Ocak ayı gelince içimi derin bir sızı sarar hep. Ölümler, kayıplar, gidenlerin ayıdır Ocak hep benim için. Hüzünlüdür o nedenle. Hüzün mevsimidir. Mevsim sözünü bilerek kullanıyorum elbet. Uzun ve soğuk bir mevsime yayılmış gibidir Ocak’ta toprağa verdiklerimizin acıları. Hep tazelenir. Unutmamak için söz verdiklerimizdir onlar.

5 Ocak aslında bir doğum günüdür bu ay içinde. Ama Berkin Elvan’ın doğum günü olduğu için coşkuyla kutlanılan değil, öfkenin arttığı bir andır hep benim için. Yaşasaydı 21 yaşına girecekti Berkin 3 gün önce. 15 yaşında vurulup gitti. 14’ünde vurdular, aylarca komada kaldı ve 15’inde küçücük ufalmış bedeni toprağa düştü. Katillerini hala koruyorlar, bizden kaçırıyorlar. Annesinin ve babası Sami Bey’in yaşadıklarına hiç girmiyorum bile. Çıplak gözle yaşadıklarına tanık olduğum için, bir insan nasıl acı çeker onların yüzünde gördüm.

Acısını unutamadığım bir diğer can 2015’in 4 Ocak günü 20 yaşına girmeden kendini Boğaz’ın sularına bırakan Eylül Cansın’dır. Trans kadındı Eylül. Seks işçisiydi. Ağlayarak çektiği videoda köpeğini annesine emanet ediyordu gitmeden önce. Sistematik bir biçimde yok edilenlerdendi. Annesinin çektiği acıları gördüm. Çıplak gözle, bir insan nasıl acı çeker annesinin gözlerinde gördüm. Onu intihara sürükleyen nedenler bugün de aynı bir trans kadın için. O, daha fazla dayanamayanlardandı. 5 yıl geçmiş üstüne...

Kaybettiğimiz ‘’öteki’’ çocukları anarak devam edelim. Yine 4 Ocak’ta, 2016’da 30’dan fazla Suriyeli’nin cesedi vurmuştu Ege Kıyılarına. 9’u 9 yaşından küçüktü. Başkalarının savaşından kaçmış çocuk bedenler yok olup gitti bu sularda. 4 milyondan fazla Türkiye’de yaşayan mülteci için yaşam koşullarında değişen bir şey olmadı maalesef geçen 4 yıl içinde. Sistematik ve kıyıcı yıkım devam ediyor onlar için. Onlar hala yabancı. Onlar hala ‘’nefret edilen’’ ve onlar hala ‘’öteki’’.

Ve Ocak ayı, cesur kalemleri kaybettiğimiz bir hüzün mevsimi yine. Bundan 24 yıl önce 20’li yaşlarında Metin öldürüldü. Metin Göktepe gencecik bir gazeteciydi. İşkenceyle katledildi 5 Ocak’ta. Annesinin, yıllar sonra Melda Onur’a ödül verdiği gecede gördüm onun da gözlerindeki acıyı. Diğer annelerin gözlerindeki acı gibi belirgindi. Göz bebeklerini adeta sabitleyen bir hüzün karşıdan çok belirgin bir biçimde okunuyordu.

Önümüzdeki 2 hafta içinde Onat Kutlar, Uğur Mumcu, Hrant Dink’i anacağız. Her birinin ölümleri bugünkü kadar taze. Bombalarla, kurşunlara yok edilişlerinin üzerine çeyrek asırdan fazla geçti. Hrant’ın eşi Rakel Dink’in yaptığı konuşma hala kulaklarımda çınlıyor. Rakel Dink’in de gözlerinde gördüm acı çekmenin ne olduğunu. O günden sonra, Hrant’ın gidişinden sonra acı çekmek olağanlaştı onun da gözlerinde. Uğur Mumcu’nun cenazesine gitmiştim Ankara’ya. Henüz 17 yaşındaydım. O gün, Güldal Mumcu’nun gözlerini gördüm. Bizim 27 yıldır ‘’sıradanlaştırdığımız’’ bir ölümü Mumcu Ailesi her gün yaşıyor maalesef.

...

Hüzün mevsimidir Ocak ayı bu coğrafya için. Kardan, kıştan, kıyametten değil; ölümden, bombadan, kurşundan, gaz fişeğinden, intihardan, boğulmadan bahsettiğimiz için uzun bir mevsimdir. Kayıplarımız, hep o kaybettiğimiz zamanki yüzleriyle belirirken hayalimizde, acıları büyür gider onların yaşları ile birlikte. Ölüm, adeta zamanı anlık olarak durdururken gidenler için; ölüm acısı geride kalanlarla birlikte yaşar, büyür ama yaşlanmaz. O acı yaşlandırır sadece.

Sistemin, sistematik bir biçimde bizden aldıklarını, onları sadece doğum günü ya da ölüm yıldönümlerinde hatırlamadığımız günleri yaşamak dileğiyle bitirelim yazıyı.

Ocak ayı gibi olmasın artık hiç bir mevsim bu topraklar için. Hüzün bitsin. Kış bitsin. Biz yitirdiklerimizi hiç unutmadan, onları bizden alanlara karşı güçlü bir inatla yaşatalım onların hatıralarını.

Bu yazıda anılanların önünde sevgi, minnet ve özlemle eğiliyorum. Unutursam vicdanım kurusun.