Tarihsel süreç içerisinde baktığımızda iktidarın özneler üzerinde gücünü hissettirmesi, belirli bir denetim ve kontrol mekanizması oluşturması konusunda tutarsız olmuş ve hep değişkenlik göstermiştir. Her geçen gün iktidarını kaybetme korkusu saran AKP iktidarı bireyleri gözetleyerek, denetleyerek tahakküm kurması, kontrol ve denetim mekanizması sürecini işletmesi aslında kendi sonunu da hızlandıran bir sürece sokmuştur. Öte yandan selefi anlayışına yakın bir düşünce savunucusu gibi görünen iktidar üyeleri, bilimsel ve modern dünyayı işlerine geldiği gibi kullanmaya çalışması kendi iç çelişkilerini de ortaya koymaktadır.

İslam dünyası, bin yıldır inanç merkezli bilgi anlayışını benimseyen, akıl yerine nakli, yani tanrı kelamı olan kutsal sözü, vahiyi esas alan, bunun dışındaki her arayışı kâfirlik sayarak reddeden bir çizgi üzerinde ilerliyor. Bu olgu dikkate alınmadan, yani bağlamından koparıldığında İslamcı hareket ve iktidarların izlediği siyasetleri ve birçok uygulamasını tam olarak kavramak mümkün olmuyor. AKP iktidara geldiğinde özgürlük, demokrasi, insan haklarını savunan bir anlayışı empoze etmişti ancak geldiğimiz nokta gösteriyor ki halen orta doğu ülkelerinde olduğu gibi halktan ülke yönetimine karşı biat etmesi, şükretmesi istenmektedir. AKP düşünce olarak aynı çizgide olduğunu sözüm ona çalışıyor bunu da tabanı konsolide etmek için yapıyor. Ne oldu bunca zaman içinde?

"İçki yaşam tarzı değildir”, “En az 3 çocuk”, “Kürtaj cinayettir”, “O kadar dekolte olmaz”, “Kızlı erkekli kalınamaz”, “Kadın kahkaha atmayacak” … gibi toplumu baskı altına alacak politikaları sürdürmeye devam ediyor. Gerçek şu ki, Türkiye’nin çoğunluğu günlük hayatta ve siyasette İslam’la ilgilenmiyor. Başka önemli bir nokta da AKP’nin İslamcı hareketlerle ve tarikatlarla bağının kopmuş olması. Bu bağı bugünkü en büyük düşmanı olan Gülen cemaati, yani FETÖ terör örgütü sağlıyordu. 15 Temmuz darbesi Erdoğan’a hem ihanete uğramış olması nedeniyle psikolojik hem de pratik olarak zarar verdi. Gülencileri hem devletten hem dış politikadan temizlerken imam hatipleri de kapsayan dini ağların kontrolünü kaybetti. Avrupa, Asya ve Afrika’da Gülencilerin bıraktığı siyasi ve örgütsel boşluğu Diyanet ile ne kadar doldurmaya çalışsa da tam olarak başaramıyor. Ancak son zamanlarda eskiden FETÖ ile ilişkili olanlar belirli makamlara getirilmesi de Acaba gizli bir anlaşma mı var?" düşüncesini akıllara getiriyor. Birden aklıma geldi. Tam da bu noktada Lord Acton'ın 'İktidar bozar, mutlak iktidar mutlak bozar' sözünü AKP'liler gözardı ettiler. Devlet tecrübelerinin olmamasının etkisiyle de 20 yıl içerisinde adım adım kontrolsüz bir güç haline evrildiler.İktidarın bozucu etkileri kar topu misali katlanarak devam etti, ciddi bir savrulma yaşıyorlar. Ortaya çıkan semptomlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir vehamete ulaştı. Oysa parti kurucusu bazı isimler Erdoğan'ı gidişatın yanlış olduğu uyarısında bulunuyor. Artık eskisi gibi 'Biz bilmiyorduk' diyemezler. Onlar bir tercih yaptı ve bu tercihi de bilerek yaptılar yani bile bile lades dediler. Konumuzla ilgili olduğu için siyaset kulislerinde Türkiye'de son yıllarda merak uyandıran din alanında faaliyet göstermeye başlayan, büyük bölümü Erdoğan'ın aile fertleri tarafından yönetilen, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ve Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet (TÜRGEV) gibi dini sosyal vakıfların faaliyetleri konuşuluyor. Bu vakıflara bağış, hibe, bilmem kaç yıllığına kira bedeli düşük yer tahsisleri gibi neredeyse sınırsız bir maddi kaynak sağlanıyor olunduğuna dikkat çekiliyor ve AKP liderinin aslında bu yolla "kendisine ait, kontrol altında tutabileceği yeni cemaatler oluşturma yönünde adımlar attığını" öne sürülüyor. Tutar mı dersiniz? Bence bu saatten sonra iktidarı yerinde artık hiçbir şey tutamaz. Çünkü yanlış rotada olduklarını görmüyorlar. Görenler ilk limanda gemiyi terk ediyor. Yanlış rotada olduklarına birkaç örnek vermek gerekirse parti kapatmalar, muhaliflere siyasi yasaklar getirme gibi...

AKP yöneticileri zamanında parti kapatmalara karşı olduklarını beyan etmekle kalmayıp partilerinin resmi sayfasında Siyaset, Toplum ve Dünya başlıkları ile yer alan 2023 Siyasi Vizyon Belgesi’nde de parti kapatmalara karşı tutumlarını açıklamışlardı:

2015 yılında parti kapatma davaları sonucu oy veren seçmenin cezalandırılamayacağını savunan Erdoğan, aradan geçen 7 yılda 16 milyon seçmeni cezalandırılacak olmasına ve hatta oy verenlere beddua edecek kadar gözü dönen iktidar yöneticilerinin siyasete yakışmayan tutumlarına sessiz kalıyor olması inanması güç bir dönüşümü gözler önüne seriyor. Yine CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkındaki siyasi yasak ve mahkûmiyet kararı AKP’nin muhalefetten intikam almak için yargıyı kullanıldığını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu ülkenin ekonomik sorunları var, sosyal sorunları var, siyasal sorunları var. Bu ülkenin en büyük sorunlarından Kürt sorunu var, aynı zamanda Alevi sorunu, kadın sorunu, çocuk gibi ezilenler ve ötekileştirilenlerin sorunları var ve bu sorunların hiçbirine de çözüm getirilmediği de ortada. Özetle İskoç matematikçi ve yazar John Arbuthnot'un dediği gibi, "Her siyasi parti, kendi yalanını yutarken ölür."