Osman Nevres'in, Hasan Tahsin adını, nasıl ve neden aldığını önceki yazılarımızda anlatmıştık. Kendisini, işgalcilere ilk kızıl kurşunu sıkıp ölene kadar vaz geçmediği Hasan Tahsin adı ile anmaya devam edeceğiz.

Hasan Tahsin ile ilgili olarak pek çok kahramanlık yazısı yayımlanmıştır. Kimileri tarihi gerçeklere dayanır ama pek çoğu hamaset edebiyatının ürünü olarak tozlu raflarda durmaktadır. Hakkında yüzlerce yazı yayımlanmış olmasına rağmen, bunlardan çok azı araştırma inceleme ürünü niteliğini taşır.

İnandığı dünya görüşü için mücadele ederken, Buxton kardeşler'e suikast düzenleyen ve İzmir'i işgal eden Yunan ordusunun karşısına çıkıp ilk sosyalist kurşunu sıkan Hasan Tahsin'in yüreğindeki sevgilileri tanıyalım.

Selanik'teki okulunu bitirip İstanbul'a gelişinin üstünden dört ay geçtiğinde, yüreğinin bir köşesini kaptırdığı kadınla karşılaşmıştı. Kadıköy-Sirkeci vapurunda gördüğü, bir kucak dolusu kitap taşıyan genç kadından gözlerini ayıramamıştı. Her gün aynı saatlerde vapura binip onu görmenin zevkini bir süre yaşadıktan sonra küçük bir selamla konuşmaya başlayacak cesareti toplayabilmişti. Yeni Cami yakınlarındaki kısacık konuşmanın izi yüreğinden hiç silinmeyecekti.

Kız kardeşleri Melek ve Binnaz hanımların cesaretlendirmesi ile, bir sonraki gün, vapurda yanına oturdu. İsmini öğrenmesi bile bir mucize gibi gelmişti. Jale, dünyadaki en güzel genç kadının adı bu olmalıydı elbette.

Kadıköy İskelesi'ndeki ilk randevu teklifi de Jale Hanım'dan gelmişti. Ceketinin altında sakladığı kırmızı karanfillerle karşıladı kendisini. Faytonla, Çamlıca'ya giderken dinledi, gönlünü ısıtan kadının hayat hikayesini. İzmir'den İstanbul'a gelip yerleşmiş ve bir kitabevi açmışlardı. Babası ile birlikte çalışıyordu. Hasan Tahsin'in siyasi fikirlerini anarşistçe bulduğunu söylemekten de çekinmemişti.

Birbirlerine henüz yeni açılmışken, İttihat ve Terakki'nin Paris'te okuma teklifi Cavit Bey tarafından Hasan Tahsin'e iletildi. Sadece eğitim hayatını değil, politik geleceğini de etkileyecek bu teklifi hemen kabul etti. Jale'ye durumu anlatmak işin en zor kısmıydı. Hıçkırıklar içinde sarmaş dolaş olup yeniden kavuşacaklarına dair sözler verdiler. Gemi, Fransa'ya doğru yola çıktığında, ilk aşkın ayrılık hüznünü de yüklenmişti.

Sorbonne Siyaset Akademisi'nde okurken Jale ile sık sık mektuplaşıyordu. Sosyalist Vandervelde'nin toplantılarından birinden çıktıktan sonra, arkadaşı Mazlum ile birlikte küçük bir kafeye oturdular. Politik değerlendirmeler yaparken, içeri giren iki kadın yanlarına geldi ve Mazlum'la sarılarak selamlaştılar. Chiristin ile tanışması böyle başlamıştı. Birlikte konyak içtiler. Chiristin, hasan Tahsin'e yakın ilgi gösteriyordu.

Üniversite'den çıkıp evine giderken, gördüğü bir kavgaya müdahale etti. Kendisi de yumruk yemeye başlayınca, önüne gelene birer yumrukta Hasan Tahsin vurdu. Polis hepsini toparlayıp en yakın karakola götürdü. Nezarethanenin penceresinden bakarken, polislerin arasında Chirsitin'nin de olduğunu fark etti. Ona, yüzbaşım diye hitap ediyorlardı. Chiristin, kendisinin, sabaha bırakılması gerektiğini, diğer polislere söylemişti. Birlikte konyak içerken, kendisine ilgi gösteren güzel kadın, Fransız Gizli Servisi'nden yüzbaşı çıkmıştı. Maria Mazlum'un, Chiristin ise Hasan Tahsin'nin başına bela olmuştu. İzleniyorlardı.

Mektuplarının izlenebileceğini düşünerek, İstanbul ile yazışmalarını kesmeye karar verdi. Jale'yi korumak için, son bir mektup yazdı. Gözyaşları içinde, yeni bir sevgili bulduğunu, artık kendisini beklemesinin anlamı olmadığını anlattı.

1914 yılında İstanbul'a yeniden döndü. Jale'yi bulması mümkün olmadı. İzmir'e geri dönmüş olacaklarını düşündü. Kız kardeşleri onu Vedia Hanım ile tanıştırdılar. Artık bir yuva kurmasının vaktinin geldiğini düşünüyorlardı. Ortada bir aşk yoktu ama Vedia Hanım'ın sevecenliği Hasan Tahsin'i etkilemişti. Aile arasında bir nişan yaptılar. Buxton kardeşler'e suikast emri, tam da bu sırada geldi. Osman Nevres adını tarihe gömen kimlik eline geçmişti. Hasan Tahsin, geri dönülmez bir yolculuğa çıkacağını anlatarak Vedia Hanım'dan ayrıldı.

Buxton kardeşler suikastı, birinin yaralanıp diğerinin kurtulması ile sonuçlandı. Yakalanan Hasan Tahsin beş yıl kalebentlik cezasına çarptırıldı. İki yılın sonunda Alman ordularının Romanya'ya girmesinin ardından hapisten kurtuldu.

1917 yılının ilk aylarında İstanbul'a geldi. Teşkilat-ı Mahsusa, kendisini İsviçre'ye yolladı. Sekiz ay sonra geri dönüp, 1918 yılı Haziran ayında İzmir'e yerleşti. Sudiye Hanım ile tanıştı. Gizlice evlendiler. Mehmet Kemal isminde bir çocukları oldu.

15 Mayıs 1919 da, işgal ordusuna sıktığı kurşunların ardından öldürüldü. Eşi Sudiye Hanım ve Oğlu Mehmet Kemal'den onu ölüm ayırdı.

Hasan Tahsin ile ilgili yazılan kitapların en güzellerinden birisi Aydoğan Yavaşlı'nın 'Ben Hasan Tahsin, İzmirli Çocuk' çalışmasıdır. Roman olarak yayımlanan kitap gerçek yaşam öyküsünün üzerine kurulmuştur. Yazı hazırlanırken, geniş ölçüde, bu çalışmadan yararlanıldı. Sudiye Hanım'dan önce, Hasan Tahsin'nin hayatına giren tüm kadınların isimleri bu kitaptan alınmıştır.

Tufan Şişli

İzmir 7.10.2018