Ülkemizden ve dünyadan sel haberleri geliyor. Aşırı soğuk ve aşırı sıcaklarla mücadele ediyoruz. Sulama suyumuz azalıyor, tükeniyor. Düşüncesizce atılan adımlar, sonuçlarını acı bir biçimde ortaya koyuyor. Alıştığımız iklimler değişiyor ve bu değişiklik artık yadsınamaz boyutlarda ve hayatımızı derinden etkiliyor. Bugünden itibaren bir şeyler yapmazsak da dönülemez yollarda karanlığa ilerlemeye devam edeceğiz. Ve dünyamıza yaptığımız bu eziyette, dünya devam edebilir belki ama belli ki biz edemeyeceğiz.

Bu yeni bir konu değil elbette. Teknolojinin ve ilerleyen insanlığın dünyanın ısısını arttırdığı 19. yüzyıl sonlarında dile getirilmişti. Bu durum 1975 yılından beri de küresel ısınma olarak adlandırılıyor. Ancak o dönemde bunun etkilerini bugünkü gibi hissetmiyorduk. Bugün artık yaşadığımız şey bizi bekleyen bir tehdit değil, içinde bulunduğumuz bir kriz.

Ancak bu kriz hâlâ yeterince insan tarafından anlaşılmış değil. Çağımızın hastalıklarından biri bilgi sahibi olmadan bilmek, meselenin derinini öğrenmemek olunca, işin içine kendi başına ne yapacağını ve etki alanını bilememek de girince “üç günlük” dünyada vurdumduymazca yaşamayı seçebiliyoruz. Oysa daha fazla vakit kaybetmeden her anlamda yapılabilecekleri her alanda tartışmalı ve talep etmeliyiz.

Bu krizi tartışmanın ve günümüz ve gelecek arasında bir bağ kurmanın bir yolu da hikâyeler ve edebiyattan geçiyor.

Bugüne kadar bilimkurgu bize gelecekle ilgili distopik hikâyeler anlatmıştı; kimi gerçekleşti, kimi gerçekleşiyor. Hatta yaşadığımız pandemi ile kendini bir anda bir distopyanın içinde buluvermiş gibi hissetmişti bir bölümümüz. Bilimkurgu içinde iklim meseleleri de işleniyordu aslında. Ancak 2008 yılında gazeteci ve aktivist Dan Bloom okuduklarından etkilenerek bir adım attı ve araştırma alanını bu yönde derinleştirdi. İklim değişimini ve iklim krizini ele alan roman, öykü ve filmleri iklimkurgu (Cli-fi) olarak adlandırmayı önerdi ve dünya çapında bu alanda bir bilinç yaratmak için çalışmaya başladı.

İklimkurgu bilim ve edebiyatı buluşturan bir tür. Genel olarak tanımlamak gerekirse insanın dünyaya yaptıklarının sonucunda yaşayacaklarımızı anlatıyor. Yani iklim krizi sonucunda ortaya çıkan insan hikâyeleri ana konusu…

Ülkemizde bu alanda değerlendirilebilecek çeviri ve Türkçe yazılmış eserler olsa da henüz sayıları çok fazla değil.

Ancak bu tür, edebiyatın ve hikâye anlatıcılığının eşsiz gücüyle birleştiğinde doğa ile yeniden bağ kurmamızı, krizi, krizin sonuçlarının hayatımızı nasıl etkileyeceğini anlamamızı, dolayısıyla nelerin yapılabileceğini tartışmamızı sağlayan bir alan olabilir. Ayrıca etkilenen hayatımızda yeni yaşam biçimleri, daha sürdürülebilir alternatifler bulmamızı sağlayabilir. Yani her zaman distopik hikâyeler anlatmayabiliriz. Hikâyelerin içinde umudu da bulup tartışabiliriz. Edebiyat böyle bir şey…

Yazımın bundan sonrasını Dan Bloom’un United Nations University’nin Our World adlı internet sitesinde 2014 yılında yazdığı bir yazıdan alıntılayarak devam ettireceğim ki Dan Bloom’a kulak verebilelim.

“Herhangi bir dilde bir roman veya öykü okuduğumuzda, hikâyeyi anlamak için okuruz. Yeni bir şeyler öğrenmek için okuruz ve sayfadaki kelimeler ve hikâye anlatıcısının becerileri aracılığıyla duygularımızda bir yükselme hissederiz.”

“İyi yazılmış bir cli-fi, içindeki karakterlerin duygu ve hislerini dünya çapındaki okurların farkındalığına ulaştırmada önemli bir rol oynayabilir. Sadece binlerce okura ulaşan değil, aynı zamanda onlara dokunan ve belki de onları karbon emisyonlarıyla ilgili uluslararası politik tartışmalarda daha yüksek bir ses olmaya motive eden bir iklimkurgu romanı hayal edin.”

Çünkü hikâyeler bizi harekete geçirir.

“Geleceği nasıl görüyorum? İnsanların umuda ve iyimserliğe sarıldığı bir dünya hayal ediyorum. Ben bir iyimserim. İklim değişikliğinin arkasındaki bilimi kültürel düzeyde ne kadar çok benimsersek, en kötüsünü önlemek için o kadar etkin bir şekilde bir araya gelebileceğimize inanıyorum.”