“…Türk yargısı, milyonlarca dosyayı karara bağlarken, kamuoyunda tartışılan, tartışılması da adil yapılmayan sadece siyasi taraftarlığa göre değerlendirilen, taraftarlığa uygunsa karar ‘doğru’, değilse ‘eğri’ notuyla notlandırılan değerlendirmeler üzerinden Türk yargısını eleştirmek, Türk yargısına saldırmak büyük bir haksızlıktır. Gece gündüz çalışan hâkimlerimize ve savcılarımıza saygısızlıktır. Bu saygısızlığı ve bu haksızlığı reddettiğimizi bir kez daha buradan ifade etmek isterim...”

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Adli Yıl açılışında sarf ettiği bu sözler oldukça makul ve mantıklı görüşler olarak değerlendirilebilir. Burada Sayın Bakan hâkimlerin ve savcıların kararlarını siyasi eğilimlerimize göre değerlendirirsek haksızlık edeceğimizi ve bu kararlara saygı göstermemiz gerektiğini ifade ediyor. 

Ama Türkiye maalesef, genelde söylemlerle eylemlerin ve gözlemlerin örtüşmediği bir ülke.  Bu sözlerin söylendiği günlerde Karaburun Adliyesinde yaşanan olaylar zinciri Bakanın sözünü ettiği saygısızlığın ve haksızlığın gerçek anlamda reddedilip reddedilmediği hususunda soru işaretleri yarattı. Bir partinin ilçe başkanını ve beraberindeki sekiz kişiyi, adliyeyi bastıkları, tanıkları darp ettikleri ve savcıyı tehdit ettikleri iddiaları üzerine tutuklamaya sevk eden savcı ve tutukluluğa itirazı reddeden yargıcın verdikleri bu kararlar yüzünden daha yeni, yaz kararnamesi ile görevlendirildikleri Karaburun’dan alınıp, dört ay süreyle Siverek’e geçici görevle ve derhal başlama talimatıyla gönderildiğine ilişkin iddialar ülke çapında yankı buldu. 

Hâkimlerin başka bir şehre gönderildikleri haberinin duyulmasından birkaç gün sonra ise tutuklamaya yapılan itiraz yeniden değerlendirilerek tutukluların tamamı tahliye edildi. Aslında olayların bu kadar kısa bir süre içinde gerçekleşmesi de çok ilginç. Her şey bir hafta içinde oluyor. Adliyedeki saldırı, tutuklama, tutuklamaya itiraz, itirazın reddi, hâkim ve savcının geçici görevlendirilmeleri, yeniden tutuklamaya itiraz, itirazın kabulü… Sonra da bu hızlı sürecin arkasından Karaburun adliyesinde duruşmaların durduğu haberleri gelmişti. 

Şeffaflık ve hesap verebilirlik şart

Kamuoyunun yanıtını merak ettiği soru şu: Acaba Karaburun adliyesinde yapılan saldırıya karışanlar hakkında verilen tutuklama kararlarının ağır, yersiz veya dayanaktan yoksun olduğuna dair bir şüphe sonucu hâkim ve savcı hakkında açılan bir soruşturma mı var? Hakkında soruşturma yapılan hâkim ve savcının göreve devamının, soruşturmanın selametine yahut yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceğine mi kanaat getirildi? Bu nedenle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca soruşturmanın sonuçlanmasına kadar geçici yetki ile bir başka yargı çevresinde görevlendirilmesine mi karar verildi?  Ya da geçici görevlendirme hiç bu yola gidilmeden bir cezalandırma aracı olarak mı kullanıldı? Karaburun adliyesindeki olaya bir muhalefet partisi yöneticisi bu şekilde karışsaydı, olaylar bu şekilde mi gelişirdi?

Bu soruların yanıtlarını henüz bilinmiyor ama bu konuda Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun kamuoyunu tatmin edici açıklamalar yapmasının beklenmesi çok normal. Çünkü yargı kararları ve bu kararları alanların performansları, akıbetleri kamuoyu tarafından sürekli olarak izlenmekte ve değerlendirilmekte. Milletvekilleri, barolar, sivil toplum kuruluşları, medya, vatandaşlar yargıda neler olduğunu merak etmekte. Çünkü adalet devletin en önemli işlevi ve bu işlevin etkili şekilde yürüyüp yürümediğine dair şüpheler istisnasız herkesin yarınları hakkında endişe içinde olmasına yol açıyor.

Anayasanın 138. Maddesinin yani yargı bağımsızlığının zedelendiği endişesi 

Anayasanın 138. Maddesi aynen şöyle: Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

İzmir Barosu, Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanlığı’na gönderdiği sitemkâr bir üslupla kaleme alınan mektupta bir partinin Karaburun İlçe Başkanını tutuklamaya sevk eden savcı ve tutukluluğa itirazı reddeden hâkim için Anayasa’nın 138. Maddesinin işletilmediğini ileri sürüyor ve söz konusu geçici görevlendirme ile ilgili olarak açıklama beklendiğini belirtiyor.  

HSK’nın İzmir Barosunun talebine nasıl bir yanıt vereceği merak edilirken HSK başkanı, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Adana’nın Kozan ilçesinde Adalet Sarayı Temel Atma Töreni’nde yaptığı konuşmada “… Barolar Birliği eğer siyasi parti gibi davranır, siyasi partilerin parçası müştemilatı veya ne bileyim bir kısmı gibi hareket etmeye kalkarlarsa o zaman bizden baro muamelesi beklemesinler…” açıklamasında bulundu. Bu ifadeye rağmen Karaburun’da olup bitenlerin HSK tarafından kamuoyuna anlatılması çok önemli. Kurul iddiaları, endişeleri, eleştirileri dikkatle incelemeli kendi pozisyonu açısından olayın nasıl göründüğünü, orada neler olduğunu kamuoyu ile paylaşmalı. 

Çok değil, bundan on yıl öncesinden önceki birkaç yıl içinde adalet mekanizmasının işleyişi ile ilgili olarak yapılan eleştiri ve uyarılar dikkate alınmadı. Bunun adalet sistemine ve ülkeye maliyeti çok ağır oldu. Şimdi yeniden adalet sistemi ile ilgili eleştirilerde yoğunlaşma var. Sanki, iktidarın veya dayandığı oy tabanının hoşuna gitmeyen eylem ve söylemlerin suç olarak kabul edildiği, bunun dışındaki suçların da önemsiz addedildiği bir dönem yaşandığı izlenimi yaygınlaşıyor. Karakolun kapısındaki polisi dövmek, adliyenin önündeki kafede oturan karısını bıçaklamak, halı silkeleyen komşusuna ateş etmek, karısını karakolun önünde yumruklamak, adliyeyi basıp olay çıkarmak eylemlerine cüret edilmesinde bu izlenimin de etkisi olabilir. 

Sonuç olarak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Karaburun’daki Hâkim ve Savcının neden geçici olarak Siverek’te görevlendirildiği konusunda kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapması önemli. Tabii ki konu çok iyi incelenmeli, uzun uzun tartışılmalı, bütün yönleri ile değerlendirilmeli, tablo çok net bir şekilde görülmeli. Karaburun’da, İzmir’de, hatta tüm ülkede yaşayan vatandaşların adalet algısının nasıl etkilendiği değerlendirilerek detaylı bir açıklama yapılmalı.  

Karaburun adliyesine yapılan baskınla ilgili davanın nasıl ilerlediği de tabii ki takip edilecek. Bu davanın da olayın tüm yönleri ile soruşturularak, detaylı bir şekilde incelenerek, çok iyi tartışılarak ve sağlam bir şekilde gerekçelendirilerek karara bağlanması kamuoyu vicdanı açısından da çok önemli. 

Karaburun’da veya Türkiye’nin hiçbir adliyesinde benzer olayların yaşanmamasını ve bu gibi yetkililerin gerekli önlemleri almasını diliyorum.