Covid 19 pandemi sürecinde Dünya nasıl organize oldu ve insanlar bu tehlikenin farkına vararak önlem almak için ülkeler yarışa girdi.

Aynı çaba ve organizasyon anlayışı, yıllardır bilim insanlarının uyarılarına ramen, küresel iklim değişikliği konusunda gösterilemedi.

AKP iktidarının nükleer enerji dayatmasına karşın, iklim değişikliğinde nükleer enerjinin sera gazlarını azaltmada katkısı olan önlemler arasında yer almadığını görmezden geliyor... 

Bu nükleer santrallerin ilk defa 1979 yılında ortaya çıkardıkları tehlikeli radyasyon yayan atıkların depolanması sorunundan dolayı yapılmasının durdurulması ortaya atılmıştı. 

Nükleer santralleri destekleyen belirli çevreler ise santrallerin fosil yakıt kullanmadığı için“çevre dostu” olduğu  iddialarıyla, nükleer enerjiyi “yeşil enerji” olarak ortaya koydular. 

Nükleer santrallerin, karbon değil de yapısı gereği zaman zaman radyoaktif partikülleri havaya saldığı, soğutma suyu olarak kullandığı su kaynağının ısısını yükseltmek suretiyle ekolojik dengeyi bozduğu, her an sızıntı gibi tehlikeleri bünyesinde barındırdığı, sürekli bakım onarım gerektirdiği  gibi gerçekler, onun çevre dostu olmadığını bilimsel olarak ortaya koydu.

Bilim insanları, ısınmanın ağırlıkla fosil yakıtların insan kaynaklı yakılmasının bir sonucu olarak atmosfere salınan sera gazlarından kaynaklandığı konusunda hemfikir. Bu ısınma da sonuç olarak iklim değişikliğine neden oluyor. 

Sanayi devriminden beri, atmosferde mevcut olan sera gazı miktarı istikrarlı bir şekilde artış gösterirken, kapitalist  üretim anlayışındaki hükümetler, yeterli önlemler almamakta ısrar ediyor.

Ancak birey olarak bizler ne yapabiliriz bu konuya biraz dikkat çekmek istiyorum. Avrupa ve dünyanın bazı ülkelerinde çevreci kesimlerin pratikte önlem alma çalışmalarını dikkat çekici ve önemli buluyorum. 

Örneğin emisyon azaltım hedefleri üzerinde anlaşmaya varılması tek başına iklim değişikliğini durduramaz deniliyor. Bu hedeflere ulaşılması için, emisyon azaltımını sağlayacak iyi tasarlanmış, iddialı ve bağlayıcı politikalar gerekli ve bu politikalar, endüstrinin ve hanelerin üretim ve tüketim süreçleri boyunca emisyonlarını azaltmaları için bir katalizör niteliğinde olması görüşü destekleniyor.

Çok doğru bence de; ekonomik faaliyetlerden kaynaklanan emisyonların tüketim alışkanlıklarımızla yakından bağlantılı. 

Yerel yönetimler bu konuda lokomotif olabilirler. İklim değişikliği sorunu yerel yönetimlerce ciddi bir şekilde ele alınması; kent yaşamı ve sunulan hizmetler açısından hem kamu kurumlarının hem de özel sektörün sorumluluk üstlenmesi; bireylerin ulaşım, ısınma, konut tercihlerini sera gazı emisyon oranlarını göz önünde bulundurarak yapmaları; çevreci düzenlemeler için yerel yönetimlerin fon ve finansman desteği bulabilmeleri daha büyük boyutlu adımlar için harekete geçilmesini kolaylaştırabilir. 

Kent planlamasında yeşil alanların, yaya ve bisiklet yollarının göz önünde bulundurulması; verimli toplu ulaşım hizmetlerinin temiz yakıt alternatifleriyle birlikte sunulması; binalarda güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynakların desteklenmesi yerel yönetimlerin bu konuda hayata geçirebileceği önemli uygulamalar olarak sıralanabilir. İnsanların yaşadıkları kent ölçeğinde bu tür emisyon azaltıcı önlemleri benimsemeleri, iklim değişikliği ile mücadelede gereken sorumluluğu üstlenmekten kaçınan merkezi yönetimlere de baskı sağlayacak bir unsur olabilir. Ekonomik büyüme gerekçesinin ardında sığınarak fosil yakıt kullanımını sürdüren ülkeler, kentler bazında hayata geçirilen temiz yakıt alternatiflerini, çevreci ulaşım seçeneklerini, yeşil yatırım olanaklarını değerlendirerek bu uygulamaları ulusal yasa ve düzenlemelerle yaygın hale getirebilirler. 

Bunun yanı sıra, yine amaçlandığı şekilde iklim değişikliği Haneler ve bireyler, mevcut üretim sistemleri üzerinde baskı yaratabilirler. Tüketimin azaltılması ve çevre üzerinde daha az etkisi olan ürünlerin ve hizmetlerin tüketilmesi, bu ürünlerin ve hizmetlerin üretim ile satış şekilleri belirli bir kaymaya, etkiye neden olacaktır. Sonuç olarak, iklim değişikliğine karşı yapılacak eylemlere bireyler olarak yaşadığımız evlerimizden başlayabiliriz.