CHP, CHP’li olmayanlar tarafından bile iyi bilinen ve izlenen ve eleştirilen bir partidir. Bu nedenle de PM üyelerinden, milletvekillerine; bakanlık yapmış isimlerinden, il başkanlarına kadar birçok isim kamuoyunca bilinir ve takip edilir. Çünkü sözlerinin değeri vardır ve özgündür. Çünkü sözleri özgür irade ürünüdür. Genel Başkan ne der korkusuyla sarf edilmez. Parti, bu nedenle görüşlerine değer verilen bir yerdir. Kurumsallaşması bir tesadüf değil, iktidarda olsa da olmasa da halk teveccühünün bir sonucudur.

Bu denli takip edilen bir partinin milletvekillerinden birinin meclis kürsüsü konuşmaları iyi bilinir, MYK üyelerinin özellikle Kürt ve Azınlık meseleleri hakkındaki görüşleri takip edilir, grup başkan vekillerinin basında ve Meclis’te AKP’ye yönelttiği tüm eleştiriler toplumun CHP’li olan ve olmayan kesimince izlenir, değerlendirilir.

Oysa öbür taraftan, bugün bile, Karşıyaka Çarşısı’na çıkıp bir anket yapsanız kabinedeki bakanlardan 3 isimden fazlasını kimse sayamaz. O üç isim de Berat Albayrak, Süleyman Soylu ve Mevlüt Çavuşoğlu olur, olsa olsa. Nedeni çok basit; ilki ‘damat’ olarak da bilinen ve herkesi birinci derecede ilgilendiren ekonomi konusundan sorumlu olması, diğer ikisi de hepimizin gündeminde sıkça yer bulan iç ve dış güvenlik meseleleri, deprem, çığ, Suriye, Rusya meselelerini takip ettiğimiz en yetkili ağızlar oldukları için. 4. Bir isim duyamazsınız. Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın adını bilene pek nadir rastlarsınız. Örneği çoğaltalım: Seçimler öncesi oyunun rengi sorulan çok sayıda yurttaş Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsederken onu ‘’Başbakan’’ olarak tanımlamıştır TV röportajlarında.

Yurttaş, AKP’ye önem atfetmez demiyorum. Yanlış olmasın. Öyle olsa zaman zaman oyların yarısını almazdı en azından. Vatandaş, AKP’nin içindeki ‘birey’lere teveccüh göstermez demek daha doğru. Çünkü bilir ki, içerdeki bireyden ziyade, en tepedekinin söylediği sözün önemi çok daha büyük, çok daha anlamlıdır.

...

Geçtiğimiz haftalarda süren CHP İl Kongreleri nedeniyle bendeniz de dahil olmak üzere çokça eleştiri yöneltildi parti yönetimine karşı. Ve bazı ilgili/ilgisiz AKP’li ‘güncel’ ve ‘ex’ siyasilerden gelen tepkiler de oldu bizim kongrelere karşı. İzmir AKP Milletvekili de bu güncel siyasilerden birisi. Özetle Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘tek adam’ olmakla suçlayan bir kaç tweet ile siyaset bilimindeki ferasetini paylaştı sağ olsun bizlerle.

Yukarıda saydığım örnekler ve genel çerçevede yaptığım iki parti karşılaştırması yetmezse başka sorularım olacak kendisine. Örneğin, Kemal Kılçdaroğlu ön seçime giren bir İzmir Milletvekilidir (son dönemde bu kural uygulanmadı yeterli zaman olmadığı için). Ama kendisi ‘temayül yoklaması’ ile sırası belirlenerek mi AKP listelerine girmiştir İzmir’de? Ya da bu dijital ya da sandıklı temayül yoklama sonuçlarından partililer, adaylar ve kamuoyu haberdar edilmekte midir? Ya da siyaset yaptığı kent olan İzmir’de AKP il ya da ilçe kongrelerinin kaçında bugüne kadar 1’den fazla adayın yarıştığına şahitlik etmiştir? Ya da kendisi gibi seçim çevresi İzmir olan Binali Yıldırım, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na AKP İzmir ve İstanbul Teşkilatı’nın bilgi ve onayı ile mi aday gösterilmiştir? Ya da yine Binali Bey, kendisinden önceki genel başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu istifa ettirilip onun yerine önce genel başkan sonra Başbakan ilan edilirken ve ardından referandum sonrası Başbakanlık kurumu yok olup; Binali Bey AKP Genel Başkanlığı sıfatını Sayın Erdoğan’a ‘iade’ ederken AKP’nin hangi ‘kurumsal’ onayı nerelerde ve nasıl tezahür etmiştir?

‘Ex’ siyasilerden gelince... Melih Gökçek de yorum yapanlar kervanında ‘Tek adamcılık’ sloganıyla Kemal Bey’i suçluyordu. AKP’nin ‘özgül ağırlığı’ olan kurucularından ve bugünün CB YİK Üyesi, TBMM eski Başkanı ve Başbakan eski Yardımcısı Bülent Arınç ile çirkin biçimde tüm ülkenin gözü önünde birbirlerini FETÖ’cülükle suçlayıp, Ankara’yı ‘parsel parsel’ sattığı ithamları konusunda bir açıklama yapamazken, CHP’nin her iki yılda bir 81 ilde yaptığı bu kongrelerde polemik aramaktan yorulmuyor mu acaba? Ya da bu itham ve ‘ex’ olma halinin gerçekle bir bağı mı vardı?

Ve tabii, 23 küsür yıl büyükşehir belediye başkanlığı yaptığı görevden ‘gerekçesiz’ ve ‘zorunlu’ istifa ile ayrılmış olması Melih exBaşkan’ın kendi kararı mıydı? Yoksa ‘tek adamcılık’ ile suçladığı yer aslında CHP değil de hala üyesi olduğu AKP miydi?

İncil’deki bir kıssaya göre Hz İsa’nın söylediği bir söz ile bitirelim o halde: İlk taşı günahsız olanınız atsın...