Sen beni bırakıp gitmezdin hiç… Yapmazdın…

Yıllar içinde kitap dünyasından birçok yayınevi geçti. Ne güzel kitaplar basıldı, hemen hemen hepsini okuduk…

Kahvehaneye girdim, Hüseyin abi çay dağıtıyordu. Utana sıkıla,

“Hüseyin abi bana gazoz kapağı ayırır mısın?” dedim. Güldü,

“Ayırmaz mıyım?” dedi.

“Akşama uğrayayım mı?” dedim.

“Cumartesi gel” dedi. Koşarak Kahveler Durağına gittim. Birkaç tane kahve vardı orada elimdeki poşetin yarısını oradan doldurdum. Yokuş aşağı vurdum kendimi sabah erken olmasına rağmen Gördüren Sineması’nın kapıları açıktı. Daldım içeriye Deniz abi ortalığı topluyordu. Gösterime girecek filmlere baktım.

“Deniz abi kolay gelsin,” dedim.

“Efe günaydın. Hayırdır sabah sabah yine gazoz kapağı mı topluyorsun”dedi.

“Yarın cumartesi meşe sezonu bitti. Gazoz kapağı oynamaya başlayacağız geçen seneden kalan iki torba kapak bodrumda yağmuru yemiş hepsi paslanmış” dedim. Küçük bir kovayı işaret etti.

“Kova kapak dolu al hepsini” dedi. Kenarda duran süpürgeyi kaptım.

“Akşam sinema kalabalık olur Cüneyt Arkın filmi var. Sana yardım edeyim” dedim. Etraftaki boş gazoz şişelerini kasaya koydum. Ortalığı süpürmesine yardım ettim. Sonra poşetimi doldurup oradan ayrıldım…

Yeni yayınevleri ve bastığı kitaplar hep ilgimi çekmiştir. Mesela Milorad Paviç’in “Hazar Sözlüğü” kitabını İlk 1996 yılında Mitos yayınlarından okumuştum. Bu kitap 1984'te eril ve dişil basım olarak yayımlandı. Bunun nedeni bir erkeğin dünyayı kendi bedeni dışında yaşaması, buna karşılık kadının evreni içinde taşımasıdır. Bu farklılık romanımın eril basımına da dişil basımına da yansımıştır. XX. yüzyılda iki cinsiyeti olan kitap XXI. yüzyılda erdişi oldu. Yeni görünümü altında bu kitabı dişil zamanın eril zamanı da içine aldığı bir yer gibi görebiliriz." Daha sonra farklı yayınevleri bastı fakat kitap ilk çıktığı zaman ki etkiyi yıllar içinde kaybetti. Sanırım şimdi Ketebe yayınlarından çıkıyor. Peki, bu kitap ne anlatıyordu. İşte yayınevlerine göre size bir derleme yaptım.

Hazar Sözlüğü, VI ve IX. yüzyıllar arasında, Transilvanya'nın ötelerinde bir halka, Hazarlara dair düşsel bir romandır. Hazarların IX. yüzyıldaki din değiştirmelerini anlatıyorsa da bununla kalmıyor. Tartışma XVII. yüzyıla sıçrıyor ve 1982'de yeniden alevleniyor ve İstanbul'da son buluyor (şimdilik). Bu sözlük-roman, üç büyük dine göre düzenlenmiş üç sözlükten oluşmakta. Geçmişle gelecek arasında gidip gelen maddeleri, üç günahkâr bilgeyi, zehirli mürekkeple basılmış bir kitabı, düş avcılarını, ölümü ve daha birçok şeyi anlatıyor. Hazar Sözlüğü, sözlük görünümünde, bir macera romanı, bir öykü derlemesi, bir Kabala yapıtı, kayıp bir dinin incelemesi, fantastik bir anlatıdır. Hazar Sözlüğü bin yıllık eski bir hikâyeyi anlatsa da XXI. yüzyılın ilk romanı olarak kabul edilmektedir.”

Borges, Nabokov, Calvino ve Eco... Yüzyılımızın imgeler ve rüyalarla oynayan dâhilerine Milorad Paviç'i de ekleyin! Yüzyılın en heyecanlı, hayal gücü en yüksek edebiyat eserlerinden biri olan bu muzip kitap, çekinmeden söyleyebiliriz ki bir edebiyat şaheseri...

Sunday Times

20. yüzyılın dâhilerinden Milorad Paviç'in başyapıtı Hazar Sözlüğü yalnızca tarihi bir hadise ve oluşturduğu literatürle, Hazar halkının din değiştirmesi ve üç semavi dinin mensuplarının bu olayla alakalı olarak kaleme aldıklarıyla ilgilenmiyor. Aynı zamanda karşınızdaki, okumaya istediğiniz maddesinden başlayabileceğiniz bir sözlük-roman!

Tedirgin olmayın. Hazar Sözlüğü'nün dairesel labirentine çekinmeden girin. Yazarının da söylediği gibi ister sonundan başlayın okumaya ister ortasından, isterseniz de daldan dala atlar gibi madde madde gezin: Bu romanın başı, gidişatı ve sonu zaten sizin zihninizde belirlenecek.

Labirentin içinde pek çok şeyle karşılaşacaksınız: Başkalarının rüyalarında gezen rüya avcıları, çağları aşan aşklar, ölümcül aynalar, sihirli meyveler, zehirli kitaplar, dipsiz vazolar... Korkmayın. Bırakın Paviç'in maceraperest evreni ve zamanın, dillerin, okumanın, yazmanın, rüya görmenin ve neden olmasın, ölümün gizemi ele geçirsin sizi. Zamanın aktığı yönü unutursan, pusula olarak aşkı kullan”

Ertesi gün kahveye gittim. Hüseyin abi ile göz göze geldik,

“Efe oğlan gelmiş ne var ne yok bütün kapakları almış, gel otur bir gazoz ısmarlayayım” dedi. Ne yapalım kısa günün karı dedim içimden oturdum gazozumu içmeye başladım. Kapağıyla elimde oynuyordum. O zamanlar kapakların birçoğunun içinde plastik yoktu, mantar vardı. Hafif hafif mantarı soymaya başladım. Birde ne göreyim kapağın içi baskılı…

İçi baskılı olanlar yüz tane gazoz kapağı değerindeydi. Sevinçten havalara uçtum.

Bazen butik bir yayınevinin bastığı kitap, yüz kaplan gücünde olabiliyor. Marifet o kitaba/kitaplara ulaşabilmekte…

Alıntılar: Mitos, Agate, Kırmızı ve Ketebe yayınları