Türkiye'deki hapishaneler en temel insani ihtiyaçları dahi karşılamaktan yoksun; 'dış' izolasyona ek olarak 'iç' izolasyonun da eş zamanlı yürütüldüğü; 'ceza içerisinde ceza' uygulamalarıyla kişinin tüm benliğini zedelemeye yönelik işlerlik gösteren 'işkencehane' kurumları olarak varlığını dayatmaya devam ediyor. OHAL süreci dahil 2,5 yılını çeşitli hapishanelerde geçirmiş biri olarak şunu çok net ifade edebilirim ki hapishaneler 'ıslah' metodunu 'kişiyi topluma yeniden kazandırmanın' çok çok uzağında; 'mental, ruhsal ve bedensel olarak' kişiyi ölüme terk etme' stratejisiyle yol alıyor. Hal böyle iken sağlık bütünlüğü tam mahpusların dahi öz gücüyle yaşama direndiği bir alanda, hasta mahpusların durumunu görmezden gelmek bir 'insanlık suçuna' daha ortak olmak anlamına geliyor.

İHD'nin (İnsan Hakları Vakfı) hazırladığı rapora göre hapishanelerde 457'si ağır olmak üzere 1333 hasta mahpus bulunuyor. Raporda belirtilen, hasta mahpusların sorunlarına dair çözüm önerileri ise şöyle:

* Tecride dayalı infaz rejimi, uygulayanların inisiyatifine bırakılmadan derhal kaldırılmalı. Cezaevinin fiziki yapısı, maddi koşulları ve uygulanan muameleler bir bütün olarak insan onuruna yakışır nitelikte olmalı.

* Cezaevindeki yaşam koşullarının, cezaevi dışındaki yaşam koşulları ile mümkün olduğunca uyumlu olmasına özen gösterilmeli

* Adalet Bakanlığı’nın 45/1 sayılı Genelgesi’nde belirtilen on kişi, on saat sohbet hakkı uygulamasının cezaevlerinde hayata geçirilmesi sağlanmalı.

* Uluslararası standartlar ile yasaklanan zincir, demir gibi kısıtlama araçlarının kullanılması önlenmeli, kısıtlama araçları cezalandırma amacıyla kullanılmamalı.

* Özellikle işkence iddialarında olmak üzere, mahpusların muayeneleri İstanbul Protokolü uyarınca standart adli muayene formu kullanılarak kapsamlı biçimde yapılmalı.

* Mahpusların muayeneleri mahremiyete uygun şekilde, yalnız ya da en azından kimsenin duyamayacağı bir ortamda yapılmalı. Bu ortamın sağlanamadığı durumlarda, muayene sırasında bulunan kişilerin kimlik bilgileri rapora mutlaka yazılmalı.

* Yemekler, yeterli ölçüde besin değerine sahip ve makul çeşitlilikte olmalı. Sağlık sorunu olan mahpuslara hekim kontrolünde özel diyet yemeği verilmeli.

* Kantinde satılan ürünler yeterli çeşitlilikte ve fiyatlar cezaevi dışındaki ürünlerle eşit düzeyde olmalı.

* Cezaevi rejimi, fiziki koşullar ve uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlamalı.

Yine İHD'nin aynı raporunda, hasta mahpusların maruz kaldığı ihlaller şöyle sıralanıyor:

* Türkiye hapishanelerinde hastalığı olan mahpusun revire götürülmemesi;

* Hastaneye sevk edilmişse sevkinin gerçekleştirilmemesi ya da hastane randevularına tarihinde götürülmemeleri;

* Tedavi aşamalarındaki yetersiz ve kötü uygulamalar, kelepçeli muayene;

* Bazı hapishanelerde etnik kimliğinden dolayı mahpusların doktor tarafından muayene edilmemesi ve hastane sevklerinin yapılmaması şeklinde kötü muamele, işkence ve ayrımcılık suçlarını oluşturan, kanunlara aykırı uygulamalar derneğimize gelen başvurularda beyan ediliyor.

Bu köşe vesilesi ile Adalet Bakanlığı'na çağrımızı yenileyelim: Hasta mahpuslara dair evrensel hukuk ve insani vicdan temelinde atılması gereken adımları atınız; hapishaneler mahpuslara mezar olmasın!

Okuyucuya sevgi ile.

*İHD Raporundan alıntılama yapılmıştır.