20 Eylül 1899 Çarşamba günü sabaha karşı saat 4 civarlarında İzmir ve çevresi şiddetli bir zelzele ile sallanır. 40 saniye süren bu depremin merkez üssü Nazilli’dir. Nazilli ile birlikte Atça, Aydın, Köşk, Sultanhisar, Kemalpaşa, Bornova, Konak ve Buca’da toplam 12 bin 932 hane yıkılır. Osmanlı Sarayına 22 Eylül günü geçilen ilk raporda durum net tespit edilemez ve aşağı yukarı 1000 kişinin zelzele neticesinde öldüğü belirtilir. 26 Eylül’de ise Saray’a geçilen bir telgrafta, Aydın ve Denizli sancaklarında henüz haber alınamayan Karacasu ve Bolvadin kazaları hariç 9 bin 243 hanenin yıkıldığı anlatılır. İnsanların ağaç altlarında ve birçoğunun da açıkta kaldıkları söylenir. Acil çadır gönderilmesi talebinde bulunulduğu belirtilir. Daha sonrasında Saray’a geçilen raporlarda Aydın ili ve çevresinde 1900 tarihinde yaklaşık 80 bin kişinin evsiz kaldığı belirtilir.

1900’ün Mayıs ayında ise İzmir’de Basmane semtinde veba söylentileri başlar. Başta inkar edilse de olayın gerçek ve ciddi olduğu çabucak keşfedilir. 1850’den sonra geçen 50 senelik sürede veba nedeniyle on binlerce kişinin vefat ettiği şehirde, bu sefer işler sıkı tutulur. Karantinalar uygulanır, sokağa çıkma yasakları ilan edilir, şehre giriş ve çıkış sınırlandırılır. Önlemler hastalığı durdurur ama kentin tüm huzuru kaçar ve panik başlar. Bunca önleme rağmen salgın ancak üç ayda kontrol altına alınabilir. 1899’da 3 milyon 446 bin olan ihracat hacmi, 1900 de 1 milyon 93 bine iner. Aynı şekilde ithalat 2 milyon 212 binden, 1 milyon 249 bine düşer. Salgın nedeniyle İzmir ticareti mahvolmuştur. İşsizlik artar, halk arasında açlık baş gösterir. Zor durumda kalan insanlar vilayet önünde kuyruklara girerek yardım dilenirler.

Ardı ardına gelen tüm bu olaylar yüzünden İzmir bitap düşer. Bölgede insanlar barınacak eve, alt yapıya, hijyene ve iş imkanlarına ihtiyaç duymaktadır. Tüm bu ihtiyaçlar Sultan Abdülhamit’in 25. tahta çıkma yıl dönümüne denk gelir. İhtiyaçlar bir kenara bırakılır ve bu yıldönümünü anmak için İzmir’e bir saat kulesi yapılması Saray tarafından öngörülür. Vebanın karantinasının kalktığı günün ertesinde 1 Ağustos 1900’de saat kulesi için bir proje komitesi toplanır. Vilayet idare Meclisi üyesi Abdülkadir Paşa, Belediye Reisi Eşref Paşa, Kaymakam Şevket Efendi, Müteber Tüccar Arabyan Karabet Efendi, Sarrafin Efendi ve Baş Mühendis Baranofski Efendi işi gücü bırakıp bu saat kulesinin inşası ile meşgul olurlar.  Halkın refahını yükseltmek için kullanılabilecek on binlerce altın saat kulesinin inşaatında kullanılacaktır. Böyle karar verilir.

Bundan tam 120 sene sonra pandeminin orta yerinde, cumhuriyet tarihinin en büyük işsizliği ile uğraşırken, kuruluşumuzdan beri ilk defa Bulgaristan tarafından “kişi başına düşen milli gelir” oranında geçilmişken, ekonomimiz daralmış, insanlar önlerini göremezken, tüm bu ahval içinde bize düşen Ayasofya’nın camii yapılmasıdır. Saat kulesinin tamamlanmasından sadece 18 sene sonrasında Yunan’ın çıkartma yaptığı İzmir’de, Hasan Tahsin dışında halkın direnmek için mecali bile kalmamıştır. Tarih başımıza gelen felaketlerle bugün yaptıklarımız konusunda bizi uyarmakta. Gerçekten uğraşmamız gereken şeyleri bıraktığımız için umarım yine aynı felaket günleri yaşamayız.