Demokrasinin üç temel unsuru; “temsil”, “katılım” ve “itiraz”dır.

Bu üç ana unsur; aynı zamanda çoğulcu, çok sesli, saydam demokrasinin “taşıyıcı kolon”larıdır, ifade özgürlüğünün de felsefesidir.

İfade özgürlüğü, her şeyden önce demokratik bir toplumun kültürel ve sanatsal zenginliği için de vazgeçilmez, “olmazsa olmaz” bir konudur.

Bu arada; kültürel, sanatsal, basın ve demokratik alanda ifade özgürlüğünü kullanan kişiler, gazeteciler, sanatçılar ve siyasi figürler; toplum için önemli kişilerdir.

Bu nedenle; kurumsal olarak devlet anlatım özgürlüğünün alanını genişletmekle bir anlamda yükümlüdür.

Kaldı ki; ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü halkın bilgi edinme ve haber alma hak ve özgürlüğüdür.

Diyebiliriz ki; anlatım özgürlüğünün gerçek sahibi halkın kendisidir ve bu özgürlüğünü gazeteciler ve sanatçılar aracılığıyla kullanır.

İfade özgürlüğü, esas olarak eleştiri özgürlüğünün “güvenceye” alınmasıdır.

Öte yandan; demokratik rejimlerde hükümetleri sadece yasama ve yargı organları denetlemez, medya da halk adına kullandığı ifade özgürlüğü çerçevesinde demokratik denetim organıdır.

Bu yaklaşım; gazetecilik ve basın özgürlüğünün “evrensel” olduğunu gösteriyor, gazeteciliğin de “suç” olmadığını anlatıyor.

SİYASİLERİ ELEŞTİRİ SINIRI

Türkiye; Avrupa Konseyi’nin “kurucu” üyesidir ve “taraf” olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de milli hukukumuzun bir parçasıdır.

Anayasanın 90’ıncı maddesinde 2004 yılında yapılan bir değişiklikle, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.

Milli hukukumuzla “taraf” olduğumuz Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları arasında “uyum” olmazsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve sözleşme hükümleri geçerli olur.

Bunun anlamı; hukuk alanında egemenliğin “paylaşılması”dır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi; gazetecilerin “özgürlük” ve “güvenliği” ile ifade özgürlüğünün korunmasını hedefliyor.

İfade özgürlüğü bağlamında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarına göre “siyasileri eleştiri sınırları normal vatandaşlara kıyasla daha geniştir. Onlar siyasete girmekle kendilerini eleştirilere açık bir konuma koymuşlardır. Dolayısıyla; eleştiriler karşısında daha hoşgörülü olmaları gerekir.

Ayrıca; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ifade özgürlüğü bağlamındaki kararlarında, “ifade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız, ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşüncelere değil; ayrıca devletin ve halkın bir bölümünü incitici, şok edici, ya da rahatsız edici haber ve düşüncelere de uygulanır. Bunlar; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz.”deniliyor.

Sonuç olarak: İfade özgürlüğünün baskılandığı bir ortamda demokrasiden söz edilemez. İfade özgürlüğü; demokrasinin nefes borusudur.