Uzunca bir zamandır kendine münhasır tanınırlıklarını kullanarak iktidar övgüleriyle ekranlarda boy gösteren, yaptıkları her açıklama ile iktidara “bakın sizinle yan yanayım” demek için insanüstü gayret sarf eden ünlülere fazlasıyla alıştık. Üç beş gün kimseden bu anlamda bir iktidar övgüsü duymasak “hayırdır inşallah bir sorun mu var” diye düşünmeye başlıyoruz. Ekranlardan iktidara açıktan destek verenler, yanına kameraları da alıp umreye gidenler, işleri bozuldu diye tesettüre giren kadınlar, sarık ve cüppe giyen adamlar, o da tutmayınca tekrar açılıp saçılanlar ve daha neler neler… Bunların hepsi bir yana “şeytanlıkta” sınır tanımayan Rıdvan Dilmen’in performansına ayrı bir parantez açmak gerekir. Referandum dönemi “evet” videolarının mimarı olan eski futbolcu iktidarın nasıl övülebileceği konusunda ne kadar ileri gidilebileceğini bir kez daha ispat etti. Cumhurbaşkanı için “Parkasız Deniz Gezmiş” diyerek milyonlarca insanı çileden çıkartmayı kolaylıkla başardı. Uzunca bir süre “acaba yanlış mı duyuyorum şeytanın sözlerini” diye düşünsem de sonunda Rıdvan’ın cumhurbaşkanını, kısacık ömrünü emekten, adaletten, eşitlikten, bağımsızlıktan, sosyalizmden yana bir mücadeleye adamış, asla ve asla “kandırıldık” dememiş olan Deniz Gezmiş’e benzettiğine hayretler içerisinde ikna oldum. Böyle bir benzetmeyi de olsa olsa ayda aldığı on binlerce lira maaştan olmak istemeyen, ekranlardaki yerini sağlama almayı, alacağı yeni işleri vs. düşünen birinden başkası yapamazdı. Şeytan Rıdvan bir kez daha rüştünü ispat etmiş oldu böylelikle.

Rıdvan ve onun gibilerin yapabileceği tüm akıl dışı işleri bir kenara bırakıp cumhurbaşkanı ile Deniz Gezmiş’i benzetmiş olmasına gelen tepkilere bir göz atacak olursak hayli ilginç bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Şeytanın sözlerine memleketin solcularından gelen tepkileri uzun uzadıya irdelemeye gerek yok. Son derece haklı tepkilerin yüzlerce gerekçesini sıralamak mümkündür. Akp cephesinde ise Devlet Bahçeli dışında konuyla ilgili bir yapılmış “ciddi” bir yoruma rastlamadım. Verili durum karşısında siyasetin sağındaki bu sessizliğin sebebi elbette siyasal İslamcı, sağ siyaset geleneğinin Türkiye’deki kahramansızlığı ve Deniz’in memleketin tamamında sahip olduğu meşruluktur. Bu kahramansızlık elbette sağcılığın her dönem kendisini emek, demokrasi, barış, özgürlük, adalet, eşitlik gibi değerlerin karşısında konumlandırması ile ilgilidir. Yeri gelmişken konuyla ilgili İhsan Çaralan’ın Evrensel gazetesinde kaleme aldığı “Kahramanı Olmayan AKP, Şeytanın Gösterdiği Yolda” başlıklı yazısını okumanızı da tavsiye ederim.

Ülkedeki devrimci mücadele geleneğinin en önemli simgelerinden biri olan Deniz Gezmiş’in milyonlarca insan açısından ne ifade ettiğini, köylünün toprak, işçinin emek, Türkiye’nin antiemperyalizm ve Filistin halkının özgürlük mücadelesinde nasıl bir anlam taşıdığını bilmeyen yoktur herhalde. Rıdvan’da dâhil… Başını Deniz’in çektiği devrimci gençler Amerikan 6. Filosunu Dolmabahçe’de denize dökerken, bugünün kimi siyasetçilerinin de içinde bulunduğu gericilerin bıçaklarla, silahlarla Amerikan askerlerine kalkan olup, antiemperyalist Türkiye gençliğine nasıl saldırdıklarını görmezlikten gelmek Rıdvan’ın körlüğünden değil şeytanlığındandır.

Tam da Kudüs’ün ABD tarafından İsrail’in başkenti olarak kabul edilmesi üzerinden tartışmalar yaşanırken, Denizleri bir kez daha anmakta, memleketin gericilerine Filistin meselesindeki tarihsel ikiyüzlülüklerini bir kez daha hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum. Filistin halkı ile yan yana mücadele etmek için o topraklara giden Türkiyeli devrimci gençlerin samimiyetleri şimdiye kadar az buçuk aklı başında kimi İslamcı- sağcı insanı bile kendisiyle yüzleşmeye zorlamıştır. Sağ siyaset için her dönem bir istismar ve samimiyetsizlik örneği olarak kendisini gösteren Filistin meselesinde herhangi bir iktidarın duyarlılığını ispat etmesi bugüne dek mümkün olmamıştır. Çünkü şimdiye kadar hiçbirisi İsrail’le yapılan askeri anlaşmaların ve ortaklıkların iptalinden, Filistin halkının yanında koşulsuz olarak yer almaktan bahsetme cesaretini gösterememişlerdir. 90’lı yıllarda özellikle Cuma namazlarından sonra gerçekleşen, kendiliğinden ortaya çıkan, sivil, kitlesel eylemler ılımlı islam konseptinin memleket sathındaki iktidarıyla birlikte yerini derin bir sessizliğe ve boşluğa bıraktı. Böylelikle Filistin için alanlarda yine ve sadece sosyalistlerin sesi duyulur oldu. Türkiye’deki hiçbir iktidar şimdiye dek İsrail’e karşı “one minute” demenin ötesine geçmedi, geçemedi. Hiçbir sağcı köşe yazarı İsrail ile yapılan anlaşmalar iptal edilmeli diyemedi. Deniz gibi olmak şüphesiz bunların çok ötesinde bir pratiğe denk düşüyor. Bu nedenle nereden tutulursa tutulsun her mesele Rıdvan gibi gericilerin elinde kalmaktadır.

Bu nedenle Rıdvan ve türevlerinin akıl dışılığı, cehaleti gerçeklerin üzerini örtmeye, doğru olanı çarpıtmaya yetmiyor.