve zaten birçok görevi var. İktidar partisi bunları kendisinin yaptığını söyleyerek prim yapmaya çalışır, onları süsleyerek anlatarak seçmeni umutlandırmanın peşindedir. Bazen yapmadığını yapmış gibi anlatmak da iktidarın işidir. Tabii ki ülkemizden söz ediyoruz.

Muhalefet ise yatırım gücü ve erki olmadığından, iktidarın yaptıklarını eleştirir. Eğer bir yanlış varsa onları ön plana çıkarır. Muhalefet iktidarın yapmadıklarını anlatarak bunları kendilerinin yapacağına seçmeni inandırmaya gayret eder.

Kuşkusuz siyasi ortamda başka parametreler de var ama şimdilik bu kadarla yetinelim.

İktidar erkini elinde bulunduran 18 yıllık yönetimin sıradanlaşmış davranışları var.  Destek olan medyanın da öyle. Sözgelimi Akdeniz’de, Karadeniz’de doğal gaz bulunması, Güney Doğu Anadolu’da petrol bulunması, emekli maaşlarına süper zam yapılacağı, TOKİ evlerinin kira öder gibi bir ödemeyle evsizlere verileceği gibi birçok haber yılda birçok kez yayınlanır. Hükümetin reform programı hazırladığı da gündemden hiç düşmez.  En etkin konu ise, Bazen mahkûmlara af konusu gündeme gelir, mali af da hatırlatılır.

Seçim öncesinde ise vatandaşı pek ilgilendirmeyen ancak siyasileri oyalayan ve bazılarını etkisizleştiren duruma getiren haberlerdir: Bu da yasa ve Anayasa değişikliği teklifleri yapılacağı iddiasıdır. Değişikliklerle özgürlüklerin genişletileceği, adaletin yaygınlaştırılacağı gerekçesi ileri sürülse de  muhalefetin bir araya gelmesini engellemeye, bir kısmının seçime sokulmamasını sağlamaya dönük bir iktidar hareketidir.

Bu noktada muhalefet bir araya gelerek engelleri aşmak, kamuoyuna güçlü birlik mesajı vermek durumundadır. 22 Temmuz 2007 seçiminde muhalefet bu konuda başarısız oldu. ANAP ve DYP seçime giderken ortaklık kuruyor gibi yaptı, son anda vazgeçtiler. ANAP seçime giremedi, DYP barajı aşamadı. Sonuç; AKP yüzde 46 buçuk oy aldı, mecliste ise milletvekili toplam sayısının yüzde 62’si ile temsil edildi. Böylece bu seçimde ve sonraki seçimlerde merkez ve sağ oylar AKP’ye kanalize edilmiş oldu.

2018 yılında ise farklı bir durum yaşandı. 24 Haziran Genel seçimlerinden önce CHP’nin bir gecede 15 milletvekilini İYİ Parti’ye vermesiyle İYİ Parti grup kurdu ve Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) başkaca engeline takılmadan seçime girmeye hak kazandı, Genel Başkan Meral Akşener’in de cumhurbaşkanı adaylığının da önü açıldı. İki ayrı senaryo ve farklı satranç hamleleri.

Bu kez Anayasa değişikliği yine bir senaryoya hazırlıktır. Dikkatle izleyeceğiz.