İkna etmek, inandırmak anlamına gelen kani etmeden türemiş bir sözcük, diğer sözcükler gibi bir sözcük işte diyerek geçmek lazım ama olmuyor çünkü bazı insanlar için bir yaşam tarzı.

Bazı insanlar hayatlarının oldukça ciddi bir kısmını ikna etme eylemine ayırıyorlar, amansızca, zaman zaman umarsız ve umutsuzca insanüstü, insan algısından ötelenmiş konularda meşakkatli emek yükünün altına girerek ikna etmeye çalışıyorlar.

Mesela, hukukun bir gün herkese lazım olacağına ikna etmeye çalışıyorlar.

Mesela, aç ve işsiz olduklarına.

Mesela, kazandıklarının hak ettikleri olmadığına.

Mesela çocuklarının eğitiminden ve geleceğinden kaygı duyduklarına,

Veya emekçi olduklarına,

Veya kadın olduklarına,

Veya insan haklarının asgari düzeyde bile olsa insana ait haklar olduğuna; insanın düşünebileceğine, düşündüğünü söyleyebileceğine,

Bir anayasanın olduğuna ve diğer yasal düzenlemeleri yönettiğine; anayasaların demokrasiyi bir yönetim şekli olarak benimsemiş toplumlar için vazgeçilmez olduğuna,

Veya doların kabul etsek de etmesek de ekonomik düzeni, satın alma gücünü, sebzeyi, meyveyi etkilediğine,

Veya gelir dağılımın eşit olmaktan uzaklaştığında açlık ve sefaletin artacağına,

Mesela nehirleri kirletmeden yaşamanın mümkün olduğuna,

Ormanları yakmadan,

Tarihi, sular altında bırakmadan hayatın sürdürülebileceğine,

Doğasını korumaya açılan köylü kadınların jandarma zoruyla değişmeyeceğine,

Her haber kaynağının aynı şeyi söylediği bir yerde gelecek bir zamanda gerçeklik algısının tamamen yok olacağına,

Veya corona virüsünün her toplu ve kalabalık durumda bulaşabileceğine,

Veya meslek kuruluşlarının mesleğin doğru işlemesi için var olduğuna,

Sağlık çalışanlarının bir bütün halinde şimdi bir risk altında olduğu ve kaynağını anlaşılmayan şekilde onlarca test yapan bir vekilin yerine bu olanağa bir sağlık çalışanın sahip olması gerektiğine,

Veya yalnız yaşayan insanlar hakkında kimsenin bir söz söyleme hakkı olmadığı gibi bir yetki kullanma gücüne sahip bir siyasetçinin bu konuda hiç yorum yapmaması gerektiğine,

İnsanların yaşam şekillerine yapılacak müdahalelere karşı koruma mekanizmalarının uygulanması gerektiğine,

Kadına yönelik şiddeti engellemek için devletin harekete geçebileceğini, sosyal medyadan baskı gelmeden de bunu yapabilecek yeterliliğe sahip olduğuna,

İstanbul Sözleşmesi’nin kadını şiddetten koruma dışında başkaca bir işlevi olmadığına,

Veya, veya…

Üç günlük veyalar bile sığmıyor yazılara.

Ve bazı insanlar ikna etmeye çalışıyorlar koskocaman bir devi.

Çıkarsız, beklentisiz, umarlı ve umarsız, umutlu ve umutsuz saf bir gerçekliği insan yaratısı devin zaman zaman suratına, zaman zaman ensesine haykırıyorlar sesleri kısılıncaya kadar.  

Bazen beyhude bazen deprem olan bu ısrar, insanın insan olma yolundaki kalan birkaç tohumundan biri, insanlığın çoğalmasının tek umudu bu ikna ısrarı.

Traji komik bu hal, bilimsel gerçeklerin yönetme aygıtıyla imtihanından başka bir şey değil.

Bazılarının işi çok zordu, çok zor ve…

Niye böyle bir çabaya gereksinim duyulduğunu gelecek mutlaka açıklayacaktır.

Ama öncesinde tarihin açıkladığına bakmak gereklidir;

‘Dış görünüş çoğu kez yansıtmaz içinde ne olduğunu.

Oysa dünya hala süslerle avunup aldanıyor.

Hukuku ele alalım: duruşmada en yoz en çürük dava bile,

Etkili bir ses ve sözcüklerle kötülüğü gizlemiyor mu?

Dinde de böyle: bir bilgiç ortaya çıkar,

İğrenç bir günahı kutsar,

Buna da kendine göre, kutsal kitapta dayanak arar;

İşin yüceliğini bir takım sözlerle saklar.

Dışarıdan bakıldığında bir meziyetmiş gibi gösterilemeyecek

Kötülük yoktur yeryüzünde.’[1]

 

[1]Venedik Taciri, William Shakespeare, Özdemir Nutku Çevirisi, Türkiye İş Bankası KY, 2012