30 Ekim 1918 tarihinde Birinci Dünya Savaşını Osmanlı için bitiren Mondros Mütarekesi imzalanır imzalanmaz Sakallı Nurettin Paşa İzmir’e vali olarak atanır. Mondros Mütarekesinde yedinci madde ülke adına aşırı sıkıntılıdır. İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır. Böylesi bir maddenin varlığında, İzmir’de ve etrafında güvenliği tehdit edecek yegâne öge vardır: Zeybekler.

Sakallı Nurettin Paşa, bir yandan süregelen Osmanlı adetleri gibi İzmir halkına pek adil olmazken, bir yandan da Zeybekleri ve Efeleri birer birer hapse atar. Konak’taki hapishane efelerle dolar. Paris Anlaşması sonrasında Ocak 1919’da artık İzmir’e bir çıkartma yapılacağı kesindir. Fevri hareketlerle Efson askerlerinin canını sıkabileceğinden dolayı Nurettin Paşa görevden alınır.

15 Mayıs 1919 günü, şehirde kasvetle beklenen o gündür ve Palikarya, Pasaport iskelesinden şehre çıkartmasını başlatır. Sarı Kışlanın kumandanı Süreyya Bey, Mütareke döneminde huzursuzluk çıkartacakları için, terörist ve hain ilan edilerek hapse atılan efelere silah dağıtır. Rahmi Apak 1942’de yazdığı kitabında olayların sonrasını şöyle anlatır: “Kendine emniyet edilen bir zat, gözleriyle gördüğünü ilave eylemek suretiyle bana şunu hikaye etti. Yunan Efsun Alayı tam askeri mahfel önüne geldiği zaman hapisten yeni kurtulup çıkmış olduğunu sandığım genç, uzun ve yağız bir delikanlı, sokağın başına çömeldi. Nişan aldı. İlk kurşunda Efsun alayının sancağını taşıyan uzun boylu, müheykel bir Yunan erini yani sancaktarı yere düşürdü. Yunan sancakçısı kurşunu alnından yemişti. Ben bu manzarayı hükümetin üst kat penceresinden seyrediyordum. Yağız Türk nişancısı daha dört, beş kurşun yani mavzerin mekanizması muhteviyatını boşalttı. Yunan sancaktar muhafız kıtası yere yatmış, mukabele ederken, arkadan Yunan bölükleri rıhtıma doğru kaçtılar, sonra orada tekrar toplanıp mevzie girdiler. Yağız delikanlı beş kurşundan sonra sokağa daldı. İki, üç yüz metre kadar geriledi. Sonra, işittiğime göre, tekrar çömelmiş ve sokak boyunca Yunanlıların üzerine atış yapmakta devam etmiş. Cephaneleri tükenmiş. O esnada civar evin penceresinden yaşlı bir Tük kadınına dönerek: “Nine gördün ya, yarın ahirette şahidim sen ol. Kurşunum, cephanem tükendi, onun için tüfeğimi omuzladım, geri gidiyorum…”

Velhasıl kelam İzmir’de ilk kurşunu, siyasi saiklerle hapse atılan, yöneticilerin iktidarlarını korumak için, yaptıkları yanlışları örtmek için hapse attıkları insanlar atmıştır. O gün o çatışmadan sonra bu vatan sevdaları yüzünden hapse atılan yiğitler dışında bir direniş olmamıştır İzmir’de.

İşin daha da garibi, 1974’te dönemin ülkücü isimlerinin çabalarıyla, birden Hasan Tahsin ismi ortaya çıkar. İnsanların hakikati unutması için, bir zamanlar hain denilen, terörist denilen insanların memleketi kurtarmak için ilk hamle yapan insanlar olduğu gerçeğini unutturmak için bir grup insan harekete geçer. Fahri Korutürk’ün Hasan Tahsin heykelinin açılışında yaptığı konuşma, her şeyin farkındadır: “Birbirimizi doğru anlamak, hıyanetle suçlamamak gerekir. Dış tehlikelere olduğu gibi, iç tehlikelere karşı da birlik içinde olmamız şarttır.”

Sözün özü, bugün hain dediklerinize, terörist dediklerinize ve hapse attıklarınıza dikkat edin. Yarın ülkeyi savunmak gerektiğinde o çocuklardan başka kimse kalmayabilir geride.